Erdoğan’ın Ukrayna'sı Kürtler, Irak ve Suriye

Suriye’ye yönelik askeri harekatların Erdoğan’ın popülaritesini artırdığı biliniyor. Erdoğan bu kez de seçime 'Kandil Fatihi' ünvanıyla gitmeyi planlıyor olabilir.

Sciences Po'da ekonomi profesörü ve "Spin Dictators: The Changing Face of Tyranny in the 21st Century" kitabının ortak yazarı olan Sergei Guriev, Putin’in Rusya’yı felakete sürükleyeceğine inandığı Ukrayna işgali kararını şu gerekçeyle açıklamıştı:

"Artık halka gelir artışı sağlayamadığı veya en azından Rusları ekonominin olduğundan daha iyi durumda olduğuna ikna edemediği için 2014 Kırım senaryosunu yeniden sahneye koymaya çalıştı. Bu işe yaramış olabilirdi, ama yanlış hesap yaptı.

Siyaset bilimci Adam Przeworski bir keresinde otoriter dengenin ekonomik refaha, yalanlara veya korkuya dayandığını yazmıştı. 21. yüzyılın çoğu diktatörü gibi, Putin de başlangıçta korkuya oynamaktan kaçındı…

Putin, ekonomik bir sorunu ekonomik olmayan bir çözümle çözmeye karar verdi. 2014'te Kırım'ı ilhak etmek, popülaritesini muhtemelen beklentilerinin ötesinde artırdı.

Ancak Kırım etkisi zaman içinde ortadan kalktı. Putin'in yönetim modeli ekonomik büyümeyle bağdaşmadığı için Rusya ekonomisi durgunlaşmaya devam etti. Tekrarlanan reform vaatlerine rağmen yatırımlar artmadı, sermaye ülkeden kaçmaya devam etti ve Rusya gelişmiş ülkelerin daha da gerisine düştü. Putin'in yozlaşmış modeli, vekillerini sıradan Ruslar pahasına korudu.

Putin daha sonra Przeworski'nin ikinci otoriterlik sütununa döndü: Yalanlar. Rusya hükümeti sansürü ve propagandayı yoğunlaştırdı. Putin, Rusları durağan yaşam standartlarının herhangi bir potansiyel alternatiften daha iyi olduğuna ikna etmeye çalıştı.

Diktatörler, özellikle Putin gibi eleştirmenleri ortadan kaldıran, bağımsız medyayı bastıran ve sistem içinde ve dışındaki tartışmaları bastıranlar gibi hatalar yapmaya eğilimlidir. "Evet" diyen adamlarla çevrili Putin, kendine aşırı güvenmeye ve en azından şimdiye kadar muzaffer olmayan bir savaş başlatmaya mahkum kaldı."

Bu uzun alıntıda Putin yerine Erdoğan koyarsanız aynı sonuç çıkar. Artık halka ekonomik olarak umut veremeyen, hızla artan yoksullaşmayla başa çıkamayan Erdoğan Rejimi’nin yalanları da tükendi. Kamuoyu araştırmaları yakın geçmişte yapılan tüm seçimlerde Suriye’ye yönelik askeri harekatların Erdoğan’ın popülaritesini artırdığını gösterdi. Erdoğan bu kez de seçime "Kandil Fatihi" ünvanıyla gitmeyi planlıyor olabilir.

Öcalan’ın Amerika tarafından yakalanıp Ankara’ya teslim edilmesi Bülent Ecevit’e seçim kazandırmıştı. Erdoğan şimdi Kandil’i teslim alacağı inancıyla seçim yatırımı yapıyor. Ekonominin çöküş noktasında olduğu bir dönemde pahalı bir savaşa girişmiş bulunuyor.

Bu hareketle bir taşla iki kuş vurmuş oluyor: Hem seçime eli güçlü girme hesabı yapıyor hem de Kürtlere, "Konu Kürtler olduğunda benimle Millet İttifakı arasında fark yok" mesajı veriyor. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefetin sessiz kalarak veya açıkça bu hareketa destek vermesinin, Kürt seçmeni Millet İttifakı’ndan soğutması kaçınılmaz. Bu tablo bize şu anda Türkiye’de gerçek iki ittifak olduğunu anlatıyor: Türk ve Kürt İttifakı…

Putin, Ukrayna diye bir devlet ve milletin olmadığını, Ukrayna’da Nazilerin yönetime hakim olduğunu iddia ederek işgali başlattı. Erdoğan da Kürtlerin varlığın inkar eden Evren dönemine dönmüş ve Kürtlerle terörü eşitlemiş görünüyor.

Ukrayna rüzgarını şal yapan Erdoğan, Putin’in Ukrayna savaşıyla gündeme gelen "Erdoğan’lı bir Türkiye NATO’da olamaz" veya dünya demokrasiler ve diktatörlükler olarak ikiye ayrıldı tezini de boşa çıkarmış bulunuyor. Dünya, bölündü ama demokrasiler ve diktatörlükler olarak değil ama Batı’nın işine gelen ve gelmeyen rejimler olarak.

Irak Kürdistan’ın enerji kaynakları, Erdoğan’ı Rusya’ya karşı Batı ittifakı içinde tutma kararlılığı hem içerideki baskılarının görmezden gelinmesine, hem de Kürtlere yönelik savaşının sessiz kalınarak desteklenmesine yol açıyor.

Öyle olmasa daha kısa bir süre önce Türkiye hakkında zehir zemberek bir insan hakları raporu yayınlayan Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Mevlüt Çavuşoğlu’nu heyecanla Washington'a beklediklerini, çok yüklü bir görüşme dosyası bulunduğunu açıklaması mümkün olur muydu? Başta Amerika olmak üzere Batı, muhalefetin Erdoğan’dan çok da uzak olmadığı gerçeğinin farkında, eldeki mevcutla çalışma kararlığında.

İtalya Cumhurbaşkanı Draghi Erdoğan için ne demişti hatırlamak yeter: "Buna rağmen beraber çalışmak zorunda kalınan bu -ki onlara oldukları şekilde hitap edelim- diktatörlerle farklı tasavvur ve görüşler ifade edilirken açık olunmalı.’’

Erdoğan varsa, muhatap odur. Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de ne yaptığı önemli değil. Batı’nın Türkiye demokratikleştirmek gibi öncelikli bir yükümlülüğü de yok. Uzun vadede bunun bedeli olacaksa da… Bu, Türkiye halklarının tercih ve kararı olacak…

Bu tabloda, Ukrayna’da müzakere isteyen, masayı tek yol olarak gösteren AKP iktidarının Kürtlerle tek yol olarak savaşı, şiddeti ve baskıyı seçmesi Türkiye için işlerin düzelmesinin en azından orta vadede mümkün olmadığının kanıtı. Demokrasiler tüm dünyada geriliyor, bu tabloda tarihin hiçbir döneminde tam demokrasi ve hukuk devleti olamamış Türkiye’den farklı bir gelişme beklemek gerçekçi değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ergun Babahan Arşivi