İnci Hekimoğlu
Hiç bu kadar enayi yerine konmadık
Yerel seçimler yaklaştıkça kimi CHP’li yazar ve siyasetçiler seçmene "küskünlük olmaz, sandığa gidin, müthiş adaylarla büyük kentleri alacağız" çağrıları yaparak ‘gaz’ vermeye çalışıyor.
Bu çağrıları yaparken 24 Haziran’da olup bitenleri "o gece partinin kitlesine sahip çıkmaması, seçmenin öksüz kalması" gibi adeta iki sevgili arasındaki kırgınlık düzeyine indirerek gerçeği maskelemeye çalışıyorlar.
Sanki seçmen için bütün mesele 24 Haziran’da yalnız bırakılması!
24 Haziran ve öncesindeki seçimlerde, gerek CHP’nin kamuoyundan sakladığı rapordan sızanlar, gerekse Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın ortaya koyduğu veriler açıkça ortaya koydu ki kaybedilmiş bir seçimden değil, iktidara teslim edilmiş oylardan söz ediyoruz.
Seçimlerin iptal edilmesine neden olacak boyuttaki kanıtlara muhalefet partileri sessiz kalmaya devam ettiği için, yandaş araştırma şirketleri şimdiden ortaya saldıkları anket sonuçlarıyla AKP’nin şaşırtıcı biçimde oy arttırdığını ve büyük farkla büyükşehirleri alacağını iddia ediyor.
Katılıyorum kendilerine.
Bir AKP’linin 14 seçmen ettiği bir sistemden söz ediyoruz.
Evet, ironi yapmıyorum.
Bir AKP’li kadın yönetici tam 14 sandıkta oy kullanmış. Kim olduğunu merak ediyorsanız, CHP’ye sorun. Elinde bütün bilgi ve belgeler var.
Tek bildiğim partinin hiçbir girişimde bulunmadığı.
Yani iktidar partisinin defalarca deneyip başarıya ulaştığı ‘kendilerine özel’ seçim sistemiyle bu seçimleri de almasının önünde bir engel olmadığını anladık çoktan.
Muhalefetin de iktidar partisinin de seçmenden beklediği şeyin karşılığı demokrasi oyununda figüranlık yapmaları.
Ama bazı ‘siyaset uzmanları’na göre bunun tek çaresi, vatandaşın seyirci kalmayıp siyasete müdahale etmesiymiş.
Hangi araçlarla olacak bu?
Kendi tüzüklerini arkadan dolanıp koltuklarına yapışan, itiraz edeni cezaevine gönderilmek üzere ortada bırakan, delege sistemiyle hakimiyet kuran partilerle mi?
Hakkında tek bir delil olmadan aylarca, yıllarca ‘teröre yardım, propaganda" suçlamalarıyla cezaevinde tutulan sivil toplum aktivistleri ortadayken, hangi cesaretle ve hangi hukuk güvencesiyle iktidar üzerinde sivil toplum baskısı oluşturmaya meyleder vatandaş.
Hadi hepsini bir yana koyalım ve diyelim ki bu defa gerçekten bir seçim oldu.
CHP de mesela pek çok belediyeyi aldı.
Nasıl yönetecekler?
Belediye gelirlerine Ağustos ayında 17 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile el konmuşken ve üstelik Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda toplanacak bu gelirler ancak Bakanlığın onay vermesi durumunda belediyeler tarafından hizmet için kullanabilecekken…
Demek oluyor ki, AKP’li belediyeler muhalif belediyelerin de gelirlerini Bakanlık yardımıyla istedikleri gibi kullanacaklar ama muhalif belediyeler ya avuçlarını yalayacak ya da iktidara biat edecekler.
Biat etmezlerse olacak olan belli.
HDP’li belediyelerin başına gelen diğer tüm muhalif belediyelerin de başına gelecek. Yani, bir bahaneyle görevden alınıp yerlerine kayyım atanacak.
HDP’nin kitlesel tutuklamalarla baskı altına alındığı, hukukun, seçmen iradesinin tümüyle rafa kaldırıldığı, seçimlerin özellikle Kürtler için bir formaliteden ibaret olacağı açıkça ifade edildiği bir siyasal zeminde hiçbir siyasi parti ve siyasetçi kendisini güvence altında hissedemez.
Ama CHP seçim yolsuzluklarına, belediyelerine yapılan operasyonlarla şimdiden verilen işaretlere rağmen, ‘gizemli’, tuhaf sessizliğini korumaya devam ediyor.
Tabii yönetimin, partiyi nasıl bir gelecek için hazırladığını ya da kimler tarafından ‘kandırıldığını’ bilemeyiz ama apaçık ortada olan gerçeği de vatandaşlara ‘seçim’ diye yutturmaya, muhalefet gibi yapmaya kalkmasalar en azından "öfkeli seçmen"le karşılaşmak zorunda kalmazlar.
Çünkü seçmenin öfkesi, yenilmiş ya da ortada bırakılmış olmaktan değil basbayağı enayi yerine konmaktan.