Eser Karakaş
Gezi davasında daha az konuşulan bir konu
Gezi davası baştan aşağı çok sorunlu bir dava izlenimi veriyor.
Savcılık mütalaasında geçen isimlerin Hükümeti devirme gibi bir eylemin içinde olabilme ihtimalinin istatistiki anlamda ihmal edilebilir bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.
Gizli tanıklar konusunda yorum yapmak istemiyorum, hukuken suç oluşturabilir.
Savcılık mütalaasını iki gün önce verdi, karar duruşması 18 Şubat’ta.
Kavala için ağırlaştırılmış müebbet isteniyor; başkaları için de çok ağır cezalar.
Bu dava sürecinde beni en çok rahatsız eden konu tarihler konusu ve yargı bağımsızlığı kavramı çerçevesinde Adalet Bakanlığının ve dava yargıçlarının tarihlere ilişkin pozisyonları.
Unutmayalım, hâkim ve savcılar Anayasanın 138. maddesine göre idari olarak Adalet Bakanlığına bağlılar ama yine de aynı madde hâkimlere çok büyük, evrensel standartlarda bir bağımsızlık tanımlıyor, önemli olan bu anayasal bağımsızlık düzenlemesinin ve 90. maddenin son paragrafının gerekleri.
Şunu da unutmayalım, bu satırların yazarı bir hukukçu değil ama vatandaşın hukuk alanında yorum yapması için hukukçu olması muhtemelen gerekmiyor; fahiş bir hata yapılırsa uzmanlar ortaya koyar.
AİHM’in 10 Aralık 2019 tarihinde verdiği bir hak ihlali kararı mevcut; kararda Kavala’nın hemen tahliyesi talep ediliyor.
Ancak, bu karar nihai karar değil, Devletin (Türkiye) üç ay içinde itiraz hakkı var, bu itiraz reddedilirse ancak o zaman karar kesinleşiyor ve o takdirde bu kararın mutlaka uygulanması gerekiyor, Avrupa Konseyi ile mevcut hukuksal ilişkilerimiz bunu emrediyor.
Devletin itiraz etmek için üç ay süresi var, karar tarihi 10 Aralık, itiraz süresinin son günü 10 Mart.
Ancak, yerel mahkeme kararını 18 Şubat tarihinde verirse (10 Mart’tan önce) AİHM’in nihai kesin kararı havada kalıyor.
Hatırlatalım, AİHM yargı yetkisini Türkiye devletinin uluslararası bir taahhütle kabul ettiği bir yüksek mahkeme.
Bu süreçte iki konu beni çok rahatsız ediyor; birileri beni çok saf bulabilirler ama bu çok sıkıntılı süreçte Adalet Bakanlığı (AİHM’e itirazı yapacak kurum) ve mahkeme hâkimler heyeti sanki daha hukuka uygun davranabilirler idi diye düşünüyorum.
Davacılar arasında Sayın cumhurbaşkanının bulunması Adalet Bakanlığını bir kurum olarak taraf olmaya, taraf gibi davranmaya mecbur kılmamalı.
10 Mart tarihi (AİHM’e itirazın son günü) ortada olduğu için Adalet Bakanlığı itirazını son dakikaya kadar bekletmek zorunda mıdır?
Muhtemelen itiraz AİHM’e 10 Mart günü saat 17.00’e beş dakika kala verilecek; 18 Şubat’ta Kavala’ya mahkumiyet kararı çıkarsa daha önce de verebilirler itiraz belgesini.
Adalet Bakanlığı yürütme demek, yürütmenin bir yargısal konuda bu kadar net tavrı davaya ve daha önemlisi hukuka gölge düşürür mü?
Adalet Bakanlığı bu itirazı çok daha önce verip yerel mahkemenin karar gününe kadar AİHM’in kararını sonlandırmasını sağlayabilir idi.
Düzgün hukukçuluk muhtemelen bunu gerektirir.
Aynı mantık yerel mahkeme için de geçerli.
AİHM’in itiraz sonrası vereceği karar Anayasanın 90. maddesine göre belirleyici olacağı için yerel mahkeme nihai karar için AİHM kararının nihai hale gelmesini bekleyebilirdi ama karar tarihi 18 Şubat olarak biliniyor. (Adalet Bakanlığının itiraz süresinin sonundan önce)
Ama Adalet Bakanlığının ve yerel mahkemenin böyle davranmaları için hukukun temel ilkelerinin ve yargıç bağımsızlığı kavramının yerleşik hale gelmesi de gerekiyor bizim ülkemizde ama maalesef anlaşılan bu noktanın çok uzağındayız.
Savcılık mütalaasının verilmiş olması, karar duruşmasının tarihinin 18 Şubat diye belirlenmesi bende AİHM kararının devre dışı bırakılması için zamanla yarış izlenimi uyandırıyor.
Bu değerlendirmem doğru da olmayabilir, bu rezervi de koyuyorum ama hukuka biraz daha özen gösterip benim gibi insanlarda keşke bu kuşkular hiç uyandırılmamış olsa idi.
Adalet Bakanlığı, yerel mahkeme böyle davranıyorlar ama sonra da küresel hukuk devleti endeksi sıralamasında 110. sırada olduğumuz zaman da birileri hem şaşırıyor hem kızıyorlar.
Ben de bu kızan ve şaşıranlara şaşırıyorum.
Adalet Bakanlığının özenli ve tarafsız davranıp itirazını AİHM kararından çok önce AİHM’e vermeye gayret edeceği bir Türkiye özlüyoruz.
Yerel mahkemenin de, hâkimler heyeti ve savcılık kurumu, son karar gününü AİHM nihai kararından sonraya sarkıtmasını ummak, özlemek çok mu saflık oluyor?
Ancak, içinden geçtiğimiz süreçte saflığı korumaya gayret etmek, her hukuksuzluğa sanki ilk kez yaşanıyor gibi şaşmak da önemli.
Hem daha sağlıklı tepki vermek hem de kafa sağlığı için.