ayşe düzkan
her şeyi demirtaş’tan beklemek
yandaş tabir ettiğimiz basında hdp, hdp’liler ve tabii ki demirtaş’la ilgili onlarca şey çıkıyor, bunların çoğundan haberdar dahi olmuyoruz. mahmut övür’ün, demirtaş’ın bir parti kuracağıyla ilgili malum yazısının en azından sosyal medyada bu kadar gündem olması bence sebepsiz değil. evet, o yazı, tıpkı muharrem ince’nin kampanyasına verilen destek gibi, karşısındaki gücü bölmeye yönelik bir hamle olarak okunabilir. ama konu bununla sınırlı değil bence.
iki yıl kadar önce, sezai temelli’nin, o sırada da hapiste olan selahattin demirtaş’ın ardından hdp eş başkanlığına seçilmesinden bir süre sonra, selahattin demirtaş’ın bir parti kuracağı "duyumu"na maruz kalmıştım. hani kulağı delik denir ya, hiç öyle biri değilim, o yüzden bu bana kadar ulaştığına göre epeyce dolaşmış olması lazım gelir. o zaman bu fikre itiraz ettim, hâlâ da benzer şekilde düşünüyorum. selahattin demirtaş’la hiç tanışmadım ama geçtiği tedrisattan az buçuk haberdarım ve hem bunun hem de örgütlü konumunun böyle bir şey yapmasına engel olacağını tahmin ediyorum. ayrıca öngörüsüne ve zekâsına hepimiz şahidiz ve böyle bir girişimin başarısız olacağını görecek basireti var diye düşünüyorum. ama şunu da hatırlatmak istiyorum; ahmet şık, irfan aktan’a verdiği röportajdaki "mevcut muhalefete önderlik edecek tek kişi selahattin demirtaş" ve "şu an chp ile hdp’nin arasında yer alacak bir partiye ihtiyacımız var" ifadeleri tabii ki demirtaş’ın böyle bir girişimi olduğu anlamına gelmiyor ama örtüştüğünü söylemek abartı olmaz bence.
yani demirtaş’a yönelik bir beklenti var. demirtaş cezaevindeyken eş başkanlığa yeniden aday gösterilmemesi, parti içinde ve çevresinde bir hayal kırıklığına sebep oldu. o hayal kırıklığını taşıyanlar arasında, demirtaş’ın başında olacağı bir partiye sıcak bakanlar olabilir, bunun yeni bir parti olmasından rahatsız olmayacaklar da vardır muhtemelen. çünkü türkiye solunun geleneğinde, siyasal farkları, görüş ayrılıklarını kopuşlarla halletme, sonuçlandırma büyük yer tutuyor; şimdiki bölünmüşlüğe kolay ulaşmadık biz.
ama demirtaş’a yönelik beklenti bununla sınırlı değil.
o, hdp’nin sesini kürt olmayanlara da en fazla duyuran hdp’li oldu. hdp ve ondan önce hdk, türkiyeli bir siyaset projesi olarak tanımlandı, kürtlerin ve köh’ün farkında olan (evet, türkiye’de kürtlerin ve köh’ün varlığının farkında olmak dahi belli bir siyasal pozisyona tekabül ediyor) muhalifleri aşacak şekilde, türkiye’nin farklı siyasal kesimlerine sesini duyurmayı, derdini anlatmayı, onlarla birlikte politika yapmayı hedefledi. hdp bu konudaki başarısında demirtaş’ın rolü büyük. ve bu, hdp içindeki konumundan, tutumundan daha önemli bir şey bence. yani 2015 tabii ki tek başına demirtaş’ın başarısı değil ama "batı"da, onun çok katkısı var.
hdp’ye 2015’te oy vermiş ve bundan sonra da vermeye devam edecek olanlar, dönüp oradan başlamak istiyor tekrar. ama bu mümkün değil. tarih geriye sarılacak bir şey değil, o tarihten sonra olup bitenlerle ilgili hakikat o yüzde 13.5’un hepsine ulaşmadı. hdp’ye yapılan birçok şeyi hdp’nin yaptığını sananlar var aralarında. bir de sitem aktarayım; partiyi ekrandan tanımışlardı, partiyi yüz yüze gördükleri, kapılarının çalındığı şüphelidir. her gün bir grup hdp’li gözaltına alınırken, düzenli biçimde hdp’li belediyelere kayyum atanırken, meclisin üçüncü büyük partisi bir suç örgütü gibi sunulurken işlenen gerçek suçlar flulaştı, silinmeye çalışıldı, nitekim o 13.5’un 3.5’u ancak ses etti.
artık yeni bir noktadayız, daha önemlisi artık türkiye yeni bir noktada.
demirtaş açıklamalarının merkezine demokrasi ve barışı koyuyor. bu bir program olarak hepimize yeter mi? açıkçası bana yetmez. ama gelecek için planlarımızda sık sık geçen "birleşik" öyle bir şey değil mi zaten? farklı düşünen, hedeflerinin menzili farklı olanların bir araya gelmesi, değil mi?
evet, 2015’te de halimiz hal değildi ama bugünle aradaki tek fark o zaman daha umutlu olmamız değil. iktidarın yapısı da değişti ve adına ne dersek diyelim, farklı güçlerin, başka bir konjonktürde yan yana gelmeyecek güçlerin, karşısında yan yana gelmesi gereken bir baskı rejimindeyiz artık. tıpkı avrupa’da faşizmin yükselişi karşısında farklı sınıfların siyasal temsilcilerinin bir araya geldiği gibi.
ancak o momentle de önemli bir fark var; bugün işçi sınıfının siyasal temsilcisi olarak tanımlayabileceğimiz bir güç yok. (böyle bir niyet ve iddiada birçok gücün bulunduğunun ben de farkındayım ama geniş kitlelerin baktığı yerden görünen bir gücü kastediyorum.) bu durum ne hdp’nin ne de demirtaş’ın kabahati. o cephede kendisine sosyal demokrat dese de ne sosyal ne de demokrat olan chp, kendisini radikal demokrasi ile tanımlayan hdp ve iktidar ortağı olmayan sağ partiler bulunacak. çünkü siyaset güçle yürütülen bir iş ve oy potansiyeli olmasa hdp’ye su bile verilmeyeceği açık.
selahattin demirtaş’ın, bu ortamda meral akşener’i ziyaret eme fikri beni de irkiltti açıkçası. ama meral akşener’in "güneydoğu adetlerine" gönderme yaparak cevap vermek zorunda kalması (ya da acaba sakarya’nın hemen ardından türk misafirperverliğinden dem vurmayı inandırıcı mı bulmadı, kim bilir) ve ardından çıkan tantana yüzümü güldürdü açıkçası. demirtaş bir cümleyle karşı tribünü bölmeyi başarmış yine!
yeter mi, hayır! ama artık devamını da biz getireceğiz. meral akşener ve eşi konusunda bir şey diyemem ama birilerinin şu chp, iyi parti seçmenleriyle artık kahvaltıda mı olur, yemekhanede çay molasında mı, akşam kahvede mi, akşamüstü kabul gününde mi bilemem ama bir şeyler konuşması gerekmiyor mu?