Gazetecilik ve sivil itaatsizlik

Birkaçı hariç egemen sisteme karşı siyasal muhalif duruşu olmadığından, muhalif kaleme uzanan elin sadece kelepçesi önemsendi, halkın haber, erişim hakkından az söz edildi.

Pen International, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Ben Gazeteciyim İnisiyatifi, DİSK Basın-İş Sendikası, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Özgür Gazeteciler İnisiyatifi, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), Basın Konseyi ve Article 19'un desteğiyle, Beyoğlu Taksim'de Af Örgütü'nün düzenlediği panelde Türkiye'de Gazetecilik tartışıldı.

Devletin iktidar kanadı dışında modernist devlet medyası yanı sıra kimi sivil medya ve gazetecilerin de katıldığı panelde gazeteciliğin tüm pratik sorunlarına zaman ve bilgi birikim yettiğince değinildi.

Türkiye'de Gazetecilik, evrensel ilkeleri, devlet ve medya, halkla ilişkiler, hukuk/ kanun ve medya, adı konmadan "5n 1 k" formülasyonu ışığında ele alınmaya çalışıldı belki ancak bu bir ders kıvamında, akademik bir tarzda açıklanmadı.

Konuşmalara evrensel ilkeler bazen hakim oldu bazen ilkeler egemen sistem sorunları içinde kayboldu. 

Birkaçı hariç egemen sisteme, kapitalizme karşı siyasal muhalif duruşu olmadığından, muhalif kaleme uzanan elin sadece kelepçesi önemsendi, kelepçeyi takan neden, halkın haber, erişim hakkından az söz edildi.

Sistemin neden oluşu sanki nasırlı, otoörtülüydü; panel, tüm zihni ve fiziki hapisanelere karşı  zihni bir sivil duruş sergileyemedi.

Buna kimi panelist ve izleyicilerin çabası da edilgen kaldı.

Panele egemen olan pratikti, çünkü panele katılanlar medyanın yapımdan çok içerde kalabilen emektarlarıydı.

Medyanın bugünkü hali, gelecekteki hali ne olmalıydı?

Bu sorunun cevabı medyanın örgütlenmesine de diline de ışık tutacaktı.

Pratikten cevaplar verildi.

Kavramları ve terimleri bilimsel anlamlarıyla ortaya koyamayan pratiğin ürünü de bilimsel olamazdı.

Çok verilen örnektir, BBC'de haberlerde bir muhabir "askerlerimiz" dediği için işten atılırken, Türkiye'de tam tersi, iyelik kullanmayan, işten atılmak ne kelime hapsi boylardı.

Türkiye'de son çeyrekte sivilleşen muhalefet dışında dağın taşın dili başta medya olmak üzere devletleştirildi.

Mesela "Güneydoğu'daki ihlaller" diye başlayan bir anlatım, ne kadar ihlalden söz ederse etsin, devlet tanımlı ve sivilleşememiş bir dildi, "bak ihlal dedi" deyip övülemezdi.

Dil konusuna değinmesi gereken, güvenilir dilci de bu panelde bekleneni vermedi, birkaç örnekle, detayına inmeden, sanki es geçti, adeta bu panel bununla yetinin dedi.

Son tahlilde müdahale eden elbetteki devletti, bu halk çobanından profesörüne kadar zihnen ve dil olarak devletleştirildi, ama kendini sivilleştirememiş bir zihin ve dil gerekliliğine bunu bilecek çapta bir sivil hak örgütü dikkat ederdi.

Bir hak örgütü en az BBC kadar titiz olmalıydı ve dili ve zihni çok titiz sivil dilli çok sayıda medya emektarı vardı, çünkü Türkiye ihlaller, mağdur siviller, halklar ülkesiydi.

Dil önemsizleşince anlatım da önemsizleşecekti.

Anlatımda sorunlara bir iç bunalım gibi sıkıntı demek Ak Parti diliydi, bu kelime halkın diline pelesenk oldu.

Ama gazetecinin egemen dili de maalesef buydu.

Dil tüccarın olunca tüccarın sorunları da gazeteciye kaldı; kağıt bittiğinde gazetecilik hali ve "habere bedava ulaşma" gazeteciye endişe oldu. 

Oysa bu gazetecinin sorunu değildi.

Para eden haber, halka doğruları mümkünse bedava ulaştırmak isteyen bir gazetecinin sorunu olmamalıydı.

Sorun bir yana, devlet halktan topladığını halkın haber alma hakkı için kullanmalıydı; doğru vizyon buydu.

Ekmek hakkı azizdir ama malikin kazancını sorun ederek içerde kalmak gazetecilik değil, malikin elemanı olmaktı.

Panelde, bir hak örgütü panelinde halkın haber alma hakkı, hakkın anlamı, sistemin ürettiği nedenlerin altı kalın kalın çizilmedi, temel haklar görünür bir duvar gibi örülmedi.

Hal buydu, panelistler konuşmalarını yaşamlarına göre şekillendirdi. 

Panel adeta bir yasak savdı.

Gazeteciliği anlatmak başka bir zamana kaldı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İlker Demir Arşivi