Candan Yıldız
İlahiyatçılar da baskı altında
Nefes alamayan mahalleler genişliyor… Müslümanların mahalleleri de tek ses tek yapı değil… Bir rahatsızlık epeydir gidiyor. Görünür olan rahatsızlıklardan söz ediyorum. Tabii ki bu devlet içindeki güç paylaşımının tarafları arasındaki savrulmanın da bir tezahürü…
Mikhail Romm’un dil ve anlatım açısından hala aşılamadığını düşündüğüm muazzam belgesel "Sıradan Faşizm"de Hitler şöyle der: "Yığınlar halsiz ve tembeldir. Okumaz ve düşünmezler. Bir düşman bir de Tanrı tanımalılar. O zaman onları yönlendirebilirsin."
Düşünmeyenlerin coğrafyası, etki alanı genişledikçe ilahiyat alanında çalışmalar yapan akademisyenler de tehdit ile karşı karşıya…
Görünür olaylardan biri, geçtiğimiz haftalarda Kirazlıtepe’de bulunan Esentepe Camii’ni yıkan Üsküdar Belediyesi’nin de katkı sunduğu ‘Hayatın Anlamı İman Sempozyumu’nda sunum yapacak bazı ilahiyatçılara karşı başlatılan ‘Sempozyum rezaleti’ kampanyası oldu. "Hassas" vatandaş dindar mahallelerde de kimlerin oturup oturmayacağına karar verebiliyor. Zira sempozyumda sunum yapacaklar isimlerin çıkarılmalarının gerekçesi "bazı vatandaşların" rahatsızlıkları…
Kur'an Çalışmaları Vakfı tarafından düzenlenen sempozyumda tebliğde bulunacak iki isme; Prof. Dr. İlhami Güler ile Prof. Dr. Ömer Özsoy karşı, bazı cemaatlerin de destek verdiği tehditler yöneltildi. Bu isimler de "yerli ve milli" olmayanlara karşı yaftalama ezberlerine maruz kaldılar. Belediyeye baskılar yapıldı. Baskılar karşılığını buldu. Kur’an üzerine ilmi çalışmalar yürüten Kur’an Çalışmaları Vakfı ise Güler ve Özsoy’un sunumunu iptal etti.
‘Kur’an’da değiştirilmesi gereken ayetler var’ başlığı ile videosu dolaşıma sokulan Prof. Güler, sempozyumun yapıldığı gün Hilal TV’de iddialara yanıt verdi. 6 yıl önce açıklama getirilen sözlerinin tahrif edilerek, bağlamından koparılarak yeniden dolaşıma sokulmasını kötüye gidişin bir göstergesi olarak yorumladı. "Din konularında tartışmaların özgürlük alanı, atmosferinde gerileme var. Tarikat ve cemaatler tekel oluşturuyor" dedi.
Sempozyumda konuşan Marmara İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Öztürk bu tasarrufu kabul etmeyen isimlerdendi. Söyledikleri teoloji alanındaki ilmi tartışmalara bile nasıl tahammül gösterilmediğinin kanıtı.
Öztürk sunumunda; "Çok mutsuzum. İlhami Güler, Ömer Özsoy hocamız, amelin imandan bir cüz olmadığının tezahürü olarak, çirkef işler neticesinde katılamadılar. Kimin iman sahibi olup olmadığına karar veriyorsunuz. İslam’ın esnek yorumu olan Hanefilik, Pakistan ve Afganistan'da Taliban üretti. Bu gidişat iyi bir gidişat değil. Bu böyle giderse, bu şımarıklık pervasızlık böyle sürerse ya biz Afganistan, Pakistan olacağız, Müslümanlar birbirinin gırtlağını sıkacak, ya da ikinci bir 28 Şubat’a rahmet okutturarak, devlet eliyle ikinci bir sopa daha gelecek. İlahiyat da benim, Diyanet de benim, devlet de benim, din de benim diyen bu kitlelere artık bir dur denilmesi gerekiyor" cümlelerini kurdu.
Bu tartışma Türkiye’nin toplumsal çölleşmenin coğrafyasının nasıl genişlediğini gösteriyor. AKP’ye oy verenlerin de tepki gösterdiği gelişmeler, cemaatlerin hakimiyet mücadelesinin pervasızlığının Prof. Öztürk’ün dediği gibi, ikinci 28 Şubat tehdidi tartışmasını da güncel kılıyor. İttifaklara rağmen, tam bir özgüvenin oluştuğunu söylemek mümkün değil.
Devlet içi koalisyonun tarafları arasındaki zorunlu/zorlu ittifakın nerelerden yıpratılacağı ya da yıpratılmak isteneceği asli çekirdeğin geleneksel tepkisinin sınırlarının ne olacağı düşünülmesi gereken konular.
Sivil ve bağımsız olduğunu ifade eden bir vakfın baskılara karşı direnememesi de cemaatlerin gücünü göstermesi açısından kritik. Belediyeyi ise hiç saymıyorum. Velhasıl düşünenlerin düşmanlaştırıldığı iklim herkesi vuruyor.