Yetvart Danzikyan

Yetvart Danzikyan

Hak savunucularına komplo kuran devlet

Erdoğan rejimi 15 Temmuz darbe girişimini, iktidarına sunulmuş bir fırsat (kendi sözleriyle, “lütuf”) olarak görüp tüm muhaliflerini baskı altına almayı sürdürüyor.

Büyükada’da toplantı yaparken baskın/kaçırma karışımı bir operasyonla gözaltına alınan insan hakları savunucuları hakkında ne gerekçeyle takibat başlatıldığı sorusu yanıtsızdır. Devlet vehim sahibi/komplo teorisi meraklısı birilerinin yönlendirmesiyle yıllardır insan hakları alanında çalışmalar yapan insanları günlerdir gözaltında tutmakta, onları "Silahlı terör örgütü üyeliği" ile suçlamaktadır. Koskoca bir hukuki skandalımız daha oldu, özetle.

Neydi olay? İdil Eser (Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü), İlknur Üstün (Kadın Koalisyonu), Nalan Erkem (Yurttaşlık Derneği), Özlem Dalkıran (Yurttaşlık Derneği), Günal Kurşun (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Veli Acu (İnsan Hakları Gündemi Derneği), Nejat Taştan (Eşit Haklar İçin İzleme Derneği), Şeyhmus Özbekli (Hak İnisiyatifi), Ali Gharavi (atölye kolaylaştırıcısı) ve Peter Steudtner (atölye kolaylaştırıcısı) Büyükada’da bilgilendirme ve eğitim amaçlı, günler süren bir toplantı yaparken, toplantının 3. gününde polis baskınına uğradılar. Avukat Selin Nakıpoğlu o anda yaşananları, (sonradan gözaltına alınanlarla yaptığı görüşmeye dayanarak) şöyle anlatıyor:

"Sabah 9.30’da otele baskın yapılmış. Tüm eşyaları poşete konulmuş. Sivil giyimli polisler ‘Ellerinizi kaldırın, hiçbir şeye dokunmayın’ diye bağırarak girmişler toplantıya. Ardından Büyükada Emniyeti’nin nezaretine götürülmüşler. Gece saat 03.00 civarında da İstanbul’daki karakollara getirilmişler. Tüm bilgisayarları, telefonları ve elektronik eşyalarına el konulmuş. Telefonlarındaki tüm mesajları okunmuş. ‘Neden Adalar’da toplanıyorsunuz’ diye sormuşlar."

Avukat Nakıpoğlu gözaltındakilerin bilgisayar, akıllı telefon ve tüm elektroniklerinin imajlarının alınmadan polisin elinde olmasının çok ciddi bir hukuk ihlali olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Bu şu demek: Bilgisayara sahibinin iradesi dışında veriler konulabilir. Yani polis bilgisayarı ve akıllı telefonları gözaltındaki kişinin elinden hangi halde aldıysa, bu son halin tutanak altına alınması lazım. Ama bu yapılmamış. Bilakis telefonlardaki mesajlar da okunmuş. Özlem Dalkıran polisin telefonundaki tüm mesajları okuduğunu söyledi. İlknur Üstün de bir senedir her şeyini, katıldığı toplantıları yazdığı not defterinin polislerde olduğunu söyledi." (Bianet, 5 Temmuz 2017)

Böyle bir baskının gerekçesi ne olabilir? İlk akla gelen AKP’nin kendi eliyle büyüttüğü Büyükada takıntısı. Hatırlanacaktır geçen yıl 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu günlerde bir grup yerli yabancı akademisyen, analist ve uzmanın Büyükada’ta toplantı yaptıklarını keşfetmişti AKP ve medyası. Ve bu toplantıyı "Darbe hazırlığı" manşetleriyle sunmuştu.

Ancak bu AKP ve medyasının klasik karalama/komplo operasyonlarından biri olarak kaldı. Gezi zamanı ağaçla röportaj yapmaları gibi. Ama öyle anlaşılıyor ki AKP içinde birileri bu komplo teorisini peşini bırakmamış ve memlekette mebzul miktarda ihbarcı da bulunduğundan gelen ihbar hemen işleme konmuş, savcı da totaliter bir devlette yaşadığımızın bir göstergesi olarak hem gözaltı hem de dosya hakkında gizlilik kararı çıkarmış.

Çoğu arkadaşımız olan bu hak savunucuları günlerdir gözaltında ve mahkemeye çıkarılacakları günü bekliyor. Ancak bu süreçte AKP ve medyası da boş durmadı. Kimi havuz gazetesi "Yeni bir Gezi planlıyorlardı" manşeti atarken, kimi "Ajanlar suçüstü yakalandı" diyordu, kimi de "Önlerinde Türkiye haritası vardı" manşeti attı, yani her türlü karalama operasyonuna utanç verici bir şevkle atılmaktan geri durmadılar. Üstelik şu derecede: TBMM İnsan Hakları Komisyon Başkanı Mustafa Yeneroğlu (ki kendisi bir AKP’li) bu manşetlerin yargısız infaz olduğunu Twitter’da kendi hesabından beyan edince, sırtını Erdoğan kliğine yaslamanın gücüyle konuşan kimi havuz medyası yöneticileri Yeneroğlu’na saldırmaktan çekinmediler.

Ve bu havuz medyasının gücünü nereden aldığı da gözaltıların 4. gününde ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecilerin sorusu üzerine "Orada adeta 15 Temmuz'un devamı niteliğinde bir toplantı için bir araya gelmişlerdir." diyerek bir kez daha kendini hem savcı hem hakim hem de Yargıtay yerine koydu ve kendince hükmü verdi.

Şimdi madem ki manzara bu, birkaç soruyu sıralamak durumundayız: Bu ülkede hak savunucularının deneyimlerini paylaşmak üzere toplantı yapmaları yasak mıdır? Yoksa bu toplantıların sadece Büyükada’da yapılması mı yasaktır? Eğer Büyükada’da yapılması yasaksa neden? Elinizde havuz medyasının geçen yılki komplo teorileri dışında somut, ikna edici bir gerekçe var mıdır?

Belli ki yoktur. Erdoğan rejimi kendi yazdığı ve kendi inandığı ya da inanır göründüğü komplo teorileri üzerinden kendi vatandaşlarına, hak savunucularına, gazetecilere tuzak kuran, komplo kuran bir devlettir. Bu artık ayan beyan ortada.

AKP ve medyası tabii şunu da biliyor. Mesele böyle konduğu andan itibaren iktidar bloku ve tabanı içinde hiç kimse "Bu nasıl senaryo? Hadi diyelim ki maksat buydu, böylesi bir toplantı otelde mi yapılır?", "Ajan dediğin kimlik bilgilerini vermenin mecburi olduğu otelde mi konaklayıp toplantı yapar? Böyle saçmalık olur mu?" "10 tane hak savunucusu biraraya gelirse bundan ne çıkar?" sorusunu yöneltmez. Hem bu soruları sormayacak kadar kendilerinden olmayanları ezme hırsıyla gözleri kararmıştır, hem tabanın ve partinin büyük bir kısmı bu soruları düşünecek akli melekelerini reislerine teslim etmiştir,  hem de bu soruları soranın sesinin kesileceğini bilirler. Aynı TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı’nın başına geldiği gibi. Küçük tetikçi gazetelerin yayın yönetmenlerinin, İnsan Hakları Komisyonu Başkanı’na fırça attığı bir durum, Erdoğan rejiminin karakterini gayet net yansıtmaktadır. Yani totaliter bir rejimin en belirgin örneklerini yaşamaktayız.

Sözün özü: Erdoğan rejimi 15 Temmuz darbe girişimini, iktidarına sunulmuş bir fırsat (kendi sözleriyle, "lütuf") olarak görüp tüm muhaliflerini baskı altına almayı sürdürüyor. Belli ki bu sefer de bu konudaki komplo teorilerini bir fırsat olarak görüp hak savunucularını da baskı altına alma yolunu seçmiştir. Söylenecek şey bellidir. Hukuksuz biçimde gözaltına alınan hak savunucuları serbest bırakılmalıdır.

 

Yazıyı bitirirken bir alıntı yapmakta fayda var. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Kadın Koalisyonu, Hak İnisiyatifi ve Eşit Haklar İçin İzleme Derneği 8 Temmuz’da ortak bir açıklama yaparak AKP medyasında yer alan haberleri tekzip ettiler, Açıklama şöyle:

"Sekiz insan hakları savunucusu ve iki kolaylaştırıcının 5 Temmuz’da gözaltına alınmasının ardından, 5 ve 7 Temmuz 2017 tarihleri arasında çeşitli basın organlarında çıkan, Büyükada’da ‘gizli’ bir toplantı yapıldığı yönünde haberler asılsızdır ve gerçeği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır.

İnsan hakları savunucuları Büyükada'da rutin, insan hakları savunucularının savunuculuk yapmalarına yardımcı olacak bir destekleme ve bilgilendirme çalışma toplantısına katılmıştır. Toplantıda herhangi bir kanuna aykırılık olmadığı gibi, katılımcıların gözaltına alınmalarını gerektirecek herhangi bir suç fiili de bulunmamaktadır.

Çeşitli mecralarda yayımlanan haberlerde ayrıca Gezi eylemlerine göndermelerde bulunularak kitlesel gösterilerin planlandığı ima edilmiş ve Ankara’dan İstanbul’a doğru düzenlenen ‘Adalet Yürüyüşü’ ile bağlantılar kurulmuştur. Herhangi bir kaynak belirtilmeden ve somut bilgiye dayanmadan ortaya atılan bu iddialar tamamen uydurmadır.

Ayrıca, haberlerde iddia edildiğinin aksine insan hakları savunucularının gözaltına alınmasına gerekçe gösterilebilecek en ufak bir delil sunulmamıştır. Haberlerde yer alan iddialar ne hukuki olarak kabul edilebilir niteliktedir ne de mantıkla bağdaşmaktadır. Bu haberleri hazırlayanların gerçeği aktarmaktan ziyade, yapılan hukuksuz gözaltılara bir kılıf uydurarak Türkiye hükümetinin sivil topluma uyguladığı baskıyı haklı çıkarmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Gözaltına alınan ve karalanmaya çalışılan kişiler kamuoyu tarafından tanınan ve yıllardır insan hakları alanındaki çalışmalarıyla bilinen son derece saygın insan hakları savunucularıdır. En temel hukuk kurallarının işlediği bir ülkede derhal serbest kalmaları gerekmektedir.

Asılsız iddiaları ve suçlamaları haber olarak sunan ve yayımlayan kişi ve kurumlarla ilgili en kısa zamanda hukuki yollara da başvuracağımızı bildirir, kamuoyunun ilgisine saygıyla sunarız."

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yetvart Danzikyan Arşivi