Koray Düzgören
Emekçiler tezgâh başına! Libya’daki cihatçıların maaşları ödenecek!
Cumhurbaşkanı’nın ve diğer yetkililerin korona salgını dolayısıyla hemen her gün yaptıkları açıklamaların arasında Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın dünkü açıklamaları dikkatimi çekti.
Bakan, Erdoğan'ın önceki gün normalleşme planıyla ilgili önümüzdeki dönemin yol haritasını açıkladığını anımsatarak, şunları söylemişti:
"Otomotiv fabrikalarının büyük bölümü yeniden üretime geçti. 11 Mayıs itibarıyla, ülkemizde tüm otomotiv ana fabrikalar tekrar faaliyetlerine başlamış olacak. Bazı tekstil firmalarının da açılmaya başladığını biliyoruz. AVM'lerin ve ihracat kanallarının normalleşmesiyle, sektör hızlıca toparlanacak."
Yani, çarklar dönecek, ihracat yapılacak, ülkeye döviz girecek, iyice boşalmış olan, kimi ekonomistlere göre eksi döviz seviyesindeki hazineye yeniden döviz akışı sağlanacak(mış).
Bunun için, popüler tabiriyle, ‘ekonominin açılması’ yani, işçilerin, emekçilerin tezgâhlarının başlarına dönmesi gerekiyor.
Durum vahim hatta vahimden de kötü… Özellikle, salgının sonlanması demeyelim de etkisinin yavaşlaması ile birlikte ülkenin çok derin bir ekonomik ve sosyal çöküntüyle karşılaşacağına kesin gözüyle bakılıyorken...
Ekonomistler, ekonomi gazetecisi arkadaşlar bıkmadan, usanmadan bunları yazıyor, iktidarı uyarıyor.
Kaldı ki, görünen köy de kılavuz istemiyor. Ne kadar gizlenmeye, perdelenmeye, sansür edilmeye çalışılırsa çalışılsın gerçekler ortada.
Erdoğan, ilk açıkladığı tedbirler paketinde hedeflerinin üretim ve ihracatı sürdürmek olduğunu vurgulamıştı.
Şimdi gevşeme adımlarının atılmaya başlamasıyla birlikte ilk olarak, duran tezgâhların çalıştırılması için harekete geçiliyor.
Varank bunu müjdeliyor.
Bu bir ekonomi yazısı değil. Sadece iktidarın fena halde paraya, yani dövize ihtiyacı olduğunu vurgulamak için, üretimin yeniden başlaması meselesine değindim.
Emekçilerin yaşamları pahasına çarklar dönecek, üretim ve ihracat yapılacak, ülkeye döviz girecek.
Bu girişten sonra iki habere daha değineceğim.
SALGIN SÜRERKEN SINIR ÖTESİ FAALİYETLER DURMUYOR
Birincisi, yine Erdoğan’ın, önceki gün yaptığı, korona salgınıyla başlayıp, CHP’ye ve muhalefete yönelik ağır suçlamalarla devam eden konuşmasının son bölümündeki güvenlikle ilgili açıklamaları...
Erdoğan, "Türkiye olarak bir yandan salgınla mücadele ederken, diğer yandan ülkemizin güvenliğiyle ilgili konuları da takip ediyoruz" dedikten sonra sınır ötesindeki askeri faaliyetlere değindi.
İçerde ve sınırın öteki tarafında, Kuzey Irak’ta PKK’ye yönelik harekâtlardan, Suriye’de işgal edilen bölgelerdeki askeri faaliyetlerden söz etti.
Lafı İdlib’e getirdi, Rusya’nın ve Şam yönetiminin adını zikretmeden, "Bu bölgelerdeki terör eylemlerini engellemezlerse onları kendi gücümüzle yola getirmesini biliriz" mealinde konuştu.
Sonra sözü, sınır ötesindeki en uzak cephe olan Libya’ya kadar uzandırdı, şunları söyledi:
"Libya'da ülkenin meşru yönetimine verdiğimiz destek sayesinde Hafter, gerileme sürecine girmiştir. Hafter'i kurtarmaya, kendisini destekleyen ülkelerin çabası yetmeyecektir. Bu anlayışla meşru Libya hükümetine, yönetimine verdiğimiz desteği devam ettirerek bölgeyi barış beldesi haline getirmeye kararlıyız."
İkinci haber, Erdoğan’ın bu açıklamasının bir gün öncesine ait. Ve Libya’yla ilgili.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR), Türkiye’nin Suriye’de desteklediği paramiliter gruplara üye kişileri Libya’ya taşımaya devam ettiğine ilişkin bu haber şöyle:
SOHR, Türkiye’nin son günlerde Halife Hafter öncülüğündeki Libya Ulusal Ordusu’na karşı savaşmak üzere Suriye’den grupları Libya’ya taşımaya devam ettiği ve şu ana kadar 7 bin 400 kişinin Libya’ya götürüldüğü bilgisini paylaştı.
SOHR, bugüne dek Libya’ya taşınan cihatçı militanlardan 249’unun öldürüldüğünü de açıkladı.
Bu konuda başta BBC ve Guardian olmak üzere dünya basınında ve değişik alternatif medya mecrasıyla sosyal medyada çok sayıda ayrıntılı haber ve bilgi yayınlandı.
İngiliz Guardian gazetesi, Ocak ayında, 2 bin Suriyeli savaşçının Libya'da savaşmak üzere Türkiye üzerinden bu ülkeye gittiğini veya gitmekte olduğunu yazdı.
Haberi Türkiye, Libya ve Suriye'de üç kaynağa dayandıran Guardian bu savaşçıların, Türkiye'nin desteklediği Fayez el Sarrac hükümeti için savaşacağını aktardı.
Gazeteye göre, Türkiye'nin finanse ettiği Suriye Milli Ordusu adlı silahlı örgütten 300 erkek militan, 24 Aralık'ta sınırdaki Kilis askeri geçiş noktasından Türkiye'ye geçti. 29 Aralık'ta ise 350 savaşçı daha geçiş yaptı.
TÜRKİYE’NİN LİBYA’YA TAŞIDIĞI PARALI ASKERLERİ
Guardian, savaşçıların Libya'nın başkenti Trablus'a uçakla gönderildiğini ve Hafter güçleri tarafından saldırı altında bulunan kentin doğu cephesinde görevlendirildiğini aktardı.
5 Ocak'ta ise bin 350 erkek savaşçının Türkiye'ye geçtiğini belirten Guardian, bunların bir kısmının Libya'ya gönderildiğini, bir kısmının da eğitimlerinin sürdüğünü yazdı.
Haberde, Suriye Milli Ordusu kaynaklarının, militanların Libya'da 2 bin dolar kazanacağını, savaşçıların altı aylık iş sözleşmesini Türk ordusuyla değil Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti'yle imzaladıklarını, Türkiye'nin ise tüm savaşçılara Türkiye vatandaşlığı vadettiğini söyledikleri de belirtiliyor.
Libya'ya gönderilen Suriyeli savaşçıların o günlerde sosyal medyada paylaştıkları görüntüleri ve Libya’ya Türkiye adına savaşmaya geldiklerine ilişkin açıklamaları da tartışma yaratmıştı.
Gazeteye göre, bu olayın ardından Türkiye, Suriyeli savaşçılara sosyal medya paylaşımı yapmayı yasaklamıştı.
Bu iddiaların bir kısmı, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu tarafından yalanlansa da Erdoğan değişik zamanlarda yaptığı konuşmalarda Sarrac güçlerine verilen çeşitli destekleri açıklamakta bir sakınca görmemişti.
Son konuşması da bu desteğin sürdüğünü ve süreceğini gösteriyor.
Eksik ya da fazla… 7 bin 400 cihatçı militan… Bunların kendi olanakları ile Libya’ya gidip kutsal cihat uğruna savaştıklarını kimse söylemiyor.
Para için savaşıyorlar ve Türkiye’nin paralı askerleri olarak orada bulunuyorlar.
Ankara’nın Libya’ya harcadığı para, sadece cihatçı paralı militanlara ödenen maaştan ibaret değil kuşkusuz. Silah, teçhizat, zırhlı araç, SİHA-İHA vb. yardımlar da var.
Erdoğan her türlü desteğin devam edeceğini söylüyor.
Son bir haber daha iliştirerek bu yazıyı noktalayalım. Ayrıca bir yorum yapmaya gerek görmüyorum.
Başlık:
ABD'li büyükelçi doğruladı: Dövizde sıkışan Türkiye, FED'le yani ABD Merkez Bankası ile görüşüyor
Ekonomisi son birkaç yıldır krizin içinde olan Türkiye, koronavirüs salgını ile birlikte bu krizi daha derinden hissetmeye başladı.
Dövizde çalkantı devam ederken dolar, Türk lirası karşısında Ağustos 2018'den sonra tekrar yedi lira seviyelerine tırmandı. Euro da sekiz lira bandına doğru yol alıyor. Bu süreçte iktidarın ABD'den maddi destek yolları aradığına dair haberler basına yansıyor.
ABD Merkez Bankası’nın (FED), SWAP (takas) hattına dahil edilmesi için girişimler de gündemde.
Ancak bu girişimlerin sonuç vermediğini, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi David Satterfield da "Türkiye’nin takas hattına (SWAP line) dahil edilmesi için gereken koşulların finans ve para konuları temel alınarak oluşturulduğunu, bu koşulların siyasi olmadığını" söyledi.
Reuters haber ajansı 10 Nisan’da yayınladığı, adını vermediği bir Türk yetkiliye dayandırdığı haberinde Türkiye’nin takas hattına girmek için yaptığı görüşmeleri sonlandırdığını ve başka kaynak arayışına gittiğini söylemişti.
Özeti Ankara bu kaynaktan da para bulamamıştı.
Netice: Emekçiler tezgâh başına. Fena halde dövize ihtiyaç var!