Gezi davası: Hedef her yurttaş

İnsan hakları savunucularının yargılandığı 'Büyükada' davasından Gezi’ye uzanan bu baskılar, sadece muhalif kesimleri değil tüm toplumu geri dönülmesi zor noktalara sürükleyecek.

Yerel seçim öncesinde yeni bir düşman yaratma, korku estirme kampanyasının geleceğini tahmin ediyorduk. Altı yıl önceki Gezi eylemleriyle ilgili, bayrak satıcısından tutun Çarşı üyelerine açılan tüm davalar ve suçlamalar bir bir düştü, ceza alan aldı.

Kabataş yalanından Dolmabahçe’ye, iktidarın zamanında ısrarla savunduğu suçlamaların hiçbiri kanıtlanamadı.

Daha vahimi, polis şiddeti yüzünden canından olan gencecik insanların failleri hak ettikleri cezaları almadı, korundu. Daha dün görülen Berkin Elvan davasında, tüm kanıtlara rağmen polis yine tutuklanmadı.

Ancak Gezi’ye yönelik öfke hiç sönmedi, aksine bir takıntı halini aldı. Derken Osman Kavala, zamanı gelince siyaseten kullanılmak üzere 1.5 yıl önce rehin alındı.

İddianamesiz hapishanede tutulan Kavala hakkında AİHM’e hesap verme zamanı geldiğinde de üretilen iddianame servis edildi.

Kavala ve 15 sivil toplumcu, sanatçı ve gazeteci hakkında ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Şimdilik parçalar halinde medyaya sızdırılan suçlamalarda Gezi, Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs eden bir kalkışma olarak hedefte.

Asıl hedef, Gezi’yi destekleyen milyonların ötesinde, bir talep için veya haksızlığa kaşı sesini yükseltmeye yeltenecek her yurttaş.

SEÇİLMİŞ KURBANLARDAN FAZLASI ZARAR GÖRECEK

Gezi eylemlerine katılan veya takip eden herkesin gülüp geçtiği bu iddialar, onlarca insanın daha hayatını karartma ihtimalini içeriyor. Bu seçilmiş kurbanlara belki yüzlercesi daha eklenecek...

Seçilmiş kurbanlar diyorum, çünkü mesnetsiz iddiaların hedefinde demokrasiye, sivil topluma, çoğulculuğa değer veren, bunun için çalışan isimler var. Kavala başta olmak üzere, Soma’nın, Berkin Elvan davasının avukatı Can Atalay, yanlış yapılaşma ve planlama konusunda eleştirilerini esirgemeyen mimar Mücella Yapıcı veya Mehmet Ali Alabora gibi saygın isimlerin karalanmaya çalışılmasının ardında ‘benzerleri ortaya çıkmasın, başımıza bela olmasın’ gayreti yatıyor.

Sanki vicdanlı, hak ve demokrasiye inanan insanları bu şekilde susturabileceklermiş gibi.

Sanatçısından aktivistine, gazetecisinden iş insanına, aydınından öğrencisine, işçisinden siyasetçisine yönelik sindirme operasyonları, 12 Eylül dönemini hatırlatıyor. Böyle bir ülkede, bir demokrasi olduğunuz iddiası da her geçen gün daha da gülünçleşiyor.

Demokrasilerde, bağımsız sivil toplum örgütleri güçlüdür. Anti demokratik yönetimlerdeyse sevilmez, türlü şekilde engellenmeye çalışılır. Çünkü bağımsız STK’lar, seçilmişlerin halkın çıkarları doğrultusunda hareket etmesi için çabalar.

SİVİL TOPLUM İŞİNİ YAPTIĞI İÇİN YARGILANIYOR

Suçlananların avukatlarının dahi ulaşamadığı, medyanın servis ettiği iddialara göre şiddetsiz gösteri, pasif direniş yöntemleri de suç. Hatta bunun için Otpor ve Occupy hareketleri örnek veriliyor.

Halbuki suç olarak örneklenen eylem ve fikirler, Anayasal haklar çerçevesinde, bağımsız sivil toplumun tanımının içinde. Barışçıl protestoya katılmak veya düzenlemek, farklı kesimlerin görüşlerini dile getirmek, seçilmişlerle halk arasında aracı olmak, hukuksuzluğa karşı uyarmak, onların işi!

Nasıl ki gazetecilik, ifade özgürlüğü şeytanlaştırılıp cezalandırılıyorsa sivil topluma da aynısı yapılıyor.

Türkiye'deki bağımsız insan hakları örgütleri, Gezi etrafında örülen iddiaların üzerine bir açıklama yaparak sivil topluma yönelik baskı ve suçlamalara son verilmesi çağrısında bulundu.

İnsan hakları savunucularının yargılandığı "Büyükada" davasından Gezi’ye uzanan bu baskılar, sadece muhalif kesimleri değil tüm toplumu geri dönülmesi zor noktalara sürükleyecek.

Gezi iddianamesi, hak mücadelesine, demokrasiye ve ifade özgürlüğüne bir balta daha vurmak. Bu şeytanlaştırma ayininin kazananı olmayacak, kaybedeni ise tahmininizden fazla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi