Ragıp Duran
Egemenin ideolojisi ile yapılmaz muhalefet!
Bugün aslında Le Monde’un son yayınladığı özel dosya ‘’Hükümet Etmek/Hükmetmek’’den söz edecektim. Alt başlık, ‘’Perikles’den Xi Jinping’e’’. Dünyada, neredeyse bütün ülkelerde uzunca bir süredir soyut ve somut anlamda bir hükümet krizi var. Gerçi hükümetlerin başındaki adamlara bakınca neden kriz olduğunu az çok anlıyoruz ama yine de savaşların, sağlık ve eğitim bunalımları ile açlığın hüküm sürdüğü 2020lerde, liderlerin/yöneticilerin yurttaşların haklı, yasal, meşru taleplerini karşılayamaması güncel ve evrensel bir çıkmaz.
Fırsat olursa bu özel dosyayı bir başka yazıda aktarırım. Benim derdim de, tabi ki hükümet ama, kuşkusuz Türkiye’ye has olmayan bağlantılı bir başka tayin edici sorun da MUHALEFET. Le Monde’daki arkadaşlardan rica edeyim de, gelecek özel sayıyı muhalefete ayırsınlar. Altbaşlık benden: Kılıçdaroğlu’ndan Kılıçdaroğlu’na.
Sorun keşke ana muhalefet partisinin lideriyle sınırlı olsa. Kendisi, galiba 9 seçime girip 9’unu da kaybedip tahtını hala koruyabilmiş ender siyaset adamlarından biri. Sözlüğünde istifa olmayınca böylelerinin, iktidarın çeşitli politika ve uygulamalarını ‘’Milli Mesele’’, ‘’Nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu ülkemiz’’ gibi yersiz, temelsiz gerekçelerle savunan bir Majestelerinin muhalefeti çıkıyor ortaya. Hele ‘’İktidarı eleştirmemizi istiyorlar. Hayır, bu tuzağa düşmeyeceğiz eleştirmeyeceğiz’’ diyerek, siyasal bilgiler literatürüne parlak katkılar yapan aslında bu naylon ve sinsi siyasetçi, Doğu Akdeniz bunalımına çözüm olarak da ‘’O zaman S400’leri aktive edin efendim’’ diyen bir…neydi o Çengelköy’de yetişen sebze? Militarizmde açık artırma.
Bu beyefendi ayrı bir tez konusu. Ama kendisini sıkı muhalif, solcu hatta Marksist olarak tanıtan bir zevat var ki, onlar da artık can sıkmaya başladı. Bakıyorum demeçlerine: 2020’nin sonbaharında sanki Türkiye hala hukuk devletiymiş gibi gözlem ve tahlil yapıyorlar. Saray’ın bu uygulaması Anayasa’ya aykırıymış! Anayasa var mı ki, Anayasa kaldı mı ki herhangi bir edim Anayasa’ya aykırı olsun? Cumhurbaşkanı Erdoğan, yürürlükteki bilmem kaç sayılı kanunu ihlal ediyormuş! Yok ya? Muhalefet sözcüsü değil sanki jandarma. Onun kadar uyanık yani.
Meral Akşener bile Erdoğan’dan bahsederken Hitler’e gönderme yaptı Salı günkü grup konuşmasında. Yasal zeminde kalmak, Hukuk Devletini teorik olarak savunmak başka bir şey, bunların muhalefet yapmaya çalıştığı cidar bambaşka bir şey. Eminim Beştepe’dekiler omuzlarıyla gülüyordur bu tür muhalefete. Pek de memnundurlar herhalde.
Yine Çengelköylüden söz edeceğim mecburen ama Erdoğan iktidarı ağaçtaki armut değil ki, olgunlaşınca düşsün. ‘’İlk seçimlerde gidecekler. Bizim bir şey yapmamıza gerek yok’’ mealinde bir açıklama yapmıştı ya… Seçim olacak mı, olursa adil olacak mı? gibi soruları sormamaya gayret ediyorlar.
Bizdeki sözde muhalefetin çapı durum tespiti yapmakla sınırlı. Olumsuzlukları sergiliyor, şikayet ediyor, yakınıyor. Sıradan herhangi bir yurttaşın yaptığı kadar.
Muhalefet bugün iktidarın bir yandan alternatifi, bir yandan da yarının iktidarı olmalı. Siz bugün muhalefette iken yarının iktidarını planlayıp kurmazsanız, hem gayrı memnun yurttaşlar size oy vermez, sizi desteklemez hem de iktidara geldiğinizde ne yapacağınızı bilemezsiniz. Hazırlıklı değilseniz.
İki örnek: Büyük Britanya’da bugün hala Gölge Kabine vardır. Muhalefet partisinin görevlendirilmiş birer milletvekili her bir bakanlığın denetçisi gibi, alternatif bakan ya da yarının bakanı gibi çalışır. İktidarın, yani bakanlıkların politika ve uygulamalarını izler, değerlendirir, eleştirir. İktidarı denetlemek, uzmanlık, iktidara hazırlık bunu gerektirir.
İsrail’de İşçi Partisi ile Likoud, akım olarak, farklı ideolojilere sahip olsalar da, daha İngiliz emperyalizmine karşı mücadele döneminde, yani İsrail devleti 1948’de kurulmadan önce sürekli ittifak halindeydi. Hem ortak mücadelelerini koordine etmek için hem de iktidara geldiklerinde koalisyon hükümetinde ya da iktidar/muhalefet olduklarında neler yapabileceklerini tasarlamışlardı.
İktidar, korumaya yönelik refleksleri güçlendirdiği için bir süre sonra âtıl olmaya başlar, yani muhafazakarlaşır. Muhalefet ise kendisini sürekli diri ve dinamik tutmak zorunda. Kazanmaya yönelik hamleler yapması gerekir muhalefetin. Öne çıkmak, parlamak, kendisini iktidardan ayırt edici söylem ve uygulamalar yaratmalı muhalefet. Mesela iktidarın gündemini kırıp, toplumla, halkla, çoğunlukla birlikte onların gündemini dayatmalı. Egemenlerin gündemine takılıp laf yetiştirmek değildir muhalefet.
Yine İngiltere’de Jeremy Corbyn’in seçim kampanyası bu açıdan başarılı idi. Muhalefet gençlik ister, atılganlık ister, yenilik ve yaratıcılık ister. Cıvıl cıvıl, ışık ve neşe saçan genç siyasetçilere ihtiyacı var bugün bütün toplumların (Bkz. Yeni Zelanda). Asık suratlı ciddi görünümlü sahtekar muktedirlere karşı güleryüzlü, dürüst, umut dolu, gırgır yapan insanlar gelsin iktidara. Üstelik onlar vakitleri gelince çekilmesini de bilir. Kısa bir süre için de olsa biz bu tabloyu Gezi Direnişinde gördük, yaşadık.
CHP’nin sözcüsü Faik Öztrak mesela bir keresinde Saray’ın bir uygulamasını eleştirirken, ‘’Biz biliriz bu işleri, biz de devletten geliyoruz’’ demişti. Hakiki bir muhalefet, din, devlet, bayrak, vatan gibi bugünkü iktidarın yasadışı, gayrı meşru, haksız, hukuksuz politikalarını örtmek, yutturmak için kullandığı araçları nötralize etme cesaretine sahip olursa başarı kazanabilir. Yoksa ‘’Biz milli çıkarları hükümetten daha iyi savunuyoruz’’, ‘’Esas Müslüman biziz’’ gibi gerekçeler öne süren muhalefetin herhangi bir kıymeti yok. Aslı varken kimse sahtesine rağbet etmez. Sağ partilere oy vermiş seçmenleri kazanacağım diye iktidardan daha sağda konumlanmak şimdiye kadar hiç kimseye bir şey kazandırmadı. Sağcı iktidarlara karşı ancak haklı ve solcu muhalefet başarı kazanabilir. Sindirellacılık, vahşi Pinokyoları yenemez.
Ayrıca egemenin ideolojisi ile egemenin iktidarını deviremezsin. Muhalefete, bağımsız, özerk, orijinal bir muhalefet ideolojisi lazım.
Somutlaştıralım şimdi: Hakiki muhalefet bugün çıkıp, açık açık, cesur bir şekilde, ‘’TSK, sadece olası bir dış saldırıya karşı ülke topraklarını korumak için görev yapacaktır. Bu nedenle hem komşu ülke halklarının nefretini kazanan, hem de Ankara’yı uluslararası alanda tecrit eden maceralara son verip, Suriye, Irak, Libya ve Karabağ’daki bütün birliklerimizi geri çekeceğiz. Saldırgan değil barışçı bir dış politika izleyeceğiz. Ülke kaynaklarını silaha değil sağlığa, eğitime yönlendireceğiz’’ demeli.
Aynı şekilde başta KHKlılar, BAKçılar ve siyasi görüşleri nedeniyle mağdur olmuş tüm vatandaşların haklarının acilen iade edileceğini, alacağı somut önlemlerle birlikte muştulayan bir muhalefet, güçlü bir halk desteğiyle iktidara gelebilir.
18 yıllık iktidardan hesap sorulması da muhalefetin programında mutlaka yer almalı. Yoksa bunca yolsuzluğu yapanların yanına kâr mı kalacak yaptıkları. Sağlıkta, eğitimde, adalette, çevrede her alanda yepyeni, halkçı, ilerici, çağdaş uygulamaları, toplumsal talep ve beklentileri, uzmanların formüle ettiği şekilde ilan etmeli muhalefet.
Siyasetçi kürsüsüne mi çıktım yoksa ben? Yoo hayır. Gazetecilik, sadece olup biteni haberleştirip yurttaşa sunmakla sınırlı değildir. Gazetecinin misyonu, mesleğinin doğasında zaten var olan muhalifliğin çeşitli boyutlarını sunmak, tartışmaya açmaktır aynı zamanda. Teorik takılmıyorum. ABD’de New York Times, Washington Post, Los Angeles Times; İngiltere’de Guardian; Fransa’da bir ölçüde Le Monde ve Libération, son dönemlerde, sadece haberleriyle değil, yorumları, uzmanların katkılarıyla en az bir yıldır Trump sonrası dönemin değişim gereklerini, Boris Johnson hükümetinin çıkmazlarından kurtulmanın farklı yol ve yöntemlerini ya da Macron’nun içine düştüğü aczden kurtulmanın çarelerini yazıp çiziyor. Demokratik geleneğe sahip ülkelerde ahaber, Yeni Akit, Yeni Şafak ya da Hürriyet veya Aydınlık gibi TV kanalları, gazeteler yoktur, varsa da folklorik ve minik yayın organlarıdır. Kimse ciddiye almaz orada bu tür sefillikleri.
Handikaplarımız var biliyorum, saymakla bitmez: Padişah hem siyasi hem de dini lider (Halife) olduğu için, iktidarın bir numarasına karşı çıkmak Allah’a karşı çıkmakla eşanlamlı olarak algılandığı için, Halife Sultan dokunulmazlık zırhına sahipti. Osmanlı’da ayrıca muhalif münevverler, ‘’Padişahım sen çok yaşa ama senin vezirlerinde iş yok, götür onların kellelerini, beni al onların yerine’’ düzeyinde muhalefet ederdi. E şimdi de, bu devletin kurucusu ve kendini hala 1930’lardaki devletin sahibi sanan bir Parti, ana muhalefet partisi rozetini taşıyor.
Her gün bin darbe yemesine rağmen halen ayakta kalabilen HDP, bütün eksiklik ve hatalarına rağmen, bugün bu memlekette ideal muhalefeti oluşturabilecek ve uygulayabilecek tek siyasi akım bana göre.
Saray’ın bu partiye bunca saldırmasının neden ve anlamı da bu olsa gerek.