Ekrem Düzen
Hafızaya yan bakmak
Hafızasız bir toplum olduğumuz doğru değildir. Bir şikâyet ifadesiyken kıymetli olmakla beraber, koşul saptamayan bir kanaat beyanıyken afili bir söz olmaktan ileri gitmez. Güruhu işaret ederek haklı bir uyarıda bulunurken, zahmetine katlanmadan tanıma iddiası taşır hitap ettiği tanımsız yığını. Benliğinden habersizliğini geçiştirir. Toplum olmayı, demek ki tanımlı olmayı, kendine ayırır. Söyleyenin bir hafızası olduğundan emindir. Kurucu bir hafıza. Güruha öğretilmesi gereken bir hafıza.
Oysa hafıza öğretilemez. Aktarılabilir, miras bırakılabilir, tevarüs edilebilir, paylaşılabilir ama öğretilemez. Deneyimin, yaşantının, hayatın kayıt altına alınmasından ibaret mekanik bir faaliyetin sonucu değildir hafıza. Anlamlandırılmamış kayıtlar, kayıt olarak bile var kalamaz. Bu yüzden ezber, hafızanın düşmanıdır. Anlamı özne verir. İnsan bir hafızayla var olma, ama ille kendi hafızasının anlam dünyasında var olma özelliğiyle öznedir. ‘Bir’ toplumu ‘bu’ toplum yapan, kendine özgü bir hafızayı onaylamasıdır. Her bir öznel hafızanın, aralarında ortak bir kümeyi paylaştıklarını doğrulamalarıyla oluşur toplum. Güruhun hafızasızlığını saptamanın koşulu, ortak hafızanın ayrışma hatlarını gösterebilmektir. Gösteremeyen, kendi güruhlaşmasını gözden kaçırır. Toplum niteliğinin kaybedilmesi an meselesidir.
Hafıza sadece hatırladıklarımızdan değil unuttuklarımızdan da oluşur. Hafızayı hafıza yapan, unutma imkânıdır. Unutma, dünü dünde bırakmanın ve yarın yeni bir güne başlamanın ön koşuludur. Gelecekte işe yarayacak olanı tutar insan hafızasında. Velev ki can yakmaya devam edecek olsun. Bilinçli bir seçme değildir bu. Elemeyi ortak hafıza yapar. Tekil özneler tekil elemelerle olan biteni unutmuş olmaz, inkâr etmiş olur. İnkâr ise, hafızaya sökmez.
Ortak hafıza, hatırlananların da unutulanların da bir kısmının herkes için tanınır, bilinir, anlaşılır ve kabul edilebilir olması demektir. Asgari bir ölçüsü vardır. Daha azından ortak hafıza çıkmaz. Aynı kaptan yemek gerekmez. Düğünde ve cenazede aynı sofraya oturmak yeterlidir. Kimseyle sarmaş dolaş olma şartı yoktur. Geleni geçeni kaçamak bakışlarla süzmek veya kafayı öte yana çevirmek sıradandır. Orada bulunma sebebi herkesin yemeğe davetli oluşudur. Başkaca bir ayrıcalık aranmaz. Davetliler çoğaldıkça, ortak hafızanın sathı genişler. O satıh boyunca daha önce görüşülmemiş ve bir daha görüşülmeyecek olanların hiçbiri yadırganmaz. Ne zaman ki etraftakiler artık tanıdık gelmez, işte o hat ortak hafızanın sınırıdır.
İşini yapan gazeteci-yazara, bir de Ermeni kimliğini üzerinden "kılıç artığı" diyerek çifte hamleyle saldıran sosyoloji profesörünün hafızası yerindedir. Kime neyi hatırlattığının bilincindedir. Ermeni evlerinin restorasyonuna karşı çıkarak milli serveti çarçur ettirmemiş profesörlerin çömezi, kendi çömez profesörlerinin muallimidir. Muhatabı bütün ülkedir. Bu sözün ne demek olduğunu herkes tanımakta, bilmekte, anlamaktadır. Ortak hafızanın en kalıcı mürekkeple yazılmış en hacimli cildinin başlığı herkesin ezberindedir.
Partisine oy verenin cennetlik olacağını müjdeleyen siyasetçinin hafızası yerindedir. Kime cehennemlik dediğinin bilincindedir. Sözünün karşılık bulacağından şüphesi yoktur. Tedavülden kalkmamış basit bir taktiğin ucuz bir kopyasını, kadim medeniyetimizin engin gönlüne yuvalanmış derin efkârında nakde tahvil etmektedir.
Devletten resmi destek talep eden profesyonel kaçak definecinin hafızası yerindedir. Kimi soymakta olduğunun bilincindedir. Profesörün ve siyasetçinin yer üstünde icra ettiğine benzer bir zanaatı yer altında icra ediyor olduğundan emindir. Bu cümleden bütün suçların görmezden gelineceği ve açıkta işlendiği halde üstünün örtüleceği herkesin malumudur. Ortak hafıza, defineden kendisine düşecek payı beklemektedir.
Siyaseten karşısında mücadele ediyor olsak bile "kılıç artığı" demekten utanmayan profesör çömezle, cennet vaat etmekten utanmayan sabık bakan çömezle ve devletten yardım istemekten utanmayan kaçak defineci çömezle aynı ortak hafıza dairesindeyizdir. Henüz aynı yaşantıyı tamamen bambaşka hatırlama çizgisine ulaşmadığımızı, başımızdan aslında ne geçtiği hakkında birbirimizi ikna edebileceğimizi düşünüyoruzdur. Bakış açısı veya yöntem tartışabiliyoruzdur. Meram anlatmaya çalışıyor veya açıktan kavga ediyoruzdur. Hafızalarımız asgari ölçüde çakışıyordur. Tanıma, bilme, anlama fasıllarında zorluk çekmiyoruzdur. Meseleyi, kabul edip etmeme çizgisinde tutuyoruzdur. Sadece geçmişin acılarından değil geleceğin umutlarından da oluşan ortak hafıza, güruh olmaya direnme ve toplum olmaya uğraşmanın enerjisini üretmeye devam ediyordur. Pazarlık edebiliyoruzdur. Uzlaşma ve barış umudunu koruyoruzdur. Ortak bir geçmişi paylaştığımız gibi ortak bir geleceği kurma ihtimalimiz de sürüyordur.
Birbirimize tanıdık gelmediğimiz hat, hatırladıklarımızın ve unuttuklarımızın artık birbirine tercüme edilemeyecek derecede ayrıştığı hattır. Düğünde ve cenazedeki kaçamak bakışların yan bakmalara, kafayı öte yana çevirmelerin dik bakmalara dönüşme hattıdır bu. Kabul gerçekleşmeyecektir artık. Hafıza aktarmanın bütün kanalları tıkanmıştır. Kutuplaşmanın sonuna gelinmiştir. Yan bakma, birbirine tanıdık gelmemenin nişanıdır. Dik bakma, kopuşun resmidir. İkisi birlikte, ortak hafızanın yarıldığının tescilidir. Yasalarını ortak hafızalarından yapmayan toplumlar, ortak hafızaların yarılma yasalarına tabidirler. Aralarında ortak hafıza tutmayı başaranlar yeniden birer toplum olacaklar, tutamayanlar birer güruha dönüşeceklerdir.