İnci Hekimoğlu

İnci Hekimoğlu

Hürriyet neden önemli bir örnek?

Hürriyet "Bunlar Türk olamaz" manşeti atmıştı. Doğru Türk değil Kürt’tü onlar. Haberin tek doğru yanı da buydu. 1988 yılında Silopi Dereköy’de  yaşanan vahşete bu başlığı layık görmüşlerdi. Bugün Nusaybin Koruköy’de ki "infaz edilen bazı köylülerin helikopterden atıldığı" iddiaları, Silopi’de bizzat yaşanmıştı. Hürriyet’in, çocuklarının cenazelerini alabilmek için günlerce mücadele eden köylüleri durup dururken kaymakamlığı taşlayan teröristler olarak sunduğu haberin aslı bir insanlık suçu örneğiydi.

İnci HEKİMOĞLU

‘Tek adam’ yönetimlerinde ‘dünün kahramanları’nın, baş döndürücü bir hızla ‘bugünün haini’ oluvermeleri genel kural gibidir.

Gizemli 15 Temmuz gecesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı canlı yayına çıkararak ‘demokrasi kahramanı’ unvanını alan  Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Hande Fırat bir anda "hesap sorulması gereken hain"lerden oluverdi.

Ucuz yoldan ‘demokrasi kahramanı’ yapılan Fırat’ın niye harcandığı da anlaşılamadı.

Fırat’ın haberinde Genelkurmay iktidardan değil muhalefetten rahatsız olduğunu gayet net ifade etmesine rağmen, muhalefet ayağına gelen "mağduriyet" rolünü kaçırınca Erdoğan kapıverdi.

Başladılar köpürtmeye… Anlaşıldı ki niyet Fırat’ı aşan şekilde Hürriyet gazetesini havuza yedek yapmak.

Ki o Hürriyet, AKP iktidarı boyunca kılı kırk yardı, iktidarla iyi geçinmek için neredeyse bütün kadrolarını değiştirdi, kapı önüne koyduklarının yerine yandaş kalemleri aldı.

Yalnız Hürriyet değil, Doğan Holding’e bağlı bütün kurumlar revizyondan geçti. Mesela CNN’in başına havuz medyasından birini getirdi. Söylenenlere göre  iktidarın verdiği listelerdeki isimlerle program  yapar hale geldi.

Gerçi AKP öncesi de sicili pek parlak değildi  Hürriyet’in. O zaman da genelkurmayın emrinden pek çıkmaz, özellikle Kürtlere yönelik hak ihlallerini ya hiç vermez ya da  katliamları bile çarpıtarak verirdi.

Asla unutamayacağım bir örneği aktarmadan geçmeyeceğim.

Hürriyet "Bunlar Türk olamaz" manşeti atmıştı. Doğru Türk değil Kürt’tü onlar. Haberin tek doğru yanı da buydu.

1988 yılında Silopi Dereköy’de  yaşanan vahşete bu başlığı layık görmüşlerdi. Bugün Nusaybin Koruköy’de ki "infaz edilen bazı köylülerin helikopterden atıldığı" iddiaları, Silopi’de bizzat yaşanmıştı.

Hürriyet’in, çocuklarının cenazelerini alabilmek için günlerce mücadele eden köylüleri durup dururken kaymakamlığı taşlayan teröristler olarak sunduğu haberin aslı bir insanlık suçu örneğiydi.

***

Gece yarısı Derebaşı ile Kösrak köyü arasındaki bir yerden silah sesleri duyulur. Sabah askerler köyü kuşatır.

Gerisini çocuğu kurşuna dizilen Cemalettin Bayan şöyle anlatır:

"Bana ‘sen köye dön', bunlar bize gece çatışmanın olduğu yeri gösterecek' dediler. Bu yedi kişinin hepsinin yaşı da 30'un altındaydı. Ben köye döndüm mecbur. Onlar çocukları alıp gitti.

Sadun, Üzeyir Arzıg, Reşit Eren, Fevzi Bayan, ve çobanlar Abbas Çiğdem'le Münir Aydın'ı götürdüler. Akşama kadar bekledik. Gelen giden yok. Bütün gece bekledik. Sabah İlçe Jandarmaya gidip, çocukları sormaya karar verdik. Neredeyse bütün köy toplanıp, Silopi'ye gittik. Bazı köylüler, gece helikopterden taburun ortasına birilerinin atıldığını gördüklerini söylediler."

Cemalettin ve diğer çocukların aileleri Silopi Tabur Komutanlığı'na giderler. Önce çocukların cenazelerinin orada olduğunu kabul etmezler. Onlar ısrar eder, ‘cenazelerimizi verene kadar buradan gitmeyiz' derler. Gerilim yükselir, tartışma büyür, olaylar çıkar. Kaymakamlık binası taşlanır. Sonunda komutan, ‘savcıyı getirin, cenazeleri öyle veririm' der. Gidip savcıyı getirirler. Savcı eşliğinde tabura girerler.

"Taburun eğitim alanında, etrafı toprakla çevrili bir çukura yan yana dizmişlerdi. Oğlumu teşhis ettim. Sadun'u sırtından çizgi halinde taramışlardı. Helikopterden atılınca ikiye bölünmüştü."

İşte dün de bugün de bu adaletsizliği, bu insanlık suçlarını görmezden gelenler, "teröristler" diye başlayıp geçiştirenler eninde sonunda aynı adaletsizliğin kurbanı olurlar.

Onun için "Susma sustukça sıra sana gelecek" sadece bir slogan değildir. Ve sıra onlara geldi.

Örgütlü akaryakıt kaçakçılığı yapmaktan açılan soruşturmanın iddianamesi ne tesadüf hızla kabul edildi ve tıpkı HDP milletvekillerine yapıldığı gibi Aydın Doğan ve Ersin Özince  hakkında da "zorla getirilme kararı" verildi.

Hadi Hürriyet bir zamanlar ‘laik’lerin, askeri vesayetin yanında durduğu, AKP’ye muhalefet ettiği için 2000’li yıllarının başından beri Erdoğan’ın hedefinde.

AKP’nin ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yandaş Abdülkadir Selvi’ye söylediklerini nasıl açıklamak gerekir?

Üstelik Abdülkadir Selvi’nin "MHP Kürtlerden oy alamaz" ifadesi ne ilk kez yazıldı ne de gerçeğe aykırı. O halde Bahçeli niye bunu ilk kez duymuş ve ağır hakaret edilmiş gibi işi buralara vardırdı?

Bahçeli "Kalem ve kılıç artığı" diyor.  Selvi’nin yalnız mesleki olarak bugün durduğu yeri aşağılamıyor. Korkunç olanı, hem tehdit ediyor hem de bir katliamı itiraf ediyor.

"Katliamdan kurtulup bugünlere gelmişin ama dikkat et" diyor adeta.

İktidara onca hizmet etmiş, 301 insanın yaşamını yitirdiği Soma katliamında bile maden ocağının önünde  "Selfie değil Selvi, Taksim değil maden ocağının kapısı" sözleriyle,  Gezi gençliğini hedef alarak acıyı değil kindarlığını paylaşmış Selvi’yi bir tek AKP’li siyasetçi savunmadı bildiğim kadarıyla.

Kimse yazdıklarımdan "hak ettiler" anlamı çıkarmaya kalkmasın. Henüz menzile girmemiş ve ‘Reis’in eteği altında olmanın pervasızlığı ile herkese parmak sallayanlar bir ders çıkarır belki diye bu satırlar.

Her an herkes yeterince Türk, yeterince milli, yeterince dinci, yeterince ‘Reis’ci sayılmayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İnci Hekimoğlu Arşivi