Özgün Enver Bulut
Hem vardım hem yoktum/ Hedûr
Aynur’u dinlerken, sadece bir sesin güzelliğini, gücünü, ahengini değil, dik duran kadınların sesini de duyarım her zaman. Ne çokturlar onlar. Her yerdedirler. Yazarlar, çizerler, oynarlar, yönetirler. Kendi alanlarında bilgeliğin, özel bir duruşun koşucusudurlar. Saygının en büyüğü onlaradır yürek bahçemde.
Aynur, 2020’nin bu ilk günlerine, bu sert geçen kış günlerinin ortasına sıcak sesini bıraktı Hedûr isimli albümüyle. Ne de iyi etti. Ne güzel eyledi. Çünkü bazen hayat öyle daraltır, öyle kıstırır ki, adeta ona teslim olur ve kımıldayamaz hale getirir insanı. İşte ben bu durumlardan kurtulmanın biricik yolunun sanat olduğunu düşünenlerdenim. Bir film olur bu bazen, bazen bir oyun… Bir şiir, bir roman, bir sergi ya da bir ezgi pınarını kalbin içine taşıyan albüm olur. İçinde güzellik taşıyan bütün sanatsal üretimler insanın yaşam ögeleridir. Onları bataklıktan çeker çıkarır. Son yıllarda hızla çoraklaştırılmaya ve bitirilmeye çalışılan sanatsal alana, başarılı çalışmalarla, doğru işlerle müdahale eden o kadar çok sanatçı, yazar, şair, ressam, fotoğrafçı, müzisyen var ki… Aynur da bu güzel işleri yapan ve ortak olanlardan biridir.
Albümün ismi olan Hedûr, Kürtçede hedar, hedarî olarak da kullanılmakta ve Türkçe karşılığı avuntu, dinginlik, durgunluk anlamına gelir. Aynur’un albümündeki anlamı tamamen avuntudur. Kadının dışında çizilmiş, ona ait olan yaşamın çalınmasına yakılmış güçlü bir ağıttır Hedûr. Bedeni, aklı teslim alınmış bir kadının çektiği acılarının özeti iki kelimedir. Yaşam denen bu akışta varlık ve yokluk arasındaki yeri neydi, neredeydi? Var mıydı, yok muydu? Yaşamış mıydı, yaşamamış mıydı? İşte tüm yaşamın özeti budur. İçinde dolaşan mutluluk adına ne varsa, hepsini yeniden içine gömen kadının avuntusu artık pepuq kuşunun çığlığıdır. Kendi acılarına ağlar, onları söyler.
Bu albümde dikkatimi çeken diğer bir çalışma da Berfek Bari-Lure Lure oldu. Aynur’un sesinin dinginliği, duruluğu, insanın ciğerini söken her hali vardır burada. Finale doğru müzik kesilir ve sadece çıplak sesi ile söyler. Bu doğallığa ne yazacağımı bilemedim doğrusu. Defalarca defalarca dinledim ve gerçekten de ne söylesem, ne yazsam ona haksızlık etmiş olacağıma kanaat getirdim. Diliyle öyle bir titreşim yapıyor ki, Lure deyişi içli bir kemanın telinden çıkmış isyan gibidir. Oysa bu bölümde enstrüman yoktur. Büyüleyici bir sese ortak olur ve o sesin ritmine dalarsınız. Yine bir kadının derdini dinleriz burada. Annedir bu kez konuşan. Yaşlı annenin yakarışını dinlerken dalıp gideriz ve ah çekeriz sadece.
Aynur’u çok eskiden beri dinlerim. Albümlerinin hepsi vardır bende. Özenle yapılmış, emek verilmiş albümler tümü de. Zaten aralarındaki yapılma sürelerden bunu anlamak mümkün. Hedûr bir sabır albümü. Müzikal altyapı, enstrümanlar sadelik üstüne kurulmuş. Piyanonun yanına bazen tek, bazen iki enstrüman konmuş ve Aynur’un sesinin rengi her hali ile ortaya çıkarılmış. Amaçlanan buysa, çok başarılı olunduğunu söyleyebilirim. Benim penceremden görünen bu. Böyle değilse de kendi adıma yapılandan çok memnunum ve iyi ki yapılmış.
Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Elazığ’da geçmiş, Harput kültürüne, Harput müziğine o zamanlardan beri özel kıymet veren benim gibiler için de bir sürpriz var albümde. Ezim Ezim Eziliyor türküsü ile gönül bağıma bir selam göndermiş Aynur. Rica etsem ancak bu kadar olurdu. Çok sevdiğim Harput türkülerinden biridir. "Telgrafın direkleri de dert olur/ Sen ağlama yüreğime dert olur." Ne zaman bu türküyü dinlesem aklıma M. Niyazi Akıncıoğlu’nun dizesi de gelir. "Haberin geçiyor besbelli/ yeşerdi telgraf direkleri." Artık ne telgraf direkleri var, ne de o telgrafla haber gönderilecek sevgili. Bilişim çağının ilk hasar gören haberleşme araçlarından biridir telgraf ve onun yeşil direkleri. Bu türküde de enstrüman kalabalığı yok. Hepsi doğru yerlerde kullanılmış ve sesin parlaklığı onlara eşlik etmiş. Tertemiz bir icra ile Harput’u da unutmamış Aynur.
Aynur’un sesi beni olmak istediğim yerlere götürür. Onun sesinin ritmine göre inişler, çıkışlar yaşar, değişik ruh hallerine girer ve olmak istediğim anı yaşarım. Her türküyü tekrar tekrar dinlerken içime düşen yangının büyüklüğüne yenilir ve tamamen o sesin etkisiyle efsunlanırım. Aynur’un sesi bende bu etkiyi yaratır. Hiç bıkmadan o ses ile içsel yolculuğumu tamamlar, mekânsal yolculuğa çıkarım. Kuş kanat çırptıkça ben de çırparım. O nereye konarsa ben de konarım. Hangi dağın üstünde uçarsa o dağı yaşarım. Bu söylediklerim Aynur’un tüm çalışmaları içindir aynı zamanda. Hedûr ile bu yoğunluğu bir kez daha yaşadım. İyi ki her şeyin kötü başladığı 2020’nin üstüne böyle bir albüm düştü. Çok başarılı bir çalışma olmuş. Dinlerken bir kez daha arındım.
Sevindirici olan diğer bir şey de Aynur’un Türkiye’de uzun bir aradan sonra konser programlarının olması. Farklı illerde dinleyicileriyle buluşup, özlem giderecek sanatçı. Bugüne değin gidemeyenlere önerim, sahnede çok farklı olan bir Aynur’u mutlaka gidip dinlemeleri. Ben birkaç kez izleme şansını yakalayanlardanım. Tümünde de tüylerim diken diken ayrıldım. Sesi ve yolu hep açık olsun.