Ahmet Nesin
Erdoğan, Tarık Buğra'dan dolayı Ayşe Buğra'ya kin mi güdüyor?
Sizin de çocukluktan ergenliğe ve ergenlikten gençliğe geçiş dönmelerinizde hayranlıkla izlediğiniz insanlar oldu mu bilmiyorum ama çoğumuzun olmuştur. 1968 yılından 1972 yılına kadar tanıdığım 3 kadın benim hep beynimin biyerinde nakşedilmiş gibi durur, arasıra onları hep anarım. İşin ilginci üçünü de aynı yerde, Bayramoğlu Basın İlan Kurumu Tatil yerinde tanıdım.
İlk anlatmak istediğim Hatice Alankuş, 12 Mart darbesinde hapishanede ölen ilk kadın. Oligarşiye göre suçu da Mahir Çayanları evde saklamak. Bugün kendisini kaç kişi anımsıyor bilmiyorum ama faşizm dönemine göre daha azdı yada çoktu diye tartışanlar için yazıyorum, faşizm her zaman nedensiz insanlara ölüm kusmuştur ve bu sayıyla yada alınan cezalarla belirlenemez.
İkinci çok severek abla arkadaş olduğum insan Ümit Altan’dı. O zaman Mehmet Altan’la nişanlıydılar ve aklımda kaldığı kadarıyla da evlendiklerinde hâlâ lisedeydiler. Biz ailecek bütün yaz sezonu kalıyorduk, onlar sadece 15 gün kalıyordu. O kadar isterim ki Mehmet hâlâ devam eden o aşkını bir anı-roman gibi yazsın.
Üçüncü abla-arkadaşım da Ayşe Buğra’ydı. Babası Tarık Buğra’yla gelirdi, hem onunla hoş zaman geçirmeyi, hem de bizlerle sohbet etmeyi akıl almaz dengelerdi. Ve 12 Mart darbesi oldu, Hatice Alankuş zindanda öldürüldü, Ayşe Buğra Kanada’ya gitti, ben İngiltere’ye gittim, yeni evli Ümit Altan da kayınpederi Çetin Altan’ın hapisliğini ve gözünü kaybetme tehlikesini yaşadı.
Bu 3 kadının ortak bir noktası vardı, hani çok büyük ustalıkla yapılmış, incecik ve zarif cam kavanozlar vardır ya, kırılacak diye yıkamaya bile korkarsınız, işte üçü de bu kadar naifti, sevimliydi ve zekiydi.
Üçünün dışında çocukluğumda beni çok etkileyen kişi Tarık Buğra oldu. Hâlâ devam eden Kemal Tahir dışında Tarık amcayı tanıdığımda çok şaşırmıştım. Çocuk ve ergenlik yaşımda onu seyrederken bitürlü onun sağcı olduğuna inanamıyordum. Bunu yıllar sonra şimdi düşündüğümü sananlar olabilir ama Ayşe Kanada’ya gittikten 1 yada 2 yıl sonra bir yaz tatilinde kendisine sormuştum bunu. Bana tek parti döneminden dolayı olduğunu 15-20 dakika anlattı ve ikna da etti.
Belki de o dönem sağcı ve solcu aydınları bugün bizim gördüklerimiz ve yaşadıklarımız gibi değillerdi. Yıldız Kenter sağcıydı ama bu kadar başarılı, naif ve estetik kaç oyuncu yetiştirdik ki? O kadar önemli oyunlar oynadı ki, bigün bile kimse siyasi yanını düşünmemiştir sanırım. Tiyatro yazarı Turan Oflozoğlu da sanırım tarihi tiyatronun en önemli ismidir ama ona da hiç o gözle bakamadım ama böyle olmamı Tarık Amcayla yaptığım o konuşma ve destekledikleri siyaset değil, yaptıkları iş ve onu iyi yapmaları sağladı.
Çok az insanın bildiği bir olayı anlatacağım. Babam yine hapisten çıkıyor, kimse yazmasına izin vermiyor ve ailesini geçindirmekte zorlanıyor. Cağaloğlu’nda Necip Fazıl Kısakürek’le karşılaşıyorlar, Necip Fazıl durumu anlıyor ve babama Büyük Doğu Dergisi’nde köşe veriyor, hem de yazdığı tek satırı bile sansürlemeden. Bunun bir örneği de Akbaba Dergisi’nin sahibi Yusuf Ziya Ortaç’tır, Adnan Menderes’i destekler ama başta babam olmak üzere bütün solcularla çalışmıştır.
O günlerde yaşanan bu olayları anlatmamın bir nedeni var, mutlaka ciddi tartışmalar olmuştur aralarında, hatta basın atışmaları da ama hiçbiri diğerine kin gütmemiştir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi görüşleri dışında ne kadar kinci ve takıntılı olduğunu biliyoruz. Bunun en büyük örneği Nazlı Ilıcak olayıdır ve hatta bence Ahmet Altan. Herkes gibi ben de Osman Kavala’nın hapsedilişini Gezi ve Soros palavrası üzerinden okudum yıllarca. Oysa Erdoğan sonunda patladı ve Kavala’nın eşi Ayşe Buğra için patladı. Bu patlamadan sonra esasında dava dosyasının filan neden bu kadar geciktiğini anladım, Erdoğan’ın kin duyduğu kişi Osman değildi, Ayşe Buğra’ydı. Daha doğrusu babası sağcı ve önemli bir yazar olan Tarık Buğra’nın kızı Ayşe Buğra’nın solcu ve demokrat olmasının kaldıramıyor ve hazmedemiyordu.
Oysa onlar ne güzel sohbet ediyorlardı, keşke görebilseydin ama bişey anlar mıydın, bak onu bilemeyeceğim.