Ragıp Zarakolu
Ferman, İskan derken
İskan Tolun, Batman Beşirili Ezidi/Kürt bir yazar Türkçe edebiyata katkı sunan. İsveç’te, Almanya’da var olan işçi edebiyatı geleneğini hatırlattı bana. Bir yandan da, "Remzi’nin Çilesi" dörtlüsünü (Ozan Yayıncılık, Babıali Kitaplığı) "dengbej" anlatısının yazıya dökülmüş biçimi olarak da algıladım. Ozan Yayıncılık, yazarın "Üç Kafadar" adlı son romanını yayınlamakta şu sıralar. İskan Tolun, emekçilikten yazarlığa ciddi bir ön çalışma ile geçti. Az kitap devirmedi. Hatta bu deneyimini, "Gerçek Hikayeler ve 444 Kitap Özeti " ile kitaplaştırdı. (Ozan yayıncılık 2016).
Kendisiyle iki yıl önce Frankfurt Kitap Fuarında tanıştığımda ismi hemen dikkatimi çekmişti: İskan.
İskan 70’li yılların ortasında çocuk yaşta tanık olacaktı, Ezidilere yönelik bir pogrom girişimine. Odessa’da 1905 yılında İzak Babel’in tanık olması gibi.
Yani bir çok insanımızın adının Ferman olması gibi…(*) Acı günlerin adının yeni doğanlara konulmasının ardında, geleceğe yönelik bir mesaj var belki de. Birinci mesaj: unutma! İkinci mesaj da yaşıyoruz yine de!
1977-78, Beşiri İskan Uğrak köyü ilkokulu.
Osmanlının son döneminde asimilasyon, etnik arındırmanın merkezi bir politika olarak yürütülmesinde kullanılan "idari" kavram "İskan" olmuştu. Sürekli hareketlilik halinde göçer aşiret toplumlarının yerleşime zorlanması, sadece göçerliğin tasfiyesi anlamında bir politika değil, aynı zamanda belli yörelerdeki kimlik yoğunluklarının dağıtılması amaçlıydı.
İnsan hakları hareketi içinde birlikte koşturduğumuz genç arkadaşımız Fuat Dündar, daha sonra bu nüfus mühendisliği üzerine literatüre geçen çalışmalar yaptı. İnsan hakları aktivistiliğinden, araştırmacılığa geçişi taktire şayandı. Kendisiyle gurur duyduk. (Fuat Dündar, Modern Türkiye’nin Şifresi /İttihat Terakki’nin Etnisite Mühendisliği, 1913-1918, İletişim Yayınları 2008)
Zaten hayatımız TC’nin şifrelerini çözmekle geçti bir bakımaç
Modern Türkiye Cumhuriyetinin çatısını kuran isimlerden biri olan Şükrü Kaya da gencecik yaşında, merkezi tehcir politikasını yürüten bürokratik devlet kurumu olan İskân-ı Aşâir ve Muhâcirîn Dairesi Müdürü idi. Der Zor Çölündeki 1916 kıyımları onun çalışmasının bir ürünü idi. Hiçbir yerde Ermeni nüfus % 5’i geçmemeliydi. Sonra ona da tahammül etmediler ya! (Bu konuda Mehmet Polatel’in 27.3.2015 tarihli Agos’ta çıkan Bir Toplum Mühendisi: Şükrü Kaya adlı yazısına bakılabilir.)
Göç, göç ettirme, zorunlu göç 20 yy'ın başlarından itibaren Anadolu coğrafyasının ayrılmaz bir kaderi oldu. Bunun bir sonraki adımı ise, ülke dışına göç. Nefes alamaz hale getirildikten sonra.
Mesela neden bugün bir Elbistan örneğinde, neden Elbistan nüfusunun kat be kat üstü Elbistanlı nüfus var Avrupa’da. Örneğin Londra’da niye neredeyse bir Elbistan kolonisi var? Neden bugün yoğun Suriyeli Sünni nüfus iskan edilen yörelerindeki düşük yoğunluklu Alevi nüfusun kat be kat fazlası Avrupa’da yoğun? Bunu Maraş özelinde de düşünebiliriz. Latin Amerika’da niçin kocaman bir Maraşlı Ermeniler toplumu var? Elde Ermeni kalmayınca, 1978 Aralığı'nda Alevilere geçildi. Aziz Tunç da uzun süredir Maraş’ın Alevilerinin tasfiyesinde kullanılan yapının, nasıl 1915’e uzanan kökleri olduğunu araştırmakta.
Batman’dan Ren kıyılarına uzanan bir göç öyküsü: İskan Tolun babası ve çocukları ile Rees kentinde yürüyüşte, 90’lı yıllar
Elbette nüfus hareketliliklerinde bir de başka boyut var. O da oluşan nüfus boşluğunun "yeni gelenlerle" doldurulması. 100 küsür yıldır devam eden bir süreç.
1895-96 Ermeni kıyımlarında Abdülhamit yönetiminin öteki kurbanları ise Süryaniler ve Ezidiler idi. Gölgede kalan bu hususun araştırılması gerekiyor. Örneğin Osmanlı Arşiv belgelerinde, İstanbul Kürt Enstitüsü'nden Kerim Soylu’nun ortaya çıkardığı bir belgede Babıali, Musul Valisine, pogrom sırasında köylerini terk edip kaçan Ezidilerin, kendi köylerine dönmesine izin verilmemesi talimatı vermekte.
İskan Tolun, "Batman'daki linç girişiminin mağduru ve bizzat canlı tanığıyım. Birinci kitabın 147.sayfasında Babası halası ile doktora gitmiş küçük çocuk benim. Anlatılanları gözlerimle gördüm, ayrıntılar malum, sevilmiyorduk" demekle yetiniyor.
Batman her zaman "ilginç" bir kent olmuştur. Özelliklerinden birisi, burada yurtsever güçlü eğilim yanında, önemsenmesi gereken dinci hareketlilik de yer almakta. Bingöl gibi bir bakıma. Bu nedenle Batman belediye başkanları 1970’li yılların sonlarından beri boy hedefi olmuştur. Örneğin, Fatsa belediye başkanı Fikri Sönmez ve kısman Diyarbakır belediye başkanı Mehdi Zana belleklerde oldukça yer etmiştir. Ama 1979 yılında bir suikaste kurban giden Batman Belediye Başkanı Edip Sönmez’in özyönetim deneyimi unutulmuş gibi. Şimdi belediye başkanlarının azli ve hapsi bir moda. Ama bunun ilk örneklerinden biri Batman’da yaşandı. 1999 yılında seçilen Abdullah Akın’dan beri başı derde girmeyen belediye başkanı yok gibi. Onun ardından Hüseyin Kalkan. 2009 yılında başkan Nejdet Atalay tutuklandı. 2014 yılında seçilen Sabri Özdemir-Gülistan Ake de aynı kaderi paylaştı. Son tutuklama haberi ise, görevden alınıp yerine kayyım atanan Bedia Ö. Ertan hakkında birkaç gün önce çıkan tutuklama kararı. TC yönetimi, Batman’ı seçilen belediye başkanlarına yar etmemeye yeminli adeta.
Gazeteci olarak Batman’a her gittiğimde belediye başkanı ya azledilmiş ya da hapisteydi. Özgür Gündem’e yazmaya başladığım 1992 yılında Batman/Gerçüş muhabirimiz Yahya Orhan, evinin önünde taranarak öldürüldü. Arkasından Yeni Ülke muhabiri Cengiz Altun ofisinin önünde aynı kaderi paylaştı. Onun ardından Özgür Halk muhabiri Çetin Atabay evine giderken…İHD sanki hep kuşatma altında gibiydi. Batman Şube Başkanı Sıddık Tan, yine 1992 yılında davet edildiği akşam yemeğinde öldürüldü. Ev sahibinin İslami Hareket yönetiminde olduğu ortaya çıktı, daha sonra ise, Almanya’da kendini "baskı altında bir Kürt" olarak tanıtarak iltica ettiği öğrenildi. Katil daha sonra kayıplara karıştı. Bu hareket bir yıl sonra ise Uğur Mumcu’yu vuracaktı.
Çok acılar yaşandı Batman’da. Zaten Orta Doğu’da petrol olan hangi yerde acı yaşanmamış ki. Ve yaşanmaya devam etmekte. Düvel-i muazzama, "petrol"ün güvenliğinden çok, "insan"ın güvenliğini önemsemeye başlayana kadar da bu bitmeyecek anlaşılan.
(*) Ferman konusunda bak: Mazlum Özdemir, Fermanlara Direnen Halk Yezidiler, Belge Y. 2015 (2011 yılında tutuklanıp birkaç yıl hapis yatan gazeteci Mazlum Özdemir’in de, açılan yeni basın davaları nedeniyle yurtdışına çıkmak zorunda kaldığını öğrendim.) Sasunlu Toroslar’ın ön adı "Ferman", demek ki Ermeniler tarafından da Ferman, üstelik isim olarak yaşanan felaketi tanımlamak için kullanılıyor. Bk: Ferman Toroslar, Sürgün/İsyan Ateşinden Geçen Mutkili Bir Ermeni Aile, Aras Y. 2013; Sırrı Öztürk, Kökünü Arayan Çınar, Belge Y. 2012.