İnci Hekimoğlu
‘Enderun’ sahiplerinin hayret verici bir dini var
Kanalları dolaşırken Diyanet’inkine rastladım. Dr. Bahattin Akbaş hadisleri ve anlamlarını anlatıyordu. Merak ettim, sonuna kadar dinledim.
Akbaş, önce Hz. Muhammed’in evine gelen bir müşrikin bazı eşyalarını O’na teslim ettiğini, Hz. Muhammed’in ise cihata giderken evini bıraktığı Hz. Ali’ye söz konusu emanet eşyaları sahiplerine vermesini tembih ettiğini anlattı.
Akbaş emanete ihanetin kötülüklerini saydıktan sonra "vatana ihaneti, emanet edilen bir mala ihaneti, millete ihanet edeni Allah affetmez" de dedi.
Konuşmasının bir bölümünde "kişinin namaz kılması, oruç tutması sizi kandırmasın. O ibadeti kendi için yapıyor. Önemli olan ticarette namuslu mu…" diye açıklamasına devam etti. Ve "aldatanlar, kandıranlar da Allah katında affedilmez" vurgusu yaptı.
İnsan dinlerken beyni uçuşa geçiyor adeta.
Akbaş anlatıyor, benim gözümün önünden kareler geçiyor.
Birden bir ekran, ekranda ‘bağıran adam’ beliriyor "İstanbul’a ihanet ettik, hâlâ daha da ediyoruz" diyor.
Kareler peş peşe gelip geçiyor önümden.
Başka biri beliriyor ekranda "Ankara’yı FETÖ’ye parsel parsel sattılar" derken, ‘bağıran adam’ geri geliyor "Kandırıldık. Milletim de Allah da affetsin" diyor.
Diyanet'e göre Allah affetmezmiş ya neyse.
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Bahattin AKBAŞ’a göre, İstanbullunun AKP’li belediyeye emanet ettiği 847 milyon 592 bin 858 lira, 27 kuruşluk varlığının eş, dost, akraba vakıflarına, tarikatlara, cemaatlere aktarılması ihanet sayılır mı?
Hani onlarda namaz kılan, oruç tutanlardan ya…
Ne bileyim, uyuyor sanki Bahattin Akbaş’ın örneklerine.
Soramıyoruz, telefonla soru almıyorlar bu programda.
Baktım beynim yanacak, kanalı değiştirdim.
Bu kez de haberlerde siyasilerin seçim münasebetiyle en çok başvurdukları propaganda aracı olan "din, iman" söylemi çıktı karşıma.
Rüşvet, yolsuzluk, zimmete para ve mal geçirme gibi ağır cezalık suçların bile din adına olunca meşru sayılması son yıllara ait olsa da eskiden beri siyasetçiler için din en kullanışlı araç oldu.
Ama doğrusu bu kadar karikatürize edildiği bir dönem hiç olmadı.
Hele İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun askerler ve bir takım bürokratlarla birlikte kılmaya kalktığı (bir çoğunun kılamadığı) bayram namazını izlerken, insan ister istemez gülme krizine giriyor.
Tabii dini ve inançları bu kadar hoyratça seçim aparatı haline getirirsen olacağı budur da, ne yazık ki sonuçları her zaman komik olmuyor.
Kaldı ki din adına her tür saldırı, her tür dayatma, her tür baskı serbest, meşru hatta doğal bulunur ülkemizde.
Bitmeyen seçimler boyunca AKP’ye oy vermeyenleri hain, terörist, dinsiz ilan etmeye kadar vardıran iktidar diline bir de Ramazan eklenince ciddi bir tehdide dönüşüyor. Ve üstelik ırkçılıkla dincilik ikiz kardeş olarak iktidarı paylaşırken.
Ezelden beri, ‘teröristler’ ve ‘hainler’ her zaman gayrimüslimdir, haçlıdır, Rum ya da Ermeni’dir ya da dinden çıkmış olanlardır!
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım İstanbul, Fatih’te geçti.
Din adına yapılan saldırılara bizzat tanıklığım var.
Ramazan’da dondurma yediği için tokat atılan hamile kadından, mini etek giydiği için sopayla saldırılan kadınlara onlarca örnek verebilirim.
Bu radikal dinci kesim saldırılarda artık bıçak kullanıyor, silah kullanıyor.
Çorum’da sokakta sigara içtiği için bir kadına bıçakla saldırana sahip çıkan grubu polis zor dağıttı. Gerekçe Ramazan’da sigara içmesi.
Yıllardır sürer bu saldırılar.
Bir devlet görevlisi, bir Diyanet yetkilisi de çıkıp "Ey vatandaş sana ne. Senin oruç tutmanı, ibadetini yapmanı mı engelliyor da sen onun yemek yemesini, sigara içmesini engelliyorsun" demez.
Niye demez?
Oruç tutana saygı istenir de tutmayana niye saygı duyulmaz?
Tutan kendisi için tutuyor, kendisi için ibadet ediyor. Bunları yaparsa cennete gideceğine inanıyor.
Cenneti de cehennemi de bu dünyada görenler mecbur mu sizinle oruç tutmaya, namaz kılmaya?
Şu ya da bu şekilde mecbur tutarsanız işte ortaya Soylu’nun namazı gibi sahneler çıkar. Gülünç olursunuz.
Cehennemde yanmayan terlik, cehennem ateşinden koruyan kefen satan din tüccarlarına tepki göstermeyenlerden buna tepki göstermek abesle iştigal tabii de dinsizlerin, gayrimüslimlerin vergisiyle ihtişam içinde yaşayan Diyanet'e sormak hakkımız.
Diyanet görevlileri pek güzel anlatıyor da anlattıklarının, bağlı oldukları iktidarın icraatlarına değen tek bir yanı yok.
Pardon var.
Mesela hayatımızda ilk kez Yenikapı’da kılınan "Enderun teravih namazı"na tanık olduk. İstanbul seçimlerinde AKP adayına destek vermek için icat edilmiş miting tadında meydan namazı.
Diyanete bağlı olan olmayan kuran kurslarında, vakıf okullarında, imam hatiplerdeki çocuklara yönelik saldırılarda, "Allahu ekber"li tecavüzlerde protesto niteliğinde bir meydan namazı da görseydik keşke, Yenikapı’ya koşan o müminlerden.
Talan edilen kamu malları, iç edilen halkın parası için de mesela beklerdik bir meydan namazı.
‘Enderun’ sahiplerinin gerçekten çok hayret verici bir dinleri var. Babaannemin, dedemin, komşularımızın dinine hiç benzemiyor.