Dünya nerede, Türkiye nerede?

Küresel boyuttaki salgına karşı küresel bir çözüm henüz yok. Hayat/Ekonomi ikilemi hala gündemde. Yabancı basın ne diyor? Ankara ne yapıyor?

Bir haftadır her gün Artı TV’de saat 14.00’de yayınlanan Dünya Gündemi programı için Global Medya taraması yapıyorum. Batı dünyasının önde gelen 6 gazetesinin (NY Times, W.Post, L.A.Times, Guardian, Le Monde ve Libération) birinci sayfalarının başlık ve spotlarından Türkiye perspektifine uygun haberleri seçiyorum. Yani Türkiye’de halen bilinmeyen, uygulanmayan ama esin kaynağı olabilecek yaklaşım ve girişimleri aktarmaya çalışıyorum. Çünkü salgın artık pandemi denilen küresel ve vahim bir aşamaya ulaştı. Küresel bir soruna yerli ve milli çözüm bulmak mümkün değil.

Bu taramalarda özellikle son günlerde iki konu ön plana çıkıyor:

  • Hükümetler artık bir yol ayrımında. Açık, kesin bir tercih yapmak zorundalar: İnsan hayatını mı kurtaracağız, yoksa krize giren ekonomiyi mi?
  • ABD’den Fransa’ya, İtalya’dan İspanya’ya kadar neredeyse bütün ülkelerde sağlık sisteminin altyapı eksiklikleri sorun yaratıyor. Doktorlar acil servis yatağı, solunum cihazı ve ek sağlık çalışanı talep ediyor.

* Hayat/Ekonomi ikilemi tayin edici. Ekonomiyi tercih eden mesela Trump ya da Bolsanaro, ki Erdoğan da bu kategoride, mevcut kaynakları, bütçeyi sağlık sektörüne değil ticaret ve finans dünyasına aktarıyor. Bu yöneticiler, demeçlerinde, ya salgını küçümsüyor/önemsemiyor ya da hiçbir bilimsel veriye dayanmadan salgının yakında sona ereceğini iddia ediyor. Bu yöneticilerin bir başka ortak tutumu sokağa çıkma yasağına karşı olmaları. Çünkü böyle bir yasak çıkarsa iki engel var: Ekonomi tamamen duracak ve Devlet o zaman evinde kalan herkesin gerekli tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorunda kalacak. (Karşılayabilirse tabi!)

Aslında bu Hayat/Ekonomi denklemi bir yandan insani bir yandan da mantıki/rasyonel bir tercih. Çünkü insansız bir ekonominin anlamı yok. Ekonomisiz bir insan belki bir süre daha, salgın geçene kadar, idare edebilir. İşin esası ise bir okuma, bir anlamlandırma sorunu:

Ekonomi, orta gelirli ya da yoksul yurttaşlar için, elde ettiği gelir ile ay sonuna kadar beslenme, barınma, giyim, çocuklarının ihtiyaçları gibi temel gereksinimlerini karşılayabilmek anlamına geliyor. Ekonomi, hükümetler için ise siyasi temsilcisi oldukları holdinglerin, şirketlerin kâr oranı, onların yaşam düzeylerinin düşmemesi anlamına geliyor. Ekonomi, gerek sözcük gerekse uygulama düzeyinde sınıflarüstü, herkes için aynı anlama gelen bir kavram/mecra değil. ABD, Brezilya ya da Türkiye gibi ülkelerde, iktidarlar, kendilerini destekleyen ekonomik odakların çıkarını, milyonlarca yurttaşın hayatına tercih ediyor. Çünkü bu iktidarlar, o ekonomik güçlerin desteğini yitirirse, iktidarlarını kaybedeceklerini çok iyi biliyor.

Medyada yakın zamanda adı sanı bilinen, çoğu zengin insanların koronovirüs testinin pozitif çıktığı yolunda haberler çıktı. Normal. Çünkü bu insanların test yaptırabilecek olanakları, paraları var. Yoksullar test geçirmeden kapıyor virüsü herhalde.

Global Medya taraması ne için yapılır? Türkiye halkı öyle dış dünyaya çok meraklı bir halk değil. Her gün dış haberleri sonuna kadar okuyan bir toplum değiliz. Yabancı dil bilenlerin çoğunluğu bile zahmet edip, merak edip global medyayı pek izlemez. Ama insanlar, sadece Türkler ya da Kürtler değil herkes, dış haberleri kendi ülkesinin gözlükleriyle okur. "Bu uygulama bize uyar mı?", "Bak adamlar ne güzel yapmış, keşke bizimkiler de yapsa!" demez miyiz çoğu zaman?

Bu aralar mesela, herkes "Venezuela vatandaşı olsaydık da tüm borçlar 6 ay ertelense, devlet kiraları ödese, işten çıkarmalar yasaklansa" diyor. Ya da "Çavuşoğlu yerine Güney Kore’nin Dışişleri Bakanı hanımefendi bizim bakanımız olsaydı keşke…", "Kanada Başbakanı ‘İşsiz kalacağım, parasız kalacağım diye dertlenmeyin, iş ve para bizim işimiz, siz sağlığınızı korumaya bakın!’ dediğinde ‘Şansımız olsa Kanada yurttaşı olurduk" dedi yüzbinlerce insan. "İzlanda’da olsak yırtmıştık!"

Bugüne kadar salgına karşı mücadelede nispeten başarılı görünen, sonuç alabilen galiba en az 3 örnek var: Güney Kore, İzlanda ve geç de olsa Çin.

G. Kore hem erken davrandı hem sağlık altyapısı iyi organize hem de 50.3 milyon nüfuslu ülkede günde 20 bin test yaparak vaka sayısını ve ölümleri azaltabildi. Seul, demokrasi, şeffaflık ve halkı doğru bilgilendirme sayesinde bu aşamaya ulaştığını açıkladı.

İzlanda, yaklaşık yarım milyonluk nüfusunun sağladığı avantajla, ayrıca ada olmanın getirdiği tecrit durumunu da kullanarak, yurttaş ve sakinlerin neredeyse tümünü testten geçirerek duruma hâkim olabildi.

Çin, gerçeği önce saklamasına rağmen, ölü sayısı galiba 100’e yaklaştığında, istibdat rejimi ve halkın (mecburen) disiplinli olması sayesinde, zengin altyapısı ve yeterli sağlık çalışanı kadrosunu da seferber ederek yaklaşık 2.5 ayda vaka sayısını azaltmayı başardı.

Global Medya taraması başka ülkelerin neyi nasıl yaptığını anlamak, öğrenmek, esinlenmek ve ders çıkarmak açısından önemli. Kuşkusuz hiçbir politika, hiçbir uygulama kopyala yapıştır yöntemiyle ithal ya da ihraç edilemiyor. Her ülkenin sağlık altyapısı, siyasi ve ekonomik rejimi, halkının gelenek ve görenekleri hesaba katılması gereken boyutlar.

Her ülkedeki günlük vaka ve ölüm sayısını grafiklerle yansıtan siteler var. Bu grafikler ayrıntılı bir şekilde incelenince bazı genel çıkarımlar yapılabiliyor. Mesela:

* İtalya ve İspanya, Akdeniz yaşam tarzının (Sokakta yaşam, sosyal mesafesizlik, biraz da keyfin şehvetine düşkünlük) egemen olduğu ülkeler olduğu için salgından olumsuz bir şekilde etkilendi. Bu iki ülke ve Fransa, son 20 yılda sağlık sektöründe büyük özelleştirmelere gittiği için de merkezi ve koordineli bir mücadele yürütemedi. ‘Neo-liberalizm öldürür’ ideolojik bir saptama ya da slogan değil. İnsanlar resmen test yapılamadığı, ayrıca yeterli yatak, solunum cihazı ve sağlık çalışanı olmadığı için ama en önemlisi hastalar, test yaptıracak kadar parası olmadığı için ölüyor/öldü.

* Devletlerin yapılanması da önemli bir faktör. Ulus-devletler, Almanya örneğinde olduğu gibi, sağlam bir sağlık altyapısına sahip ise salgınla daha başarılı bir şekilde mücadele edebiliyor. Ölü sayısını azaltabiliyor. Burada tayin edici faktör, siyasi iktidarın kamu sağlığına öncelik sağlaması. ABD gibi federal yapıya sahip bir devlette ise konu hakkında merkezi (Federal) bir sağlık siyasetine, ilke ve yaklaşımlara sahip olmayınca, Washington ile eyaletler arasında çelişki çıkıyor. Sadece ABD’nin değil dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Kaliforniya eyaleti, diğer 49 eyalette uygulanmadığı halde karantina ilan etti.

Avrupa Birliği’nde de sorun var. Fransa ile Macaristan mesela tamamen farklı politikalar izliyor.

* Dikkat ettim, Global Medya’da Türkiye hakkında, Suriye ve Belediyelere kayyım atanması (Yeni Yaşam’ın şahane başlığını gördünüz mü?: 5 Belediyeye virüs atandı!) dışında bizdeki salgın konusunda düz haberin dışında, dişe dokunur bir yorum, değerlendirme pek yayınlanmadı. Ecnebilerin Türkiye’den bu konuda öğrenebilecekleri bir şey yok anlaşılan. Halbuki emlak kredilerinde peşinatı yüzde 10’a düşürseler, koronavirüsü kaçacak yer arar, farkında değiller.

Bu salgın bir şeyi daha gösterdi:

İktidar yakın zamana kadar Gezi Parkına kışla, Istanbul’a kanal, dünyaya yerli ve milli otomobil masalları üretiyordu. Bunun yerine sağlık ve eğitimi çağdaş düzeye getirebilseydi bugün salgından bu kadar olumsuz etkilenmezdik. Türkiye’deki egemen zihniyet ve uygulamalar, 2020’de ve mevcut dünyada değil!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ragıp Duran Arşivi