Koray Düzgören
Gazetecilik rezaleti ayrıntı, sorunumuz muhalefet lideri!
Bir CHP milletvekilinin gizlice Saray’a gidip Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüştüğüne ilişkin iddianın sahibi olan gazetecinin kim olduğunu öğrenmemle bu haberin düzmece olduğuna karar vermem arasında olsa olsa birkaç saniye geçmiş olabilir.
Rahmi Turan imzalı böyle bir iddianın gerçek olamayacağını hemen anlayabilmek için Babiali gazeteciliğinde 70’li, 80’li yıllara damgasını vuran Rahmi Turan pratiğinin ne olduğunu bilmek yeterli.
R.Turan, haberin kendisiyle, içeriğiyle, hatta gerçek olup olmadığıyla değil, görüntüsü ve yaratacağı imajla daha çok ilgili bir ekolün en önemli temsilcisi. Dolayısıyla bir haberin doğru olup olmadığı, gerçekleri yansıtıp yansıtmaması konusunda gazeteciliğin olağan etik ilkelerini çok önemseyen bir gazeteci sayılmaz.
Nitekim meselenin şimdilik bir bölümü, kısa bir süre içinde ortaya çıkınca olayın gerçek boyutu anlaşıldı.
Rahmi Turan’ın kendisine iletilen -iddia bile değil- söylentiyi araştırmadan, soruşturmadan, doğrulatmak için herhangi bir çaba göstermeden, çok güvendiği bir kaynağa inanarak köşesine taşımasıyla patlayan skandalın, gazetecilik açısından nasıl bir rezalet olduğunu herkes kısa bir süre içinde öğrendi.
R.Turan’ın neden olduğu bu gazetecilik fiyaskosu, mesele Cumhurbaşkanını ve ana muhalefet partisi ile liderini yakından ilgilendirdiği için de kısa bir süre içinde bütün ülke gündemini kapsayan olay haline geldi.
Memleketin bütün meseleleri, kayyım atamaları, Suriye’de devam eden savaş, S-400’ler ve ABD yaptırımları, yargının sefaleti, ekonomik kriz, hakları gasp edilen emekliler gibi sorunlar ikinci plana düştü.
Görünüşte gazetecilik fiyaskosu gibi ortaya çıkan rezalet vesilesiyle, ülkede yerleştirilmeye çalışılan otokratik tek adam rejiminin çözemediği ülke sorunları, kısa bir süreliğine de olsa gözlerden uzaklaşmış gibi oldu.
Öte yandan da bu rezalet, ülkedeki muhalefet meselesinin ne kadar önemli bir boyutta olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi.
Hatta bu medya rezaleti sayesinde ülkedeki asıl sorunun, Saray iktidarının içinde bulunduğu çıkmazlardan daha önemli olarak, bir ana muhalefet daha doğrusu ana muhalefet liderliği meselesi olduğu iyice anlaşıldı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bu krizin başından bu yana sergilediği tutuma bakınca işin ciddiyeti daha da açık ortaya çıkıyor.
CHP GENEL BAŞKANI SARAY’A GİDEN CHP’LİYİ BİLİYOR MU?
Kılıçdaroğlu’nun R.Turan’ın iddialarının yayınladığı günün ertesinde bir TV programında, Saray’a gittiği iddia edilen CHP milletvekilinin kimliği ile ilgili soruya verdiği cevaplar meselenin vahametini gösteriyor.
Soru: Rahmi Turan diyor ki, bir CHP’li Cumhurbaşkanlığına gitti ve iddia o ki Cumhurbaşkanı ona, ‘Sen CHP’nin başına geçmelisin, bu Türkiye’nin çıkarına’ demiş. İsim yok. Rahmi Turan, ‘Bugün de haberimin arkasındayım ama isim vermem’ diyor. Siz bunu okuduğunuz zaman ne düşündünüz, ne hissettiniz ve bu olay doğru mu değil mi?
Kılıçdaroğlu: Ben şaşırmadım efendim. Zaten CHP’yi nasıl dağıtırız, nasıl kendi içinde kavga çıkar, bunun için çalışan ekipleri var zaten. Bunu ben yeni söylemiyorum defalarca söyledim.
Soru: Siz bunu okuduğunuzda doğrudur dediniz mi?
Kılıçdaroğlu: Evet.
Soru: Tahmin ettiniz mi ismi? Yani Erdoğan şunu çağırmıştır, bununla görüşmüştür?
Kılıçdaroğlu: Yo, yani özel bir tahminde bulunmak istemiyorum ama doğrudur yani.
Soru: Ama aklınızdan geçiyor mu birileri?
Kılıçdaroğlu: İsim vermek istemem.
Bu açıklamaların ardından gelen diğer açıklamalara, iddialara bakıldığında meselenin daha da içinden çıkılmaz hale geldiği görülüyor.
Saray’a gittiği iddia edilen Muharrem İnce, "İspatlasınlar, kendimi Taksim'de yakarım" diyerek söz konusu iddiayı 'CHP içi muhalefete yönelik bir operasyon' olarak nitelendirdi.
HERKES KILIÇDAROĞLU’NUN AÇIKLAMALARINI BEKLİYOR
Turan'ın haber kaynağı da merak konusu oldu. Birçok sosyal medya kullanıcısı, bu kişinin Turktime.com Yönetim Kurulu Başkanı Talat Atilla olduğunu iddia etti.
O ise önce, "Hepsini mahkemeye vereceğim" diyerek bu iddiada bulunanlara tepki gösterdi. Fakat R.Turan, kaynağının T. Atilla olduğunu açıklayınca soruna başka bir boyut kazandı.
Bunun üzerine gazetecilik geçmişi tartışmalı Talat Atilla da kendi sitesinde yazdığı yazıda, kaynağının bir CHP'li olduğunu ileri sürdü. Haberi bir şekilde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na da doğrulattığını belirterek, "Kemal Beyin ve doğrulattığım CHP’li kaynağın konuşmasını bekliyorum" dedi.
Hatta daha sonra da twitter hesabından; Kılıçdaroğlu’nun açıklama yapmasını beklediğini, daha önce yaptığı açıklamanın arkasında olduğunu ve makul bir sürede açıklama gelmezse yeni bir açıklama yapacağını duyurdu.
Muharrem İnce ise iddialarına devam ederek açıkça CHP genel merkezi içindeki bir odağın bu kumpastan sorumlu olduğunu ve CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklama yapması gerektiğini söyledi.
İnce daha sonra konuştuğu bazı gazetecilere ilginç açıklamalar yaparak olayın düpedüz CHP Genel Merkezi’nde tasarlanmış bir oyun, bir tezgâh olduğunu ileri sürdü.
Daha ileriye giderek şu önemli iddiaları dile getirdi:
"CHP’ye çöreklenmiş bir yapı var. Para pul işlerinde de bu çete var, dedikodularda, kumpaslarda, yalan dolanda da bu çete var. Bu çeteyi CHP Genel Merkezi’nden def etmemiz lazım. Def edeceğiz."
İnce kendisine yönelik ilk kumpasın 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçim gecesi başladığını, o geceyle ilgili dedikoduları, yalanları, iftiraları kimler devreye soktuysa bugünkü kumpasın arkasında da onların olduğunu ileri sürdü.
"24 Haziran’da beni faka bastıranların hepsi CHP’lidir. AKP’liler yoktu o işin arkasında" diyerek genel merkeze ağır bir suçlama daha yöneltmiş oldu.
Muhatabının artık Rahmi Turan olmadığını söyleyen İnce, "Beni asıl üzen bir gazetecinin iftirası değildir. Beni asıl üzen Genel Başkan’ın CHP’lilere kefil olmamasıdır, olamamasıdır. Tam tersine 'Biliyorum, doğrudur, şaşırmadım' demiştir. Neyi biliyorsun? Çık, açıkla!"
Uzatmaya gerek yok. Tartışmanın önemli bölümü kamuoyunun önünde gerçekleşiyor.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun kendi partisini getirdiği nokta bu.
İç hesaplaşmalardan, liderlik çekişmelerinden başını kaldırıp muhalefet yapamayan, halkın ve seçmenlerinin haklarını koruyamayan, iktidarın hukuk dışı baskıcı uygulamalarına karşı çıkamayan, umut olmaktan aciz bir parti görünümünde...
CHP lideri, parti içi çekişmeleri, kumpasları, hesaplaşmaları ve koltuk sevdasını bırakıp ülkede yerleşmekte olan faşizan rejime karşı etkili mücadele edemeyen, halkın muhalefetini örgütleyemeyen, hatta muhalefet yapmak isteyen kendi üyelerini engelleyerek pasifizmi öneren, yetersiz ve yeteneksiz bir lider olarak sürekli yalpalıyor.
Bu yapısı ile Erdoğan gibi siyasetin bütün kirli numaralarını iyi bilen bir politikacıya karşı kolay yem olarak onun işini kolaylaştırıyor.
Partisinin, rahatça kumpas kurulacak, operasyon çekilecek zayıf ve uzlaşmaz iç çekişmeler döngüsüne sıkışan bir örgüt olarak ülkedeki muhalefet güçlerinin önünü kesen çıkışları onu hiç rahatsız etmiyor.
Rahatsız etmek ne kelime, devleti desteklemek adına iktidarın değirmenine sürekli su taşıyor. (Yenikapı Ruhu, dokunulmazlıkların kaldırılması, savaş tezkerelerinin desteklenmesi vb.)
Aklı fikri koltuk hesaplarında. Çapsızlığı kanıtlanmış, liderlik vasıfları olmayan popülist ve ulusalcı söylemlerden medet uman bir parti içi muhalifinden ödü kopuyor. Ondan kurtulabilmek için çirkin manevralara başvurabiliyor.
Geldiğimiz noktada inanıyorum ki, sadece halkın talepleri doğrultusunda gerçek bir muhalefet yapmayı özleyen CHP’liler değil, demokrasi mücadelesinin milyonlarca bileşeni de CHP’nin başında parti içi hesapları olmayan, kitlelere güven veren ve onlara önderlik edebilecek, yükselen faşizme karşı devletçi yapıları değil demokrasi cephesini destekleyecek cesur bir lider görmek istiyor.
Bu ülkenin bir Demokrasi Cephesi’ne, Cephe’nin de gerçek bir lidere ihtiyacı var.