'Gençler olarak Genel Merkez’le bazı konularda görüş farklılıklarımız oluyor'
Referandum sürecinde sokak çalışmalarında öne çıkan CHP İstanbul Gençlik Kolları'nın başkanı Kenan Otlu ile buluştuk ve CHP gençliğini ve Genel Merkez ile ilişkilerini konuştuk...
CHP Genel Merkezi her ne kadar referandumun ardından da ortaya koyduğu gibi statükocu politikalardan kolayca şaşmayacak ve Cumhuriyet'in kurucu partisi olması sebebiyle kendisini devletin sahibi ve uzantısı olarak tanımlamayı sürdürecek gibi görünse de, CHP gençliğinin Gezi direnişinden bu yana kendisinin solundaki siyasetlerle ortaklaşması ve yakınlaşması da devam ediyor.
İshak Karakaş- Türkiye tartışmalı bir referandumdan çıktı. YSK bütün itirazları reddetti? Siz ne düşünüyorsunuz referandum sonuçları hakkında?
Kenan Otlu- Referandum sürecinde birçok sorun yaşandı. Neler yapıldı; devlet seçim güvenliğini sağlaması gerekirken, maalesef devlet bir kişiden yana taraf olarak seçim sürecine gölge düşürmüştür. Hayır çalışması yapan birçok kişiye soruşturmalar açıldı, tutuklamalar geçekleştirildi ya da saldırıları yapıldı. Ama referandum süresince hiçbir yerde evet çalışması yapan birine bir soruşturma açıldığını, tutuklama yapıldığını gözlemlemedik. Bu evet ve hayır süreci gerçekten çok ciddi baskı altında geçti. Devletin tüm imkânları kullanıldı. Devletin valileri, emniyet müdürleri, kaymakamları, köylerindeki muhtarları tehdit edilerek, "Gerekirse mühürlerinizi alırız"a kadar götürülerek yapılan baskı süreci sonucunda referandum sonucu çıktı. Ama resmi verilerde bugün yüzde 49-yüzde 51 bandında gösteremeye çalışmalarına rağmen, biz kesinlikle böyle bir bandın olmadığını hayır tercihlerinin kazandığını biliyoruz. Yapılan usulsüzlükler sonucunda, bu işin yüzde 49-yüzde 51 bandına sıkıştırıldığını düşünüyoruz.
İshak Karakaş- Genel Başkanınız da sürekli belirtiyor, "Aslında hayır kazandı sandıktan ama evete kazandırdılar," diye. Peki siz birebir sandıkları kontrol ettiniz mi? İstanbul’da ne gibi çalışmalar yürüttünüz?
Kenan Otlu-Tabii İstanbul’da sandıkların başında en az üç görevli arkadaşımız vardı. Islak imzalara ulaştık. Son dakikaya kadar arkadaşlarımız sandıkları terk etmediler. Devletin ajansı, Anadolu Ajansı’nın provokasyonlarına rağmen yani "Yüzde 65’le evet öndedir," provokasyonuna rağmen arkadaşlarımız bu oyuna düşmedi. İstanbul’da biz ciddi bir çalışma ortaya koyduk ama İstanbul’un dışında özellikle Anadolu’da sandık sorumlusu dahi bulmakta zorluk çekildi. Ya da Güneydoğu gibi bölgelerde emniyet güçlerinin kontrolünde, evet lehine çok ciddi yanlış sonuçlar çıktığını gördük. Bazı tutanaklarda görüyoruz –bunlar resmen de açıklandı- sandıktan, kayıtlı seçmen sayısından fazla oy çıkmış. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Demek ki burada bir usulsüzlük var. Videoları yayımlandı, bunlar sadece bilinen videolar... Ne yapıyorlar, bu videolarda tak tak tak evet basıyor ve sandığa atıyorlar. Bunlar sadece bize yansıyanlar, bir de yansımayan kısmı var. Biz sadece üç tane, beş tane videosunu görüyoruz. Bizim düşüncemize göre hayır oyu çok daha öndeydi, hayır ile evet arasındaki makas çok daha fazlaydı. Öncesinde çıkıp birkaç tane provokasyoncunun, kendini bilmez bir anketçinin "yüzde 60 evet çıkacak" demesiyle, Anadolu Ajansı’nın yüzde 65’le seçim sonuçlarını duyurmaya başlamasıyla beraber zaten biz seçimlerde usulsüzlük yapıldığını tahmin ediyorduk. Düşündüğümüzün çok ötesinde usulsüzlükler yapıldı ama buna rağmen halk farklılıkları bir kenara bırakarak, demokrasi için, cumhuriyet için, laiklik için bir araya gelerek birlikte ortak bir mücadeleyi örmüştür ve bu süreçte başarılı olan, partilerin ötesinde halk olmuştur.
Ahmet Tulgar- CHP referandum kararlarından sonra protesto eylemlerine kurumsal destek vermeyeceğini açıkladı. O günden sonra da sokaktaki protesto eylemleri yavaş yavaş sönümlendi. Sanırım Üsküdar CHP Gençlik Kolları bu karar itiraz da etti. Siz CHP gençliği olarak ne düşünüyorsunuz partinizin kararı hakkında?
Kenan Otlu- Bizim Genel Başkanımızın bir tavrı vardı, bu meselenin parti meselesi olmadığı, bir memleket meselesi olduğuna ilişkin... Referandum sürecinde hiçbir yerde parti ismini, logosunu kullanmadık. Belli ortak değerler, ortak semboller üzerinden götürdük süreci. Referandum süreci sonuçlar açıklanıp tartışmalı hale geldikten sonra ise genel başkanımızın tavrı bu işin CHP üzerinden gitmemesi, CHP’nin kurumsal kimliği üzerinden ortaya konmaması şeklinde oldu. Mesela Gezi Süreci’nden örnek vereyim... Gezi’de milyonlar sokağa çıktı, bir halk direnişiydi ama biz orada ve destekçisi olmamıza rağmen hiçbir zaman partimizin ismini, logosunu vs. kullanmadık. Referandumda Genel Başkanın tavrı da bu sürece, yani sokak sürecine parti üzerinden gidip "Bu işi CHP devşiriyor. Bu işi kendine çekiyor" gibi eleştiri gelmesin diye, sürece zarar vermemekle alakalı bir tavırdı. Evet, ilk baştaki açıklamalar toplumun tamamını tatmin etmedi, bizi de tatmin etmedi. Herkes çok kızgındı, çok ciddi zor süreçlerden gelindi, ciddi emekler ortaya konuldu. Çok daha radikal bir tavır bekleniyordu ama Genel Başkan o süreçte toplumun karşılıklı çatışmaya dönüşmemesi, kutuplaşmaya dönüşmemesi ile ilgili bir tavır sergilemişti. Biz ne yaptık? Referandum açıklandıktan iki gün sonra Çağlayan Adliyesi’nde YSK’nın önüne sağanak yağmura rağmen binlerce insan geldi. Adliye’nin içerisine sloganlarla girildi, çok ciddi bir coşku, acayip bir tepki oluştu. Vatandaşlar geldi. Böylece bizim oradaki tavrımız Türkiye ve dünya gündemine girmiş oldu. Bu bizim gençlik kollarının çağrısıydı, bizim kendi çağrımızdı. Biz o çağrıyı yaparken farklı kurumlarla da konuşmak lazımdı ama çok fazla konuşmadık, birlikte karar almadık. Kendimiz çağrı yaptık ve yağmura rağmen çok ciddi kitlesellik yakalandı. Toplum bir tepki göstermek istiyordu. İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’de kitlesel yürüyüşler oldu aslında ama yürüyüşlerin on gün-yirmi gün sürmesi söz konusu olmuyor. Belli bir süre sonra insanlar normal hayatlarına dönüyor. Ama bugün evet oyu verenlerin dahi hayırın kazandığı ile ilgili bir vicdan muhasebesi yaptıklarını düşünüyorum.
İshak Karakaş- Genel Başkanınız Sayın Kılıçdaroğlu’nun "Karşı taraf silahlıydı. Bunun için insanları sokağa çağırmadık" gibi bir ifadesi vardı. Buna ne dersiniz? Gerçekten de karşı taraf silahlı mıydı? Onun için mi sokaktan çekildiniz?
Kenan Otlu- Tabii Genel Başkanımız partimizi kurumsal olarak temsil eden kişi... Genel Başkanın tavrı bu noktada önemli. Yani partinin işleyişiyle alakalı... Biz Maltepe’de referandum çalışması yaparken bir arkadaşımız silahla vuruldu. Şu ana kadar ne gözaltı var, ne tutuklama... Ortada hiçbir şey yok. Tabii mahkemesi görülecek. Elimizde belli deliller var. O süreç geldiği zaman tabii, delillerimizi ortaya koyacağız. "Karşı taraf silahlıdır,"çıkışının ben şuna dair olduğunu düşünüyorum;son süreçte siz de görmüşsünüzdür, birçok yerde araçların üzerinde "Halk özel hareket" gibi araç giydirmeleri, işte belli yerlerde ellerinde pompalı tüfeklerle,motosikletlerle görüntülerini sosyal medyada paylaşanlar vardı. Bunlar bizim gördüğümüz kısımlar...Gerçekten15 Temmuz sürecinde yaşayarak gördük; belli kişiler, belli gruplar silahlandırılmış durumda bu ülkede. Bunların neye yönelik hazırlıklar yaptıklarını az çok hepimiz tahmin ediyoruz. Evet, yarın çok daha sert bir mücadele konulması gereken bir süreçte CHP kadroları bundan çok çekincesi, kaygısı olan kadrolar değildir. Genel Başkanımızın asla yoktur ama toplumun çatışabileceği, toplumun karşı karşıya gelebileceği bir süreçte Kemal Kılıçdaroğlu biraz daha yumuşak geçilmesi ile ilgili sorumluluk aldı. Bütün mesele oydu. Yoksa sokaklardaki kitlesel yürüyüşlerin birçoğuna CHP’liler katıldı. Birçok kişi geldi, katıldı. Ama partinin kurumsal kimliğiyle, partinin bayrağı ile gidip yürüyüşün önünde sadece CHP yapıyormuş gibi olmuş olsaydı, toplumda çok daha fazla etki yaratacağını ben düşünmüyorum. Sanki bir siyasi parti bu hayır sürecini kendine ekliyormuş olacaktı. Bu süreç tek bir partinin süreci değildi. Toplumdaki birçok farklı kesim, farklı katmanlar bir araya gelmişti, hayır cephesini birlikte oluşturmuşlardı. CHP ise blokun önemli bir parçasıydı.
İshak Karakaş- Referandum sonrasında CHP gençliğinin atıl kaldığı yönünde eleştiriler var, ne dersiniz?
Kenan Otlu-Referandumla ilgili tepkilere bakalım; ne yapıldı, belli yerlerde yürüyüşler yapıldı. Bu yürüyüşlerin hepsinde CHP Gençlik Kolları vardı. Yürüyüşlere katılmışlardı kitlesel olarak. Referanduma gelen tepkiler en fazla nerede oldu? YSK’nın önünde oldu, Çağlayan’da... Biz kendi çağrımızı yaptık. Oraya çok ciddi bir kitle geldi. YSK’nın içinde binlerce kişilik dilekçe kuyrukları oluştu. İnsanlar Çağlayan Adliyesi’nin içine kadar sloganlarla girdi. Belli bir tartışma da oldu, biz engelledik tartışmayı orada. Aslında ben CHP’nin Gençlik Kolları’nın pasif kaldığı düşüncesinde değilim referandum süreciyle alakalı. Biz gösterilen her türlü tepkinin içerisindeydik ama bir şekilde de sürecin bir sonraki adımını görmek lazımdı.
Ahmet Tulgar- Referandumdan sonra kongre tartışmaları var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı da kimi kesimlerce sorgulanıyor. CHP’de bir yönetememe krizi mi var?
Kenan Otlu-CHP’de bir yönetememe krizi yok. CHP Türkiye’de siyasi tarih anlamında en eski geçmişe sahip. CHP siyasi tarihi olan ve kendi kadrolarını bugüne kadar hep demokratik süreçlerle belirleyen, kimine göre tartışma, bize göre fikir özgürlüğü içinde belirleyen bir siyasi yapıdır. Cumhuriyetimizin kurulduğundan bugüne kadar böyledir. Önümüzde Olağan Kurultay süreci var. Olağan Kurultay süreci olduğu için de birçok kişinin parti içerisinden adaylıkları var. Adaylıklarını basın yoluyla ifade ediyorlar. Bunu açıklarken de karşılıklı atışmalar da oluyor ama CHP’nin örgütlülüğü, tabanı buna alışıktır. AKP medyanın yüzde 95’ini teslim aldığından dolayı CHP içerisinde bir gençlik kolları, bir komisyon bile görevden alındığı zaman ya da görev değişikliği yapıldığında CHP içinde çok büyük sıkıntıları varmış gibi sunuluyor. Ama çok net; bir Davutoğlu başbakan iken bir günde darbe yapılarak istifası alındı. O zaman da AKP’nin içerisinde çok fazla tartışma olduğunu biz biliyoruz ama bunlar hiç medyaya yansıtılmadı. Niye yansıtılmadı? Medyanın yüzde 95’i teslim alındığı için yansıtılmadı. Böyle bir gerçek var. Televizyonda akşamki tartışma programlarını açarsanız, hep CHP’nin kongre süreci tartışılır. Bu CHP’nin büyüklüğünü gösterir. Çünkü hep büyükler konuşulur. Ama bizdeki demokratik süreçler, içeride bir çatışma varmış gibi dışarı yansıtılıyor. Bunun sebebi de gündemi CHP üzerinden değiştirmek istemeleri...
İshak Karakaş- Biliyorsunuz, Fikri Sağlar CHP yönetiminin dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay veren tutumunu eleştirerek, bugün yaşanan sistem değişikliğinin o günden başladığını söyledi ve bu yüzden hakkında disiplin soruşturması açılıyor. Deniz Baykal ise buna tepki gösterdi. Siz dokunulmazlıkların kaldırılmasını doğru buluyor musunuz?
Kenan Otlu- Biz o süreçlerde parti içi organlarda da ifade ettik. Bizim düşüncemiz, dokunulmazlıkların kaldırılmaması yönündeydi. Bunu parti içi kurumlarda ifade ettik ama basın yoluyla ifade etmedik tartışmaları parti üzerine çekmemek açısından. Dokunulmazlıkların kaldırılmaması yönünde, Gençlik Kolları olarak tavır aldık. Bir şekilde tartışmalar oldu ve parti kurullarından böyle bir karar çıktı. Sonrasında dokunulmazlıklar kaldırıldı. Bizim düşüncemize göre, o süreçte kaldırılmaması lazımdı. Yani pozisyonumuzu korumamız gerekiyordu.
Ahmet Tulgar- CHP merkezinin daha devletçi, gençliğinin ise sosyal demokrat ve soldan siyaset izlediğine yönelik değerlendirmeler var. Bu kuşak farkının getirdiği sosyolojik bir ayrım mı? Böyle bir siyasi bakış farkı var mı?
Kenan Otlu- Partilerin kendi kurumsal kimlikleri var. Partilerin kurumsal kimliklerini politikaları oluşturur. Bu politikalar sürecinde de partinin genel politikası ortaya konulmuş oluyor. Politikalar ortaya konulurken, bazı dönemlerde fikir ayrılıkları ortaya çıkar. Bizim, Gençlik Kolları anlamında alınan bazı kararlarla alakalı partinin genel merkezinden farklı düşüncelerimiz olabiliyor. Ben iki yıldır Gençlik Kolları Başkanı’yım; bu süreçte bunu gördük. Gençlik sokağı daha çok sever. Ki birçoğumuz sol kültürden gelen insanlarız Gençlik Kolları’nda. Partinin belli politikalarıyla alakalı farklı düşündüğümüz noktalar olabiliyor. Ama ben partinin kurumsal kimliği anlamında söyleyeyim, işte Gençlik Kolları solda Genel Merkez sağdaymış gibi bir algının da doğru olduğunu düşünmüyorum. Evet, belli politikalarla alakalı görüş ayrılıklarımız oluşuyor. Sol kavramlar üzerinden değerlendirirseniz, doğal olarak biz daha sol düşüncedeyiz gençlik olarak. Gençliğin daha radikal düşünmesi gerekir. Çok daha radikal düşünüyoruz ama bunu ifade ederken de Genel Merkez sağdaymış, Gençlik Kolları çok daha soldaymış gibi bir ifadenin doğru olacağını düşünmüyorum. Genel Merkez çok daha geniş kapsamlı düşünüyor. Bizim de bu noktada Gezi’yi yaşamış gençler olarak, 2013 1 Mayıs’ını yaşamış gençler olarak Genel Merkez’le bazı konularda görüş farklılıklarımız oluyor.
İshak Karakaş- Şunu soracağım, gençlik enerjisi ve dinamizmi ile her zaman sorgulayan ve eleştirel tutum takınan bir sosyal kesit... Siz CHP gençliğinin parti politikalarının belirlenmesinde yeterince aktif olduğunu düşünüyor musunuz? Parti siyasetine gençliğin katılımında nasıl bir süreç izleniyor, okurlarımız için anlatır mısınız?
Kenan Otlu-Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasıyla birlikte, CHP’de demokratik süreçler çok daha işlevsel hale geldi. Evet, eleştirilerimizi yapmalıyız ama sürecin doğru yürütenini de konuşmamız lazım. Ne oldu; partide demokratik süreçler oluştu. Mesela Gençlik Kolları Kurultayı en son 2004’te olmuştu. Kemal Kılıçdaroğlu geldikten sonra o tarihten bu yana ilk kez 2012’de Gençlik Kurultayı yapıldı. Sonra 2015’te oldu ve tekrardan bir kurultay sürecine girmiş olduk. Kılıçdaroğlu’ndan sonra Gençlik Kolları’nda seçimle göreve gelme süreci başlamış oldu. Partide ön seçimler etkili hale geldi.
İshak Karakaş- Evet...
Kenan Otlu-Şimdi ben Sivas’ta bir köyde doğmuş büyümüş bir genç olarak İstanbul’a 2000 yılında gelip yerleşmişiz ve bu partinin 2 yıldır İl Gençlik Kolu Başkanlığı’nı yapıyorum. Bunu yaparken de birilerine minnet borcu ile yapmıyorum. Girmişiz, üye olmuşuz, emek vermişiz, sokak çalışmalarını örgütlemişiz. Örgütümüz doğru bir çalışma yaptığımızı düşünmüş, önce örgütümüz Maltepe İlçe Başkanı yapmış sonra da İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı yapmış bizi. Eğer partimizde demokratik bir işleyiş olmasaydı, biz bu görevlerde bulunamazdık ve düşüncelerimizi böyle rahatlıkla söyleyemezdik, röportaj verirken "Acaba parti içinde bir sıkıntı yaratır mı?" diye kaygı içinde olurduk. Kılıçdaroğlu’dan sonra parti içinde gerçekten demokratik işleyiş süreci arttı. Tabii bunlar yeterli değil, bunları daha da güçlendirmek lazım. Gençliğin gerek genel merkez politikasında daha belirleyici olması, gerekse partide yönlendirici konuma gelmesi hem partiyi daha güçlendirmiş olacak hem de bizim dışımızdaki, özellikle kendini sol olarak ifade eden birçok kesimin partiye güveninin artıracaktır. Ben sokakta görüyorum, insanlar gençlere daha çok güveniyor. Çünkü gencin kafasının arkasında başka bir hesap olduğunu düşünmüyor. Gencin daha idealist olduğunu düşünüyor ve gençliğe güven çok daha fazla. O yüzden ne kadar fazla idealist genç arkadaşımız Genel Merkez’de görev alırsa ya da Genel Merkez politikalarında söz hakkı olursa, belirleyici noktada olursa; bunların partinin toplumda çok daha geniş kitlelerden oy almasının önünü açacağını düşünüyorum. Ayrıca ön seçimler bizim için büyük bir avantajdır. Önceden bu avantajımız yoktu. Şimdi gidiyorsunuz, CHP’ye üye oluyorsunuz, çalışmalarınızı yapıyorsunuz, kendinizi ifade ediyorsunuz, ön seçim olduğu zaman aday oluyorsunuz. Eğer örgüte kendinizi doğru bir şekilde ifade edebilmişseniz, çıkma şansınız var. Geçmişte ne oluyordu, eğer birilerine yakınsanız, yukarıyla diyaloğunuz varsa, sizin arkalarınızda birileri varsa –kuvvetli birileri- ancak o zaman bir yerlere gelebiliyordunuz. Şimdi kimseye kendinizi farklı ifade etmek derdinde, zorunda değilsiniz. Biz zaten kendini öyle ifade eden insanlar değiliz. Öyle olsaydık, hiçbir yerde görev alamamış olurduk zaten. O yüzden, evet, partide demokratik süreç işlemiştir, gençlik de bu noktada belirleyici olmuştur. Ama bu belirleyicilik sürecini artırmak lazım. Gençliği, Genel Merkez politikasında daha da belirleyici konuma getirmek lazım.
İshak Karakaş- Türkiye’nin en önemli ve günce sorunlarından biri Kürt meselesi ve barış. CHP gençliği barış konusunda ne düşünüyor? Kürt meselesinin çözümü konusunda gençliğin daha yaratıcı fikirleri var mı?
Kenan Otlu- Şimdi,2015 yılında göreve gelmiştim ben. Göreve geldikten üç dört gün sonra bir haber ajansı röportaj yapmak istedi. Röportaj yaptılar ve biz düşüncemizi ifade ettik. Oradaki ilk ifademiz de şuydu; Gezi sürecinde nasıl insanlar ötekinin etnik kimliklerine bakmadan, mezhebine bakmadan, farklılıklarına bakmadan ortak bir direniş örgütledilerse, biz toplumdaki bütün sorunlara karşı da -Kürt sorunu başta olmak üzere- ortak bir şekilde mücadele ortaya koymak gerekliliğini ifade ettik. Bu söylediklerimi yandaş medya farklı şekilde yansıttı ve ana akım medyaya çektiler ve aylarca süren karalama kampanyası başlattılar bizimle alakalı. Biz söylediklerimizi birçok alanlarda ifade ettik. Hatta bizim söylemediklerimizi de söylenmiş gibi ortaya sundular. Biz devamında sosyal bir yardım kampanyası başlattık ve Diyarbakır’a, Sur’a gittik. Ki Sur’da yaşananları birebir gördük. Bu sorunların kesinlikle çözülmesi lazım. Ama bu sorunlar kapalı kapılar arkasında gizli pazarlıklarla çözülecek sorunlar değil. Ya da Gezi sürecinde olduğu gibi AKP’nin sıkıştığı zaman "İşte barış süreci başlatıyoruz" diyerek Kürt halkını yanından göstermek, güç toplamak adına, onları kullanacağı bir süreç de değil. Açık ve şeffaf bir şekilde, meclis de öncü olup, bu sorunun çözülmesi lazım. Bu ülkede şehit cenazelerine bakıyoruz; ben bu güne kadar bir villadan şehit cenazesi çıktığını görmedim ya da bir milletvekilinin çocuğunun bırakın şehit olmayı, askere gittiğini bile görmedik. Baktığınız zaman şehitler genelde gecekondulardan, köy evlerinden çıkıyor. Gözyaşının rengi, gözyaşının ırkı falan yok. Gerekiyorsa gençliğin bu noktada biraz daha cesur olup, bir adım öne çıkıp söylenmesi gerekenleri söylemesi lazım. Ki bu güne kadar da söyledik. Toplumsal barışı etkin kılmamız lazım. Eğer bu ülkede kan akıyorsa, savaş varsa bu savaş; Karadeniz’deki insan için de geçerli, Güneydoğu’daki için de geçerli, İç Anadolu’daki için de geçerli, Marmara’daki için de geçerli. Yani dışarıda savaş olurken, evin içinden camdan bakıp da "Dışarıdaki savaş beni ilgilendirmiyor" demek olmuyor. Ne oluyor, bir süre sonra o savaş sıçrayarak devam ediyor. Örnek olarak Irak’tan, Suriye’den söz edebiliriz. Orada çözülmeyen sorunlar nedeniyle kaç milyon Suriyelinin sorunu buraya taşındı. Bir süre sonra bu nüfus artarak devam edecek ve bir süre sonra Türkiye’de bambaşka sorunlarla karşı karşıya kalacağız. Kurtuluş Savaşı’nı bu toplum beraber vermiştir. Bu toplumu ayrıştıramaya da kimsenin gücünün yeteceği düşüncesinde değilim. Bir şekilde bu sorunları çok da uzatmadan, kangren haline getirmeden, ortak akıl üzerinden şeffaf bir şekilde çözmek lazım.
Ahmet Tulgar- CHP yönetimine ciddi eleştiriler olsa da özellikle sol kesimde CHP gençliğinin yönetim dışında farklı, daha pozitif bir yere konulduğunu biliyoruz. Birleşik Haziran Hareketi özellikle CHP ve CHP gençliğini çok önemsiyor. CHP gençliği böyle bir beklentiye nasıl yanıt verecek?
Kenan Otlu- CHP’de o ruh var ama bunu geliştirmek lazım. Biz İstanbul’da görev aldıktan sonra artık Meclis Başkanı çıktı "Laiklik kaldırılmalıdır" dedi. Biz Taksim’de binlerce kişiyle yürüyüş yaptık. Türkiye genelinde çıkan en net tepkilerden bir tanesiydi. Bir de Hazirancı arkadaşlar Kadıköy’de yürümüşler, gözaltılar olmuş. Ne oldu, Cumhuriyet gazetesine operasyon yapıldı, herkes "Ne oldu, ne oldu!" derken –o günlerde birçok televizyon kapatılıyordu- biz dedik ki "Bu akşam Cumhuriyet’in önüne çadır kuruyoruz..."Akşam binlerce insan geldi. Çünkü bizim tavrımız, toplum nezdinde çok daha geniş kitlelere yayılmasını sağlıyordu. Ne oldu, kapatılan televizyonlar oldu, 4-5 tane televizyon kapatıldı, Yol TV, TV 10, İMC...
İshak Karakaş- Mednuçe...
Kenan Otlu- Evet. Basın susturulamaz, dedik. Basın yayın organlarının temsilcilerini çağırdık. Kadıköy meydanında o sesin çok daha kitlesel olmasını, çok daha gündeme gelmesini sağladık. CHP Gençlik Kolları olarak Hazirancı arkadaşlarla beraber bunu sağladık. Devamında ne oldu, bu toplumsal olaylarda ilk önce tepki koyan yapılardan biri İstanbul Gençlik Kolları oldu. Doğal olarak bu, toplumsal talebi olan, bu toplumda beklentileri olan diğer muhalefet yapılarının bize karşı bir sempati duymalarını sağlamış oldu. Siz eğer beraber yürüyüş yaparsanız, beraber mücadele verirseniz, beraber eyleme katılırsanız veya birileri haksız gözaltına alındığı zaman onların yanında tavır koyarsanız, size yönelik bir gözaltı olduğunda da onlar da sizin yanınızda duruyor. O yüzden ortak mücadelemiz neydi, ortak mücadelemiz laiklik, ortak mücadelemiz cumhuriyet, ortak mücadelemiz demokrasi... Aslında bunlar cumhuriyetin kuruluş ilkeleri... CHP’nin de kurucu ilkeleri... Şimdi, diğer daha sol dediğiniz yapılarla bizim kuruluş felsefemiz arasında çok büyük farklılıklar yok. Onlar da cumhuriyet diyorlar, laiklik diyorlar, demokrasi diyorlar. Aynı eksende mücadele veriyorlar. Bunlar bizim kuruluş ilkelerimiz. O yüzden bu alanı birlikte çok daha fazla örmüş olduk. Bir kahvehanede laiklik bildirisi okuyan Halkevci arkadaşlar hedef gösterildi, ilk tepkiyi biz gösterdik. Çıkıp dedik ki "Bu bildiri bizim bildirimizdir, sonuna kadar arkasındayız..." Ve o çektiğimiz videoyu milyonlarca kişi izledi, destek geldi, toplumun geneline yayılmış oldu. Bunun gibi birçok konuda ortak tavır sergilediğimiz için o arkadaşlarda da bizle alakalı bir sempati gelişmiş oldu. Söylediğimiz gibi, toplumsal muhalefeti beraber örmek lazım. Bakın bugün herkes, her parti çıkıp da kendi partisi adı altında, logosu adı altında çalışma yapmadığı için yüzde 50’leri geçtik. Ama herkes sadece bulunduğu yerde kalıp "Orada o partinin logosu var, benim onun altında ne işim var" anlayışını geçmişe gömersek başarılı oluruz. Çünkü geleceği birlikte örmemiz lazım.
İshak Karakaş- Çok güzel... Son sorumuz; önümüzde çok yoğun ve karmaşık bir süreç var. Ortadoğu siyaseti içinden çıkılmaz bir hal aldı. Ekonomik krizin sonuçlarını her gün daha derin hissediyoruz. Hukuk ciddi bir güven bunalımı yaşıyor. Önümüzde yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Sizce bu süreç nereye evrilecek? Bu sürece nasıl hazırlanıyorsunuz gençlik olarak?
Kenan Otlu- Bu yazın sonunda kurultayımız olacak. Kadrolarımızı tekrar yenileyeceğiz. Enerjimizi tekrardan yenileyeceğiz. 2019 sürecinde yerel seçimler olacak, genel seçimler olacak. Bir şekilde cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme gelecek. Bu kadar baskıya rağmen yüzde 51’e kitledirler ama şunu gördüler; yarın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı kaybetmesi söz konusu. Bugünhayır cephesinde yer alan kesimler kendi kişisel dertleri ile bir sorun çıkartmaz, toplumsal muhalefeti birlikte örerlerse, bu kesim kendi adayını çıkartabilir ve seçim de kazanabilir. İkinci olarak ne olabilir? Bu güne kadar ne dediler, "Çift başlılık var!Cumhurbaşkanı ile başbakan arasında çift başlılık var, bu sistemi değiştirmemiz lazım" dedi ler. Ama yarınmuhalefet meclis çoğunluğunu kazanabilir. Muhalefet meclis çoğunluğunu kazanabilirse asıl o zaman görürler çift başlılığı... Tabii başkan da muhalefetten çıkarsa, bir sorun kalmaz. Önümüzde yerel seçimler var. Referandumdaşunu gördük, İstanbul ve Ankara gibi metropolkentlerde, onları ayakta tutan kentlerde geriye düştüler. İstanbul’da Küçükçekmece’de, Esenyurt’ta, Üsküdar’da ve Eyüp’te geriye düştüler ve birçok yerde de kafa kafaya gelindi.
İshak Karakaş- Bunlar AKP’li belediyelerdi...
Kenan Otlu-AKP’li belediyelerdi, bunların hepsi AKP’li belediyelerdi. Bu söylediğim yerlerde çıkan oylar sadece CHP’lilerin oyları değil, bir şekilde bunlara karşı olanların oylarıydı. Eğer kendimizi doğru ifade edip stratejiyi doğru kurabilirsek, yarın muhalefet İstanbul’u kazanabilir. Ki ben kazanacağına inanıyorum. Ankara’yı da kazanabilir ki, Ankara’yı normalde kazanmıştı, bu usulsüzlükten dolayı onlarkazandılar. Zatenburaları kazandıktan sonra bu iktidarın iktidarda kalma şahsı yok. Süreç lerinin sonuna geldiler. Şu anda devletin baskısıyla, devlet imkânlarını kullanarak mevcutlarını korumaya çalışıyorlar. Kendi içlerinde çok büyük sorunlar, çok büyük sıkıntılar var. Artık bunlar mağdur değiller. Ne olursa olsun artık kendilerini mağdur olarak gösteremezler. Anayasa dediler değiştirdiler,istedikleri şirketlere el koydular, istediklerini sokak ortasında katlettiler, sermayeyi ellerine aldılar. Artık bunlar mağdur değil, zalimler. O yüzden mağduriyet malzemesi ellerinden gitti. Bundan sonra tek yapmamız gereken şey, hayır cephesini doğru tutmak, kendimizi doğru ifade etmek. Ben inanıyorum ki, 2019 seçimlerinde AKP’nin esamisi kalmaz.