Ahmet Nesin
Erdoğan İMAN’dan çıktı, İBAN’a tapıyor!..
İktidara geldiği günden beri Recep Tayyip Erdoğan için söylemekten vazgeçmediğim bişey var, o da Erdoğan’ın ciddi bir dindar olmadığı ve esas dininin dolar olduğu. Hatta bir yazımda onu Walt Disney’in Varyemez Amca’sına benzetmiştim, her akşam kasa olarak yaptırdığı odada altın sarısı dolarlarını sayıyordur diye. İşte o odadaki dolarları ne yapacağını şaşırmıştı oğlu Bilal Erdoğan da, "Bıbıcım, bıbıcım" diye avro soprano ses tonuyla çığırıyordu. Konuşmayı dinlerseniz zaten Erdoğan’ın da yapma baritonundan eser kalmadığını anlarsınız.
Ne yalan söyleyeyim, dahi değilim ama zeki olduğumu düşünüyorum, Erdoğan ve günümüz siyasetini yazmak için kurmaya çalışmadığım empati yolu kalmadı ama kırk yıl düşünsem, benim bana para vereceği aklıma gelmezdi.
Biliyorum, benim bana para vereceğimi okuyunca şaşırdınız, anlamakta zorlanıyorsunuz ama Erdoğan’ın İBAN numarası vererek son yaptığı işlem aynen bu. Bu para verme işini cep telefonlarına yüklemişler, yükleyip de mesaj gönderdiğinizde 10 lira da sizden otomatikman kesiliyor. Diyelim ki fakirim ama bu sisteme inandım ve mesaj gönderdim, devlet de fakir olduğumdan beni düşündü ve salgın durumunda benim hesabıma bir miktar para gönderdi. Hangi parayı gönderdi, benim ona gönderdiğim parayı gönderdi. Yani kısacası ben, bana yardım ettim.
Bu sadece benimle, yani fakirlerle ilgili bişey değil. Mesela maçlar artık yapılmıyor, hiçbir kulübün yan geliri kalmadı ve ciddi bir şekilde para ödemeye devam ediyorlar. Futbolcuların bonservis ücretlerinde daha şimdiden ortalama %10’luk bir düşüş var ve bu çok ciddi bir rakam. Bu konuda ilk adımı Başakşehir atmış ve hem yöneticileri hem de futbolcu ve çalışanlarıyla beraber 2 milyon 14 bin lira para yatırmış İBAN’a. Peki, diyelim ki 1 sene geçti ve herşey güllük gülistanlık ama Başakşehir bu dönemde çok ciddi para kaybetti ve iflasa doğru gidiyor. Bu devlet emin olun ki Başakşehir’e yatırdığı 2 milyon 14 bin liranın en az 2 mislini verecektir.
Bunun aynısını sanayiciler için düşünün, zorunlu olarak kapanmış ama bir şekilde zamanında yardım etmiş (Etmese de olur) işinsanları için düşünün, en azından alışık olduğumuz bir vergi affı gelecektir.
İşte ben bana para ödedim böyle bişey. Bu yazıyı yazmadan önce sevgili Eser Karakaş’ı aradım ve anlattım. Çok hoşuna gitti ve bunun bir nevi vergi olduğunu söyledi. Haklı ama vergi zaten var olan ve bu vergiyi verme nedenim de bu, devlet vergilerimden bana yol-su-elektrik olarak, okul yada hastahane ve ilaç olarak dönsün diye. Devlet vergilerimle bunu bana hele böyle bir günde dönemiyorsa, o zaman ben "Ne yaptın bu vergileri, paralarını" diye sormak yerine niye ben bana para ödeyeyim ki?
Oysa onun yerine 1 şişe rakı alsam, 160 lira ödeyeceğim, bunun 100 lirası vergi, 60 liraya da, ucuza rakımı içerim. Yada o kadar çok değişik sistem var ki, mesela THY yada diğer kuruluşlar bilet satışlarını açık tutsalar, seyahat etmek isteyenler ucu açık, yani tarihi açık uluslararası biletler alsalar ve zamanı geldiğinde uçabilseler. Bunun için ne çok düşük ne de çok yüksek fiyat yapmadan ortalama bir fiyat belirlense, ben çok ciddi bir gelir elde edileceğine inanıyorum.
Benim dediğimde de ben bana ödemiş olurum ama hem o sırada ekonomiye yardımım olur hem de kendi gereksinimimi karşılamış olurum.
Ama ben bişeyi bilmek zorundayım, şimdi uçuşlar yok ve ben 3. havalimanına günlük yeteri kadar yolcu gelmediği için para ödüyor muyum, 3. köprüye yeteri kadar araba gelmiyor diye ödüyor muyum. Devlet olarak bu parayı hele şimdi haddinden de fazla ödüyorsam, o zaman bir İBAN da kurtarmaz Erdoğan seni, daha çok İBAN gerek.
Yada ne bileyim, sarayın Korona günlerindeki günlük masrafı ne, senin bağışladığın 7 maaş kaç saatini çıkarır saray giderlerinin, onu bilmek zorundayım. Ayrıca bişey daha var, 7 maaş bağışladın ya, halen devam eden ve sana ödenen cumhurbaşkanlığı maaşını mı bağışladın, yoksa emekli maaşını mı, bunları ben bana öderken bileyim ki, ben de bana ona göre ödeme yapayım. En iyisi gel bir anlaşma yapalım Erdoğan, sen siye öde, ben biye öderim.
Zaten ben biye neler yapmadım ki bugüne değin, o yüzden bu yazımı Almanya’dan yazıyorum.