Armağan Kargılı

Armağan Kargılı

Dünyanın sonunu aptallar ittifakı getirecek!

Trump tarafından Dışişleri Bakanı olarak atanan Pompeo, tam da ünlü fizikçi Hawking'in 'aptallık ve açgözlülük dünyanın sonunu getirecek' dediği grubun yılmaz savunucusu.

Dünyanın en önemli fizikçisi ve bilim insanı Stephen Hawking'in makineleşme ve robot teknolojisinin sonuçlarını değerlendiren sözleri, dünyanın geleceği açısından son derece önemliydi. Hawking özetle, robotlar değil açgözlü insanlık dünyanın sonunu getirecek öngörüsünde bulunmuştu 2015 ekiminde.

Makineler, insanın ihtiyacı olan her şeyi üretirse bunu paylaştırmanın iki yoluna dikkat çekmişti Hawking: Ya bütün insanlık bu üretimi paylaşacak ve refahın keyfini sürecek ya da makine sahipleri bu paylaşıma karşı çıkacak ve insanlığın bir bölümü berbat bir yoksulluğa sürüklenecek. Hawking, bütün veriler doğrultusunda, 2. olasılığın kuvvetle muhtemel olduğuna işaret ediyordu. 

Bir çok gazeteci onun bu sözlerini "robotlardan değil kapitalizmden korkmalıyız" diye özetlediler.

Geçtiğimiz yıl da açgözlülük ve aptallığın insanlığın sonunu tahminlerden önce getireceğini söylemişti Hawking. Eleştirilerinin hedefinde ABD Başkanı Donald Trump vardı. Trump'ın küresel ısınmaya karşı çıkışının dünyayı göz açıp kapatıncaya kadar 250 derece ısısı ve sülfür yağmuruyla bilinen Venüs'e çevirebileceği uyarısında bulunuyordu. Hawking'in ölüm haberi, ABD'de Başkan Trump'ın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ı görevden alması üzerine yaşanan tartışmalar sırasında geldi. Trump, Rex Tillerson'ı kovup, küresel ısınma başta olmak üzere bir çok konuda aynı düşünceleri paylaştığını söylediği Mike Pompeo'yu Dışişleri Bakanı olarak atadığını Hawking'in ölümünden sadece saatler önce duyurmuştu. Amerikan kamuoyu Trump'ı -Türkçe versiyonu Çırak- "Aprentice"te "Kovuldun" diyen adam olarak tanımıştı. Trump, göreve geldiğinden bu yana bu rolünü hiç aratmadı. Etrafında neredeyse kovmadığı adamı kalmadı. Dünyanın en büyük petrol devi Exxon-Mobil'in eski CEO'su Rex Tillerson da Trump tarafından "kovulanlar" kervanına katıldı. Tillerson'ın, Mike Pompeo'dan çok farklı olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Ama Tillerson, bütün çevresi tarafından "müzakereci" diye tanımlanıyordu. Savaş ve silah lobisi tarafından desteklenen Pompeo ise daha sertlik yanlısı, daha muhafazakar, daha ırkçı, İslamofobik, İran'la nükleer anlaşmaya da Paris iklim anlaşmasına da karşı olmasıyla tanınıyor. Kısa adı CIA olan Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı'nın başına yine Trump tarafından atanan Pompeo, Senato'dan gerekli onayı alırsa ABD'nin yeni Dışişleri Bakanı olacak. CIA başkanlığını da Pompeo'nun yardımcısı Gina Haspel üstlenecek. Haspel de senatodan onay alırsa, bugüne dek CIA Başkanı olan ilk kadın olacak. Hem patron Pompeo hem de yardımcısı Haspel, Körfez savaşında görev almışlar, açıkça işkenceyi savunuyorlar. Uzun yıllar CIA'de çalışan Haspel'in adı bizzat bir çok işkence iddiasında geçiyor. Dolayısıyla bu makama gelişini kadın olmasına değil işkenceyi savunmasına borçlu olsa gerek.

Pompeo'yu Dışişleri Bakanı olarak Tillerson'ın diyalog önerdiği Kuzey Kore – ABD ilişkileri ile İran ilişkileri konusu bekliyor. İsrail konusunda Trump'la aynı görüşlere sahip Pompeo'nun Ortadoğu konusunda nasıl bir tutum izleyeceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Türkiye'yi 15 Temmuz'un hemen ardından attığı bir tweet'le İran'la aynı kefeye koymuş ve İslami bir diktatörlük olarak tanımlamıştı. CIA başkanı olduktan sonra bu tweet'ini silmiş, ilk ziyaretini de 2017 yılında Türkiye'ye yapmıştı. İlişkilerde bugüne dek bir düzelme olduğunu söylemek mümkün olmadığına göre, o günden bu yana fazla bir yol alınmamış demek anlamına geliyor.

Pompeo'nun bu role atanması, başkanlık seçim kampanyasının Rusya tarafından desteklenmesi soruşturmasında Trump'ın yanında olmasına bağlanıyor. Tam da Pompeo'nun atanması haberinden bir gün önce ABD'de Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi, Trump'ın seçim kampanya ekibiyle Rusya arasında "gizli iş birliği" olduğuna yönelik bir kanıt bulunamadığını açıklaması dikkat çekiciydi.

Pompeo, siyasi olarak Cumhuriyetçi Parti içindeki Çay Partisi Grubu'nun (Tea Party Movement) üyesi olarak tanınıyor. Barack Obama'nın ABD başkanlığı sırasında Cumhuriyetçi Parti içinde örgütlenen bu grup, zenginliğin zenginler kulübünün elinde kalmasını isteyenlerle bunların destekçilerinden oluşuyor. Trump'ın bugün savunduğu, "Önce Amerika", "sağlık sigortasına hayır" ve tabii ki zenginlere sağlanacak vergi indirimleri görüşlerinin çoğu, Çay Partisi Grubu tarafından da savunuluyor. Time dergisinin "Çay Partisi'ne gizli desteğin kökeni başlıklı" araştırması bu grubun parasal desteğinin büyük ölçüde ABD tütün devi Philip Moris ile yıllardır dünyanın en zengin ilk 10 kişisi arasında yer alan Koch biraderler olduğunu ortaya koyuyordu.

Pompeo, Temsilciler Meclisi'ne iki kez Koch biraderlerin kampanyasına verdiği yüksek parasal destek sayesinde girmişti.

ABD'de yayımlanan bir çok yayın organı Pompeo'yu Koch biraderlerin en sadık adamı olarak tanımlıyor. Koch Biraderlerin Dışişleri Bakanı başlığını kullanan bile var.
Enereji ve petro-kimya devi olarak tanınan ve bir çok alanda faaliyet gösteren Koch biraderler, tam da Hawking'in zenginliğini paylaşmayacak makine sahipleri tanımına her yönüyle uyuyor. Trump zaten o görüşün temsilcisi, şimdi etrafı, yine o görüşün en sıkı destekçileriyle besleniyor.
Şimdi herkes Pompeo ile Türkiye ilişkilerini merak ediyor. Daha çok savaş, daha çok ölümü savunanlar merak etmeyin pek yakında en yakın dostlar olacaklardır. Dünyayı yok etme pahasına...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Armağan Kargılı Arşivi