Gazetecinin çalışanı, çalışamayanı...

Birileri öyle istiyor diye boyun eğecek değiliz. Asli işimiz, 'halkı bilgilendirme hakkı'na sahip çıkmak. Uçaklarda baş köşelerde oturmak veya borazancıbaşılık yapmak değil.

Çalışan Gazeteci Günü olarak kutlanan 10 Ocak’ı, bir grup gazeteci #kutlamıyoruz etiketiyle protesto ettik.

Dün sosyal medyada paylaşılan tek sayfalık ‘Hakikat’ta tane tane anlatıldığı üzere, meslektaşlarımızın işlerinden edildiği, baskı ve sansürün artık tam biata tekabül ettiği, yaklaşık 145 gazetecinin hapiste; yüzlercesinin de dava ve soruşturmalarla boğuştuğu bir dönemde kutlanacak birşey yok...

Aslında bakarsanız 10 Ocak için seçilen isim, kafa karıştırıyor: Çalışan/çalışmayan gazeteci ayrımı niye? İşsiz gazetecinin günü yok mu? Ya da bu ortamda, hangi gazeteci, ne koşulda çalışıyor?

Çalışan Gazeteciler Günü’nün öyküsü, gazeteciye haklarını, güvencesini vermemek uğruna üç gün gazete basmayan medya patronlarına karşı haklı ve etkili bir direnişi temsil eder.

1961’de, Resmi Gazete’de gazetecilerin yasal haklarını belirleyen 212 sayılı kanunun yayınlanmasıyla ‘Babıali’de dokuz patron’ olayı çıktı: gazete sahipleri, 10 Ocak’ta, kendi gazetelerinde, kendi imzalarıyla "Gazeteyi üç gün kapatıyoruz" açıklamasını yayımlayacak kadar okuru ve çalışanın haklarını hiçe saydılar.

Hangi gazeteler dersiniz?

Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah!

PATRONA DİRENEN BÜYÜKLERİMİZ VE SARI BASIN KARTI

Patronlara karşılık gazeteciler de isyan etti. Üç büyük şehirde protestolar düzenlendi, bildiriler yayınlandı. Ve gazeteciler, madem patron basmıyor, biz çıkarırız diye kendi olanaklarıyla ‘Basın gazetesi’ni çıkardılar. (Kaynak:)

Parantez açalım: Yukarıda adı geçen gazetelerin neredeyse tümü bir ‘marka’ olarak bugün de var, ancak siyasi dengelerle birlikte, onyıllar içinde birden fazla el değiştirdiler. Bir tek Cumhuriyet gazetesi, Nadir Nadi’nin vasiyeti üzerine 1992’den sonra Cumhuriyet Vakfı’nca yönetiliyor...

Hikayeye geri dönecek olursak; patronlara karşı girişilen mücadele kazanıldı. "Çalışan Gazeteciler Bayramı" denmesi bundandı. 12 Mart darbesi sonrasında ismi değiştirilip ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak kutlandı.

O gün bugündür gazetecilerin çalışma haklarını koruyan ‘212 sayılı kanun’ - adı 5953 sayılı kanun olarak değiştirildi-  medya sahiplerinin hiç hoşlandmadığı, yanaşmadığı bir yönetmeliktir.

Ancak bu yasaya göre çalıştırılan gazeteciler ‘sarı basın kartı’ denen ve Başbakanlıkça, uygun görülene verilen belgeyi taşıyarak ‘gazeteci’ sayılıyor.

Döndük dolaştık, nereye geldik?

OHAL rejiminde, bine yakın gazetecinin sarı basın kartının iptaline... Başvurduğu ve hak ettiği halde, gerekçe bile gösterilmeden reddedilenlere... Bir kurum için çalışıyor olsa dahi, mesleki haklardan yararlan(a)mamaya... İktidarın sahip olduğu yayın organlarında çalışanların, ister gazeteci ister reklamcı olsun, sarı basın kartından yararlanabilmesine...

Ve başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, AKP yetkililerinin ısrarla ‘hapiste gazeteci yok’ açıklamalarına.

Evet, sarı basın kartı sahipliğine göre sayım yaparsanız, gerçek sayıyı telaffuz etmez geçersiniz.

‘Kağıt üzerinde’ bunu sunuyorlar yabancı ülkelerde. Tabii bu numarayı -artık- yutmayanlar için sarı basın kartı sahipliğinin anlamı yok.

Ama sarı basın kartının gazetecinin işini yapabilmesi açısından önemi var: Güvenlik (özel ya da polis) mahkeme salonuna girerken veya sahada çalışırken "sarı basın kartın yok" diye gazetecileri almıyor. Ya da bahane ediyor.

10 OCAK DİRENEN GAZETECİLER GÜNÜ OLSUN

Evet, birçoğumuz işsiz kaldı. Bir kısmımız OHAL’den önce, peyder pey atılmıştı. Bir kısmımız, KHK’lerle kapatılan kurumlarından sonra bir daha iş bulamadı.

Fakat ‘Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamamamızın nedeni bu değil.

Hala birçoğumuz, eziyet haline gelen koşullara rağmen, hakkından mahrum olduğu halde sahalarda koşuşturuyor, risk alıyor, gazetecilik için çaba harcıyor.

Bazen yabancı basına tercüme yaparak, çoğunlukla ücret almadan veya cüzi rakammlar karşılığında haber/yazı yazarak, bazen cep telefonundan sosyal medya yayını yaparak...

Çünkü birileri öyle istiyor diye boyun eğecek değiliz. Asli işimiz, "halkı bilgilendirme hakkı"na sahip çıkmak. Uçaklarda baş köşelerde oturmak veya borazancıbaşılık yapmak değil.

10 Ocak sebebiyle bunları hatırlatmak gerekiyor... 57 yıl önce patronlara karşı direnmeyi bilen meslek büyüklerimiz gibi; bugün gerek yaptıkları savunmalarla, gerek zor koşullara rağmen iyi, ahlaklı gazetecilik yapmaktan, hakikatin peşinde koşmaktan asla vazgeçmeyen, vazgeçmeyecek gazeteciler var.

Gelin bundan böyle 10 Ocak’ı ‘Direnen Gazeteciler Günü’ olarak kutlayalım. İnadına.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi