hiç üzülemem valla!
bir kere üzülmek iradi olmayan, tekil bir hal; yani üzüleceğiz deyince toplu halde üzülmek, üzülmeyeceğiz deyince üzülmemek gibi bir durum yok.
başlangıçta "protesto" vardı. sonra "kınama" ve "destekleme".
aslında bazen bunların anlamını kaybettiği anlar da var. misal olsun, nepal’deki bir hareketi desteklemenin ya da venezuella’daki bir katliamı kınamanın fikir beyanından başka bir sonucu veya etkisi olmayabiliyor. iletişim bu kadar güçlü ve hızlı değilken desteklenenlerin ya da kınananların bundan haberdar olması ihtimali bile azdı.
şimdi öyle değil, iletişim güçlü. hatta hatırlarsınız, ferguson’daki kalkışma döneminde twitter’da filistinliler abd’deki eylemcilere biber gazından korunma yöntemlerini anlatmış, birçok eyleme "black lives matter" yazan tişörtlerle katılmışlar, ferguson’dakiler de filistin’i destekleyen tişörtler giymişti.
bir katliamla ya da ağır şiddetle yüz yüze olanlar için, uzaklardan gelen desteğin moral etkisi olabilir ama bir yandan da insan, "bizi burada öldürüyorlar, mesajdan daha fazlasını yapamaz mısınız acaba?" diyebilir içinden. destek mesajından ötesine geçebilmek için gerçek, güçlü ve organik hareketler gerekiyor, bu da, "ya biz venezuella ile ilgili ne diyoruz?"dan öte merakları, "biz" dediği şeyin ötesinde tahayyülleri, "biz" dediğini büyütmenin ötesinde hedefleri olan insanlarla mümkün. bunlar kolektif tartışmaların konusu tabii.
fakat şimdilerde bir de "üzülmek" şeklinde tecelli eden bir politik tutum ortaya çıktı ki bilmiyorum başka ülkelerde, başka -ideolojik- iklimlerde benzeri var mıdır? neyi kastettiğimi kazaen anlamayan olabilir, bir örnek vereyim:
"falancaların basın açıklamasında gözaltılar olmuş, hiç üzülemem valla, bizim derneğimize baskın yapıldığında ses etmemişlerdi"deki üzülmeyi kastediyorum.
siyaset sadece akıldan ibaret bir şey değil, duygulara da yer olan bir alan. muhalif siyasette öfkenin -her ne kadar zaman zaman abartılsa da- rolü var tabii. ama üzülmenin böyle bir anlamı ya da sonucu olduğunu söylemek mümkün mü?
bir kere üzülmek iradi olmayan, tekil bir hal; yani üzüleceğiz deyince toplu halde üzülmek, üzülmeyeceğiz deyince üzülmemek gibi bir durum yok.
belli bir tutumun siyasi olması için ardında bir akıl, hedef ve en önemlisi tahlil olması gerek, bence. ele aldığımız olayın anlamı ne, sebepleri neler, kimler zarar görecek, ardında görünmeyen birileri var mı? bütün bunlar bizim hedefimiz açısından ne anlama geliyor ve nasıl sonuçları olacak?
güncel bir örnekle ilgili yazdım bunları. sözcü’ye yönelik yakın zamanda gerçekleşen baskın ne gazetenin çizgisiyle ne yılmaz özdil’in kötü yazılarıyla bağlantılı değil. başka yayın organlarına baskı yapılması karşısında sessiz kalmasının, hdp’nin kapatılmasını istemesinin de konuyla ilgisi yok. bunları görmek için büyük feraset gerekmiyor. ne akp ne de gülen cemaatiyle hiçbir ilişkisi olmadığı aşikâr olan bu gazeteye yönelik ithamların anlamı, bence karşımızdaki heyulanın yeni alanlara basarak ilerlediği… bizim daha önce üstüne basılmış alanlarda bulunmamız, bir başka terimle "sıramızı savmış" olmamız; sözcü’nün ve sözcülüğünü yaptıklarının sıra bizdeyken susmuş olması ve sıranın nihayet onlara gelmiş olduğu doğru ama politik bir belirleyiciliği yok bunların. çünkü siyaset, sürekli olarak kaybedip kazandığımız bir kumar olmadığı gibi, "eden bulur" kuralının geçerli olduğu bir kader oyunu da değil. kimsenin yanlışı ona yapılan bir başka yanlışla doğrulanmıyor. intikamın siyasette belki yeri olabilir ama başkasının -hele de iktidarın eliyle- alınan intikamın değil. temel itkimiz de intikam değil eşitlik, özgürlük, barış, adalet gibi hedeflerimiz. sözcü demokrasi suçları işlediği için değil, muhalefet ettiği için baskıya uğradı. o kadar.
bence bunu görmek, buna karşı çıkmak için sözcü’nün başına gelene üzülmeye gerek yok. sessizlik karşısında kimin ellerini ovuşturduğunu görmek yeter. siyasi maharetse hem kendimizi ifade edebileceğimiz hem de bu hamleye itiraz edebileceğimiz yöntemler bulmak demek; "biz" dediğimiz şeyi belirginleştirecek sınırları kalınlaştırmak değil; en azından bugün değil.