Ragıp Duran
Er Abuzittin’i Kurtarmak
Profesyonel gazeteci dendiğinde akla ilk gelen tanım, "Hayatını gazetecilik yaparak kazanan meslek (Profession) sahibi" olur. Oysa ki Fransız sosyolog Patrick Champagne, 2016’da yayınlanan "Çifte Bağımlılık- Gazetecilik Üzerine"(Raisons d’Agir) başlıklı kitabında, profesyonel gazeteciyi "bağımsız, özerk gazeteci" olarak tanımlarken, habercinin, mesleğini kuralına uygun bir şekilde icra edebilmesi için, gerek siyasi-ideolojik güç odaklarından gerekse ekonomik kutuplardan bağımsız, özerk olması gerektiğini yazıyordu.
Bugün bir gazeteci için, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada bu tanıma tam olarak uygun bir şekilde habercilik yapmak tamamen imkânsız olmasa bile son derece güç. Neo-liberalizmin yükselmeye başladığı 1980’lerden bugüne siyasi-iktisadi-ideolojik iktidarlar, medyanın üzerine bir karabasan gibi çöktü. Eskiden beri zaten çok güçlü olmayan editoryal bağımsızlık, büyük ölçüde ilga edildi ve radyo, televizyon, gazete, dergi ve İnternet sitelerinin çoğu, gerçeği ve kamu çıkarını savunan mecralar olmaktan çıkıp sıradan birer ajitasyon-propaganda organları haline getirildi.
Bugün ancak küçük ya da orta çaplı kolektifler, medya organının mülkiyetini de üstlenerek, sağlam ve derin bir kamu çıkarı yanlısı editoryal politika ile doğru dürüst habercilik yapmaya çalışıyor. Artık gerçeğin değil yalan haberin, artık kamu çıkarının değil Kral’ın çıkarının savunucusu olan egemen/yaygın medyada, ya tesadüfen yerini koruyabilen ya göze batmayan ya da bin bir gerekçeyle baskı düzenine halen boyun eğen gazetecilerin varlığını biliyoruz. Hepsi mesleğin yüz karası! Onlar aslında uzun bir zaman önce meslek değiştirdi. Onlar artık gazeteci değil, Saray soytarısı. Bunların işi gücü, 24 saat muhalefetle uğraşmak. Daha doğrusu hakiki gazetecilere, muhaliflere kara çalmak. Eleştiri getirseler amenna, oturur tartışırsınız, ikna etmeye çalışırsınız, belki de (Olacak şey değil ya…) haklıysa siz ikna olursunuz. Meslektaşlarımız Türkiye’nin hapishanelerini doldururken bu satılık ya da kiralık kalemler iktidarı övüp, muhalefeti kınamaktan başka bir iş yapmıyor.
Bu hafta onlarca örnek arasından iki yazı dikkatimi çekti.
Birincisi, faşistliği artık neredeyse resmen teyit edilmiş olan Aydınlık gazetesinden. Gazetelerinin yurtdışı kampanyasının uzun uzun reklamını yapan genç, aynen şöyle konuşuyor: (…) Aydınlıkçının silahı aydınlıktır. Aydınlıkçı’nın Aydınlık’la olan ilişkisi, Mehmetçik’in silahla olan ilişkisi gibi. Aydınlık emperyalizme ve onun yalanlarına karşı savaşılan silahın adı. Aydınlıksız bir Aydınlıkçı silahsız bir askerden farksızdır.(…).
Şimdiye kadar gazeteyi birçok şeye benzeten olmuştu da bir gazeteyi açıkça "Mehmetçiğin Silahı"na benzetenle ilk kez karşılaşıyorum. Nereden geldi aklınıza bu benzetme desem, çocuk "Aklımdan hiç çıkmıyor ki" diyecek herhalde.
Gazete tüfek tabanca filan değildir. Silah öldürür, gazete ise bilgilendirmek için çıkarılan fikri bir üründür.
Gerçi Türk basın jargonunda iyi haber için "Bomba gibi haber" deyimi kullanılır ki, bu da çok yanlış. Bomba öldürür, haber bilgilerimizi, düşünme ufkumuzu genişletir. Mesela, "Dört dörtlük haber" desek daha güzel olur. Saysak, daha onlarca militarist deyim, sözcük ve ibare çıkar bizdeki gazetecilik terminolojisinde. Özellikle de spor basınında Bu durum çok da garip olmasa gerek. Çünkü her Türk asker doğar!
Araya bir soru sıkıştırayım: Türk gazetecisi önce Türk müdür yoksa gazeteci midir?
İkinci örnek, "Siyonizm, MİT TIR'ları kumpasını bir adım öteye götürdü, dikkat!.." başlıklı bir köşe yazısı. Ardan Zentürk imzalı. Yazıyı okuduktan sonra yazarının nasıl bir halet-i ruhiye içinde bulunduğunu ve mesleki çelişkiler içinde yüzdüğünü anladım. Aslında acıdım…
Gazeteciliğin temel ilkesi olan her bilginin doğrulanması, kaynakların belirtilmesi bu yazıya hiç uğramamış. Zentürk, sokaktaki ortalama her Türk gibi, Türkiye’nin dört bir yandan düşmanlarla çevrili olduğunu sanıyor. Ve bu yabancı güçler, Amerikan emperyalizmi, İsrail Siyonizmi, FETÖcüler, PKKliler, DHKPliler hatta CeHaPeliler, her alanda destan üzerine destan yazan Erdoğan rejimini yıkmaya çalışıyor. Bunun için de medyayı kullanıyor. Dolayısıyla yabancı basında Türk yönetimine yönelik en küçük eleştiri ve değerlendirme bile, bu kafadaki insanlarda otomatik olarak, komplo teorilerinin de desteğiyle, terörist, yıkıcı, yasadışı faaliyet olarak algılanıyor. Oysa ki Erdoğan gibi bir lideriniz varsa, Türkiye’yi çökertmek için herhangi yabancı bir düşmana ihtiyaç olmadığını her gün görüyoruz. Zaten milli ve yerli Reis, çökertmek bile gerekirse, onu da bizzat kendisi yapacaktır, nitekim yapmaktadır.
Yazar, profesyonel niteliklerini çoktan kanıtlamış, global medyanın prestijli kurumlarında görev yapmış meslektaşımız Amberin Zaman ile Ortadoğu konusundaki zengin analizleri ile başarılı işler yapan bir başka meslektaşımız Fehim Taştekin’i eleştiriyor aklınca. Ne var ki Zentürk’ün yazısında "teşhir ettiği yazılardan" bir tek alıntı yok, bir tek somut tekzip, saptayabildiği bir tek somut bilgi hatası yok. Dahası, zahmet edip kınadığı yazıların linklerini bile vermeye cesaret edememiş. Zaman’la Taştekin anlaşılan El Monitor’da yazdıkları için ayrıca da Saray rejiminin uygulamalarını teşhir ettikleri için hedef alınmış.
Zentürk’ün yazısı bilgi ve tahlil değil bir önyargılar geçidi. Aslında istemeden bazı gerçekleri de faş etmiş. Daha başlıkta MIT TIR’larını Siyonizme bağlamış ki, bu konuda en küçük bir kanıt yok. Bu "kumpası FETÖ’cüler kurmuştu" diye yazmıştı Saray medyası. Demek ki fail değişmiş bunca zaman sonra. İlk başta Erdoğan ve çevresi inkâr etmişti, bugün ise bütün dünya Ankara’nın Suriye’de Cihatçılara silah sağladığını biliyor. SDG, IŞİD baskınlarında mebzul miktarda MKE damgalı mühimmat buldu ve bunları teşhir etti. Ankara’dan maaş alan Suriye’deki kiralık Cihatçılar da Türk silahları ile kameralar önünde poz verdi.
Yazar, yayınlanan haberin doğruluğuna değil, haberi yayınlayan medyanın mülkiyetine bakıyor. Evet, medya mülkiyeti önemli bir boyut ama haberin doğruluğundan daha önemli olamaz. Patronun künyesini dökmüş. Eee n’olmuş yani? Bu bilgiler, haberin yanlışlığını kanıtlamaz ki…
Zentürk, Taştekin’in haberinde yer alan "K. Suriye’de demografik yapıya müdahale" bilgisini yalanlayacak hiçbir somut bilgi, olgu sunamıyor. Keza, yazar, Zaman’ın haberindeki "Suriye Milli Ordusu Libya’ya çocuk asker gönderiyor" bilgisini de yalanlayabilecek herhangi bir gerekçe, herhangi bir kanıt sunamıyor. Her iki haber de doğru. Üstelik bu bilgiler, sadece Taştekin ve Zaman’ın haberlerinde yer almadı ki…
Benim içerlediğim bir yaklaşım da "Dinime küfreden Müslüman olsa." Sizin çalıştığınız medya kuruluşlarının patronları kimler? İktidarla ne tür organik, siyasi, ekonomik ilişkileri var? Bu konulara değinemiyorsunuz ama kalkıp rejimi eleştiriyor diye El Monitor’a sallamak serbest.
Zentürk, El Monitor’un özellikle son zamanlarda neden bu kadar çok Türkiye haberi ve analizi yayınlandığını anladı mı acaba? Çünkü söz konusu yazılar, Türkiye’deki medyada yayınlansa hemen Silivri.
Belediyeleri kaybedince kapanan gazeteler konusundaki tahlillerinizi de merak eder herhalde okurlar. Profesyonel gazeteci? Fikir Saray’dan, maaş belediyeden! Öptüm canım.
Gerçeklerle baş edilemez. Gerçekleri bir süre inkâr edebilirsiniz, direnirsiniz, alternatif gerçekler icat edebilirsiniz, gerçeğe hiç inanmazsınız, onun doğru olmadığını kanıtlamak için bin bir manevra çevirebilirsiniz. Nafile. Siz kabul etmemekte direnseniz bile gerçek, önünde sonunda kendini büyük çoğunluğa kabul ettirir.
Bu tür çapsızlarla muhatap olmak bile benim için zül. Bu yaptıklarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklar bir gün. Bilinsin ki, Zaman’la Taştekin gazetecidir, siz…değilsiniz.