Melis Alphan
Ekonomik krizi haber yapmak tabulaştırıldı
"17-25 Aralık sürecinden önce yaptığımız haberlerden dolayı sürekli adliyelere çağırılırdık, yüzümüze parmak sallanırdı. 'Bu işten dolayı başına bir şey gelirse sorumlusu biz değiliz' tehditlerini de sıkça duyardık. Hemen arkasından soruşturma ve dava yağmuru başlardı.
17-25 Aralık sonrasında ise tehditlerle vakit kaybetmeden, direkt dava açılan bir sürece girdik. İfade vermeye gittiğiniz savcıdan sizi yargılayan hakime, herkesin davranışlarının baskı içerdiği bir süreç.
Soruşturmayı yürüten savcılar ve sizi yargılayan hakimler lojman komşusu veya yakın arkadaş olabiliyor. Savcı ifadenizi alırken, dosyada olmayan alakasız konularla ilgili sorular sorup psikolojik baskı uygulayabiliyor. Beni yargılayan bir hakimin -dosyamda olmamasına rağmen- sosyal medya hesaplarımdaki paylaşımları mahkemede önüme koyması bunun çarpıcı bir örneğiydi."
Yaptığı haberlerden dolayı hakkında çok sayıda soruşturma ve dava açılmış, yargılanmış, ceza almış bu gazeteci, yerelde gazetecilerin nasıl yıldırılmaya çalışıldığını işte böyle anlatıyor.
Yargı eliyle yıldırı ve baskı, yerelde gazetecilerin işlerini yaparken, geçmişe kıyasla çok daha temkinli davranmalarına neden oluyor. İmza attıkları haberdeki bir sözcüğün bile birilerini rahatsız edebileceği ihtimalini düşünerek, haberlerini defalarca süzgeçten geçiriyor, uçları törpülüyorlar. Her an kapılarına mahkeme celbi gelmeyeceğinin, ifadeye çağrılmayacaklarının garantisi yok.
Yerel gazeteci çalıştıkları kurumlardan da destek görmediklerini anlatıyor: "Çalıştığımız kurumlar bu süreçte arkamızda durmak yerine, maalesef olan bitenin üstünü örtmek ve mümkün mertebe kimselerin duymaması için azami gayret sarf ediyolar. Zaten çalıştığı gazete, televizyon veya ajans arkasında durmuyorsa, gazeteci tamamen 'kimsesiz' pozisyonundadır."
ESAS 'SUÇU' YOKSULLUĞU HABERLEŞTİRMEKTİ
Geçtiğimiz günlerde, Kocaeli’de, eşi Hafize Devrim’in oğluna pantolon alamadığı için intihar ettiğini söylediği İsmail Devrim’i haber yapan gazeteci Ergün Demir gözaltına alındı. Demir, ‘Hafize Devrim ile yapılan görüşmeyi izinsiz kaydetmek ve yayımlamakla’ suçlansa da, tahmin edersiniz ki Demir’in esas ‘suçu’ toplumun bazı kesimlerini derinden sarsan yoksulluğu haberleştirmekti.
Demir’in ardından, bu kez Rize’de asırlık bir çınar ağacının belediye ekiplerince kesildiğini gösteren video’yu sosyal medyada paylaşan yerel gazeteci Deniz Varlı önce Rize Belediye Başkanı Reşat Kasap tarafından sosyal medyada hedef gösterildi, ardından hakkında soruşturma başlatıldığı için Emniyet’e ifade vermeye çağrıldı.
Şimdilerde bir gazeteciyi, yani bir ‘çatlak sesi’ susturmanın en iyi yolu onu polise, yargıya havale etmek.
Susturulması gereken gazeteci öncelikle toplumu şoke eden haberinden ötürü ifadeye çağrılıyor. Verdiği ifadenin ardından eğer gazeteci ‘uslu durursa’ süreç lehine işliyor ve takipsizlik kararı veriliyor. Eğer gazeteci ‘uslanmamışsa’ ve çarpıcı/sarsıcı haberlerini yapmayı sürdürürse hakkında dava açılıyor.
Yargı sürecinde gazeteci ‘uslanırsa’ beraat ediyor, aynı şekilde devam ediyorsa önce ertelemeli cezalar alıyor, hükmün açıklanması geri bırakılıyor veya para cezasına çarptırılıyor. Halen uslanmadıysa konusu daha ağır başka davalar açılıyor ve mutlaka hapis cezası alıyor.
HABER VERENİN CEZALANDIRILDIĞI BİR DÜZEN
BİA Medya Gözlem Raporları raportörü Erol Önderoğlu, Türkiye’de yurttaşın yakıcı sorunlarını yerel olarak gündeme getirmenin bu kadar büyük tehlike olarak görüldüğü başka bir dönem hatırlamıyor.
Ekonomik kriz konjonktüründe, yereldeki sıkıntıları gündeme taşımak yasak zihniyetiyle karşılaşıyor.
"Yerel medyanın her zaman sıkıntıları vardı ama bu sıkıntılar daha çok yerel idarecilerin, yöneticilerin ve yargının yerel pratiğinin bir dışavurumuydu" diyor Önderoğlu ve ekliyor: "‘Yerel haberin kıymeti bilinsin’ dediğimiz bir dönemde, yerel gazetecilerin yaptığı haberler ulusal kamuoyunun dikkatini çekince bu gazetecilerin çok büyük bir baskıyla yüz yüze kaldığını görüyoruz."
Belli ki şimdi, yurttaşın ekonomik krizden nasıl etkilendiğini yüze çarpan gazeteciliği tıkama zamanı geldi.
Ülkemizde yargının bağımsız olmadığı, yargı mensuplarının sıkça ideolojik ve iktidar eğilimlerine göre hamleler yaptığı, yerel ölçekte bunu daha da rahat yaptığı ve yaptığı ölçüde göze girdiği malumumuz. Bir belediye başkanının hedef gösterdiği gazeteciyi savcının ifadeye çağırmasına artık şaşırmıyoruz.
Peki ya gazetecinin haber alma özgürlüğünü sağladığı halk bu resimde nerede duruyor?
Rize’de kesilen çınar ağacını kamuoyuna duyuran gazeteci Deniz Varlı’nın Halk TV’de dediği gibi; "Yazmışsın, yazmamışsın, vatandaşın çok da umurunda değil. Öyle bir talebi yok. Kimsenin ‘Aman ne iyi yapmışsın’ dediği yok. Hatta hakkını savunduğunuz insan bile bir bakıyorsunuz size ‘Sen de düzgün yazsaydın’ falan diyor. Halbuki siz onun hakkını savunmak için kendinizi ortaya koymuşsunuz."
Haberdar olmak istemeyen bir toplumda, haber verenin cezalandırıldığı bir düzende, hele de ekonomik krizin yurttaşa yansımalarını haber yapmanın tabulaştırıldığı bir ortamda…
Görünen o ki, yerel gazetecilerin sesi yıldırı yoluyla daha da fazla kısılacak…
Ve kamuoyu gerçeklerden maalesef daha da uzaklaşacak.