Koray Düzgören
Farkında mıyız, bu ülkede 7 bin kişi açlık grevinde!
Türkiye’de aylardır yerel seçimler konuşuluyor.
Seçim propaganda dönemi, iktidarın ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı dili. AKP Genel başkanı ve diğer iktidar sözcülerinin muhalefete yönelik ağır suçlamaları, havalarda uçuşan iddialar ve seçmeni korkutmaya yönelik beka tartışmaları…
Bunlar olurken, koalisyonun inkâr etmesine rağmen derinleşen ekonomik kriz, hızla yükselen enflasyon, işsizlik ve döviz fiyatları. Artan yoksulluk...
Böyle bir ortamda gerçekleşen seçimler ve iktidarın yenilgisi...
Yenilginin özellikle İstanbul’da kabul edilmemesi üzerine iktidar tarafından girişilen, itiraz kisvesi altındaki hukuk dışı engellemeler. Mazbatanın verilmemesi için başvurulan sahtekârlıklar, boşa çıkan oyunlar…
Kürt şehir ve kasabalarında seçimi kazanan HDP adaylarından, OHAL döneminde KHK’larla işten atılan eski kamu görevlilerine mazbatalarının verilmemesi kararı…
Hepsi geride kaldı.
Gerçi YSK, başta İstanbul olmak üzere hâlâ birçok itirazı ve talebi karara bağlamamış olsa bile, Türkiye’de yeni bir dönemin başladığına ilişkin birçok belirti var.
Bu yeni dönem vurgusu, 17 yıldır devam eden AKP’nin başını çektiği koalisyonlar iktidarıyla ülkenin herhangi bir meselesini çözemeden geldiği noktayı da gösteriyor.
Bu sorunların en önemlisi, ülkenin gündemi ne olursa olsun her zaman bütün gündemlerin en tepesinde yer alan Kürt sorunu.
LEYLA GÜVEN 164 GÜNDÜR AÇLIK GREVİNDE
Bütün bunlar olurken ve ülkemiz, sıradan insanıyla, sivil toplumuyla, siyasi partileriyle, Kürtler hariç, topyekûn o ana gündem konusunu görmezden gelir ve yok saymaya devam ederken, yaklaşık 7 bin insan açlık grevi yapıyor.
Bu açlık grevlerinin öncüsü olan Leyla Güven ise 164. gününde, yüzlerce mahpus ve dışarıdaki açlık grevcisi ise, geri dönüşü olmayacak kritik eşikteler.
O görmezden gelinen en temel sorunumuzla doğrudan ilgili nedenlerle açlık grevi yapıyorlar. Hepimiz adına ve tüm ülke için ölümü göze aldıklarını duyurmaya çalışıyorlar.
Seslerini devlete, topluma, dünyaya iletmek istiyorlar.
Ama şimdiye kadar büyük bir duyarsızlık ve sessizlikle karşılaştılar.
Çoğunluk bu sesleri, hatta çığlıkları duymuyor. Bir bölümü ise duyuyor ama sesini çıkartmıyor.
Artık ağır bedellerin ödeneceği kritik saatlere varılmak üzere.
Bu kritik noktada duyarlı insanların sesleri çıkmalı.
Başta CHP olmak üzere siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve insani duyarlılığı olan, insanım diyen herkes bir tepki vermeli.
AYDINLARIN DUYURUSU: DEVLET ADIM ATMALI
Tam bu noktada sözünü ettiğimiz duyarlı kesimlerin hareketlendiklerini ve bu kritik süreç konusunda gereken uyarıları ciddiyetle yaptıkları görüyoruz.
Ben bu yazıda konu hakkında daha fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Durum söz söylemenin ötesinde bir an önce harekete geçmeyi gerektiriyor. Çünkü, başta Leyla Güven olmak üzere yüzlerce insanın yaşamı söz konusu.
Bir grup aydın, sanatçı, yazar, gazeteci ve bilim insanının yayınladığı bildiriyi imzalayarak yazıyı tamamlamak istiyorum.
"Tecride son verilmesi amacıyla milletvekili Leyla Güven’in başlattığı ve binlerce tutukluya yayılan açlık grevi, çok kritik bir aşamaya varmış, açlık grevindeki yüzlerce insan sakatlanma ve ölümün eşiğine gelmiş; aynı sürecin parçası olan hayatına son verme eylemlerinde bugüne kadar sekiz insanımız ölmüştür. Bütün yurttaşların, özellikle de cezaevlerindekilerin yaşamından birinci derecede sorumlu olan devletin yaşanan sorunu çözmek, ölümleri engellemek için acilen adım atmasını istiyoruz. Bu noktada çözüm, bütün tutuklulara-hükümlülere insan hakları çerçevesinde eşit, adil ve hukuka uygun davranmak, keyfi ve siyasal amaçlı yaptırımlardan vazgeçmektir.
Açlık grevlerindeki insanlarımıza sesleniyoruz!
Sesiniz duyuldu. Bu sesi kamuoyuna daha yaygın duyurma, iktidarı göreve davet etme çabalarımız sürüyor. Dönülmez noktalara gelmeden, daha büyük kayıplar yaşanmadan eyleme son vermenizi, ölümü değil yaşam hakkını savunmanızı umutla bekliyoruz.
Ülke gündeminin demokrasinin büsbütün ortadan kaldırılması tehdidine kilitlendiği şu günlerde açlık grevlerinin hedefine ulaşabileceği bir ortamın mevcut olmadığı, her geçen günün telafisi olanaksız kayıplara yol açacağı düşüncesindeyiz.
İktidarın, 31 Mart seçimlerinde sandıktan çıkan seçmen iradesini uygulamamak için yürüttüğü manipülasyonla belirlenen provokatif ortam hukuk güvenliği yanında açlık grevlerini de çözümsüzlüğe itmektedir. Bu durum açlık grevlerinin sona erdirilmesini ve hak taleplerinin farklı demokratik zeminlerde yürütülmesini gerektirmektedir.
Açlık grevlerindeki insanların iradesine saygımızı belirtirken, hiçbir hak talebinin gerçekleşmesine hizmet etmeyecek aksine ölümlere ya da kalıcı sakatlanmalara yol açacak çağrı ve teşviklerin karşılığı olmadığını düşünüyoruz.
Açlık grevinde olanlara seslenebilecek bütün kurumları, partileri, kişileri, kanaat önderlerini; yaşamı desteklemeye, açlık grevlerinin sonlandırılması için ellerinden gelen her şeyi acilen yapmaya çağırıyoruz."