Güldem Atabay
Dünyada enflasyon dinamikleri Türkiye’de erken seçim talebini öncelik haline getirdi
Türkiye ekonomisinde kırılma anı çok yakın. Ekonomi kuramında yeri olmayan saplantılı yaklaşımlarda ısrar, gerçekliğin kaybı ve güç zehirlenmesi yaşadığımız düşüşün nedenleri. Dünya ise AKP hükümetinin akıl tutulmasından çıkma olasılığını beklemiyor elbette.
Pandemi sonrası ve Ukrayna savaşı eşliğinde küresel enflasyon baskılarını yüksek tutmaya devam eden iki önemli faktör var. Yüksek petrol fiyatları ve çok sıkı işgücü piyasaları.
Tedarik zincirlerinde devam eden aksaklıklar navlun oranlarını zirveden aşağıya çevirdiyse de pandemi öncesine kıyasla uluslararası mal taşıma ücretleri dolar bazında halen çok yüksek. Üretim aksaklıkları, hammaddeye zamanlı ulaşma zorlukları ve tabi üretim maliyetlerinde artışlar yoluyla küresel fiyatlar yukarı yönlü besleniyor.
Petrol fiyatlarındaki yükseliş ise hem pandemi sonrası artan talep hem de Ukrayna işgali nedeniyle zirveye ulaşmış değil. Yaz ayları doğalgaz fiyatlarında bir rahatlama yaratmışsa da kışın resim çok farklı olacak. Rusya’ya uygulanan yaptırımların enerjiyi de kapsayarak kademeli şekilde AB tarafından desteklenmesi, Çin’in covid yasaklarını kaldırması ve küresel ekonomideki hareketlilik 120 dolar dolar varil başına Brent fiyatını 140 dolara doğru yönlendirmiş durumda.
Küresel enflasyon tarafında durum kısaca ciddi: ABD ve Euro bölgesinde enflasyon son üç aydır 40 yılın zirvesinin üzerine dolanıyor. Petrol ve gıda fiyatlarına bağlı olarak enflasyonda yeni zirvelere ulaşmak son derece olası. Gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar ABD TÜFE enflasyonunu mayısta %8,3’ten yeniden %8,6’ya çıkarınca Fed’in açıkladığı patikadan daha hızlı parasal sıkılaştırma yapması gerekeceği endişeleri yoğunlaştı. Manşet enflasyonun 1981’den bu yana görülmemiş seviyesi, çekirdek enflasyonun detayları enflasyon sorununun sadece enerji fiyatları kaynaklı olmadığını ve genele yayıldığının ifadesi zaten. Üstelik birçok ABD ekonomisi uzmanına göre çekirdek enflasyonun sene sonuna kadar yüksek seyretmesi büyük olasılık.
Büyük merkez bankalarının frene basmaya başlamasıyla arabanın hız kaybetmesi ve durması arasında geçen zaman enflasyonun 2023’e kadar yüksek seyredeceği konusunda fikir birliği oluşturuyor. Enflasyonun giderek daha yapışkan seyre dönüşmesi de frene daha sert basılması kararını yaratıyor.
Yine de enflasyon beklentileri ne ABD’de ne de AB ölçeğinde henüz kontrolden çıkmış değil. ABD’de 2022 sonu için TÜFE enflasyonu beklentisi %5,5-6,3 arasında. Üç sene sonra TÜFE enflasyonun ancak %3,9 civarına ineceği beklentisi NY Fed anketlerine yansımakta. Bu da Fed’in mevcut adımlarla enflasyonu dizginlemeye başlayacağını, ancak üç yıllık bir ufukta dahi hedef %2 seviyesinin iki katı seviyeye yakın olacağını anlatıyor.
Sonuç olarak, 10 yıllık ABD tahvil faizleri %3’ün, Dolar Endeksi ise 104,0’ün üzerine yöneldi hemen. Bu son iki verinin anlamı küresel piyasalarda dolar hariç tüm para birimlerinin baskı altında olduğu gerçeğinin ağırlaşarak güçlenmekte oluşu.
Euro Bölgesi’nde işler Ukrayna işgali nedeniyle biraz daha karmaşık, ekonomik durgunluk korkusu daha yakın vade için daha gerçekçi. Manşet TÜFE enflasyonu Euro Bölgesi’nde de %8,1’le 40 yıllık zirvelerde. Enflasyonu yukarı iten faktörler ABD tarafından farklı değil: gıda, enerji ve mal fiyatlarındaki artışlar. Girdi maliyetlerindeki sıçrama taleple birleşerek halen büyük ölçüde ürün fiyatlarına aktarılmakta.
Her iki kıtada da yaz sezonuyla beraber biriken talep turizm gibi hizmet sektörlerinin fiyatlarını da mal fiyatlarının ardından uçuşa geçirmiş durumda. Euro Bölgesi için beklenen çekirdek enflasyon bu sene sonunda %3,5, 2022 sonundaysa %3 civarında. Her iki rakam da bugüne kıyasla düşüşe işaret etse de hedef enflasyon seviyesinin oldukça üzerinde.
Özetle, ne ABD merkez bankası Fed açısından ne de Avrupa Merkez Bankası ECB açısından rahatça kenardan açıklanan verileri izleyerek para politikasını hareketlendirme lüksü artık kalmamış durumda. Harekete çoktan geçen her iki merkez bankasının da açık seçik çizdikleri parasal sıkılaştırma patikasını hızlandırmaları ise yaz sonu için önemli beklenti haline dönüşmüş durumda. 2023 ortalarından itibaren yüksek enflasyona ekonomilerde durgunluğun eşlik ettiği stagflasyon halinin dahi merkez bankalarını girdikleri yolda frene basmaya ya da duraksamaya motive etmesi beklenmiyor.
Bunları uzun uzun anlatmanın nedeni Türkiye ekonomisinde içinden geçmekte olduğumuz buhranlı sürecin daha ne kadar uzayacağını ve derinleşeceğini anlatabilmek. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kurmaylarının bu aralar sıklıkla söz ettiği küresel enflasyon Türkiye’de çok yüksek enflasyonun da, TL’deki aşırı değer kaybının da ve hatta dış borçta iflas olasılığı anlamına gelen risk primi CDS’in de 850’ye varışının açıklayıcıları değil.
Faiz indirmek için yola çıkan hükümetin genel faiz seviyesini Kasım 2021’e göre yükseltmiş olduğu gerçeği yanında döviz yokluğu yaratacak şekilde TL’ye müdahaleleri dünyadan gelen dalgalara karşı aşırı kırılganlığın ana nedenleri.
Covid-19 aşısının bulunmasından bu yana geçen sürede göstere göstere gelen küresel enflasyon, merkez bankalarının buna karşı faiz artırarak, küresel piyasadan döviz çekerek önlem alacağı gerçekleri Türkiye ekonomisini yönetenlere defalarca anlatıldı, uyarıldı ekonomistler tarafından. Düşmanlaştırılan ekonomistler grubunun sözleri dikkate alınmadığı gibi, girilen yanlış yoldan dönmenin belki de son dönemeci Ukrayna işgalinin mart sonundaki başlangıcı da hamasi ve saplantılı bakış açısıyla AKP hükümeti tarafından uyarıların göz ardı edilmesiyle sonuçlandı.
Dış düşmanlar, içerideki mandacı ekonomistler gibi uyduruk söylemlerle %30’un da altına indiği izlenen kemik AKP tabanına anlatılan yalanların, ekonomi yönetiminde bir karşılığı olabileceği sanıldı. Gerçeklikten uzaklaştıkça ekonomi yönetiminin gömüldüğü hastalıklı bakış açısı günlük kararların belirleyicisi oldu.
Daha geçen hafta açıklanan ekonomik önlemler "silsilesi" içinde hiçbir adım kanayan yaraya çare olmadığı gibi KKM gibi uzatmalar sonrası Türkiye’yi çok yakın bir vadede kırılma noktasına kadar taşıdı. Dünyada değişen ekonomide gerçekler uzun zamandır ortada. AKP hükümetinin ise bu gerçeklerle başa çıkacak altyapısı yok. Ekonomide direksiyonu iyice Siyasal İslam’a kırarak iddialaşmalar üzerinden siyasal rant yakalayabileceği hesapları içinde, yaşanan ekonomik buhranın hem toplum hem de kendi iktidarları için yarattığı kaybı kavramaktan uzak bir dar kadro yönetiminde.
Dünyada ve Türkiye’de hal böyle olunca, önümüzdeki aylarda mevcut politikalarla Türkiye gemisini su üstünde tutmak mümkün değil.
Seçeneklerden kayda değer ikisi ya bir erken seçim ya da 2023 yaz aylarında enflasyonda rahatlama hayallerine inandırılan Erdoğan açısından süreci uzatmak için devreye sokulacak daha katı sermaye kontrolleri. Başkanlık sistemiyle varılan yönetimsel aşama sancılı bir seçim ya da erken seçim süreci yaşanacağının garantisi. Fakat, Türkiye’yi böylesine kötü yöneten Cumhur İttifakı’nın seçimle değişmesi kuyudan çıkmanın da tek yolu.
Üçüncü seçeneği tartışmak gereksiz, sadece Türkiye ekonomisini değil, Türkiye’yi karanlığa sürükleyecek kararların başta iktidar olmak üzere kimseye faydası olmayacak.
Başa dönersek, dünyada yaşanan ekonomik değişimin temelinde son 40 yıldır görülmediği şekilde izlenen enflasyondaki artış bulunuyor. Ukrayna işgali ile küreselleşmenin bölünmesi problemlerin uzun soluklu olma olasılığını artırıyor. TCMB hariç hemen tüm merkez bankaları ekonomik e kaliteli büyümenin olmazsa olmaz zemini fiyat istikrarı için çoktan harekete geçmiş durumda. İdeolojik saplantılarla hayatlarımızı karartan AKP hükümeti ise bu değişimi yakalayamayacak, Türkiye ekonomisini sakin sulara çekemeyecek yoksunluklar içinde
2022'nin kalan yarısı ve 2023 Türkiye için çok daha sert ekonomik dalgalanmalarla, ağır sancılarla geçecek. Özellikle son 12 ayda yaşananalar sonucu düştüğümü kuyudan çıkmak için yıllar gerekecek olsa da bu süreci hafifletmek, hatta terse çevirmek hala mümkün. Bunun içinse erken seçim talebini yükseltmekten başka seçenek elimizde yok.