Ragıp Duran
İnsan ve sokakta yani hayattadır haber
Annem bu aralar çok meşgul, ölüme hazırlanıyor
Düzenli olarak izlediğim 3 Amerikan, 1 İngiliz ve 2 Fransız gazetesinde, aslında uzun zamandır vardı, ama COVID-19 salgını döneminde daha da arttı, önem ve değer kazandı. Bir gazetecilik/haber türü olarak "Tanıklık"tan söz ediyorum. Röportaj değil, söyleşi değil, tanıklık.
Ölen sizin çocuğunuz olana kadar açıklanan resmi ölü sayısı size hep düşük gelir
Virüs nedeniyle bütün mesleklerin icrasında olduğu gibi gazetecilik de zorlaştı. Muhabirler, haber kaynağı ile yüz yüze temas edemiyor, sokağa çıkamıyor, çeşitli kısıtlamalar nedeniyle haber kaynağına ulaşamıyor. Bu engelleri telefon, Skype gibi araçlarla aşmaya çalışsak bile, canlı temasın yerini tam olarak tutmuyor bu teknolojik yardımcılar.
Elimize silah vermeden bizi cepheye sürdüler
Medya organlarının ayrıntılı bir içerik dökümünü yaptığımızda, ülkeden ülkeye değişir tabi ama, resmi makamların açıklamaları büyük yer tutar çoğu zaman. Başkan dedi ki, Bakan açıkladı, Vali bildirdi…türünden haberler.
Bunlar kuru, soğuk, ruhsuz açıklama ya da demeçler. Takım elbiseli, kravatlı, asık suratlı, sert sözler. Şunu yap, bunu yapma, şöyle başarı kazandık böyle zafer elde ettik…vs… Geriye kalan, haber diye yayınlanan yazılara baktığımızda, son yıllarda yüzde 50’den fazlasının Halkla İlişkiler şirketleri tarafından hazırlanan bildiriler olduğunu görüyoruz. Hele ekonomi sayfalarında.
Acil serviste hiç bu kadar yoğun ve gergin çalışmamıştık
Oysa ki haber, yani yurttaşların kendi yakın çevrelerinde, mahallede, kentlerinde, ülkelerinde ve dünyada ne olup bittiğini öğrenmek için kaleme alınan metinler. Haber, sokaktan, insandan yani hayattan uzaklaşıp koptukça anlamsızlaşıyor, işlevsizleşiyor, kısacası cazibesini kaybediyor ve okunmuyor.
Morgda yer kalmamıştı, babamın cenazesini koridorda torba içinde zor bulduk
Oysa ki, okur, gazetede, radyo ve TV’de, İnternet sitesinde az çok kendisini görmek/bulmak ister, kendisine benzeyen insanların ne durumda olduğunu, neler yaptığını merak eder. Bunun tarih, coğrafya ya da milliyet ırkla filan da doğrudan bağlantısı yok. Rojava’daki bir genç mesela, yaşıtı bir Basklının salgına karşı nasıl tedbir aldığını okursa haberde, memnun olur. Çünkü bilgilenmiştir. Hem de eşdeğeri bir insanın tecrübesinden yeni şeyler öğrenmiştir. Keza dünyanın herhangi bir kentindeki bir doktor ya da hemşire, 1918 İspanyol gribi döneminde o zamanki meslektaşlarının hastaları nasıl tedavi ettiğini anlatan bir haberi, söyleşiyi bugün ilgiyle okur.
Bize elinizi sürekli olarak sabunla yıkayın diyorlar, bizim evde su yok ki!
Tanıklıklar, resmi makamın açıklamaları ya da uzman görüşünden çok daha fazla hayatla iç içe. Muhabir, ulaştığı kaynağa, bazen sorular sorarak, muhatabının konuları açmasını teşvik eder bazen de sadece mikrofonu tutar, kaydeder.
Modern gazetecilik teori ve uygulamalarında, muhabir ve editörün rolünü, mümkün olduğu kadar aza indirmek önemli. Böylece öyküyü ve öykü kahramanını daha çok ön plana çıkarmak kolaylaşıyor. Çünkü muhabir de, editör de aslında, okur ile haber kaynağı arasında, taşıyıcılık işlevini yerine getirirken bir yandan da bir filtre, bir düzenleyici hatta müdahaleci bir unsur olabiliyor. Tanıklığın doğallığını korumak için muhabirin/editörün çok az müdahale etmesi lazım. Muhabirin mahareti kamerasını, mikrofonunu ne zaman, nasıl, nerede, kime çevireceği/uzatacağıyla ilgili. Editör de, önce muhabiri doğru kişiye/mekâna yönlendirecek sonra da hammadde olarak önüne gelen bilgileri, özünü/doğasını koruyarak, kolay okunabilecek bir haber formatına sokacak.
Ablam hemşire idi, üç hastanede test yaptıramadı, dördüncüye gitti ve morgdan çıktı
Tanıklık, anlatı aslında 60’lı 70’li yıllarda ABD’de gelişmeye başlayan New Journalism akımının bazı özelliklerini andırıyor, belki de yeni bir versiyonu. New Journalism, yazarın kendi izlenim ve yorumlarını da kattığı ayrıca haberin geleneksel uzunluğundan daha uzun olduğu bir tür. Tanıklıkta ıvır zıvıra yer yok, uzatma kimse okumaz, ayrıca okur, senin, Bay Gazeteci, izlenim ve yorumlarını merak etmiyor, olayın kahramanının başından geçenleri, anlattıklarını okumak/dinlemek istiyor. Kuşkusuz tanıklıklar, doğrulanmış haber ve geniş açılı uzman görüşlerinin bir tamamlayıcısı olarak konumlanmış durumda.
Hastaların bakışlarında panik vardı
Bu aralar sadece Türkiye’de değil bütün dünyada insan hayatı sıradan bir rakam derecesine düşürüldü. Oysa ki kayıp giden her can’ın ve taburcu olan her hastanın arkasında çoğu zaman olağanüstü öyküler var: Kimdi? Ne iş yapardı? Nasıl bir ortamda yetişmişti? Eşi-dostu ile ilişkileri nasıldı? Karısı/kocası, çocukları var mıydı? Virüsü nasıl kapmıştı? Önce evde sonra hastanede COVID-19’la nasıl mücadele etti? Taburcu olduğu gün neler yaptı? Daha onlarca soru.
Çocukla oynamaktan bıktım!
Bu tanıklıkların en önemli yanı, düz haber, resmi açıklamalardan en değerli farkı, çok zengin insani duygular içermesi. Kızgınlık, hayal kırıklığı, umut, sevinç, acı, çaresizlik…vs…Kimi zaman bazı kültürlere göre mahremiyete giren bilgiler de içerebiliyor bu tanıklılar. Ve her öykünün kahramanı, öyküsünü kendi üslubuyla anlatıyor. Yüz tanıklık yüz farklı tarz… Ve bu öykü, hem de kaliteli bir öykü, mesela bir Sait Faik öyküsü gibi okunuyor. Ustanın adliye röportajlarını içeren "Mahkeme Kapısı" kitabını her gazeteci mutlaka okumalı.
Tecrit nedir bilirim. 20 yıl hapis yattım.
Tanıklıkların resmi nitelikli haberlere oranla çok önemli bir farkı daha var: Bağımsız birey, kimi zaman abartsa ya da küçümsese de, sonuç olarak kendi başından geçenleri anlatıyor. Aktardıkları gerçeğe çok yakın. Resmi haberler ise iktidarın çıkarlarını, liderin prestijini ve daha bir çok çıkar boyutunu da kapsamak zorunda. Bu nedenle de gerçeği genelde yansıtmıyor.
Meslek büyüğümüz Varlık Özmenek, belki 10-15 yıl önce, tanıklıkların haber değerini çok güzel formüle etmişti: "Çocuklar, habercilikte artık bu meşhur 5N1K yetersiz kalıyor. Habere mutlaka 5D’yi katmak gerek!" Varlık abinin 5D dediği beş duyu.
PS: İki kral alıntı:
‘’Türkiye, virüsle mücadelede Sınıf Bağışıklığı metodunu uyguluyor’’ Özgür Özel
‘’Felsefe, bize kesinmiş gibi görünen olgu ve fikirlere kuşkuyla yaklaşmayı öğretir. Buna karşılık, propaganda ise, kuşkuyla bakmamız gereken olgu ve fikirleri kesinmiş gibi kabul etmeyi öğretir’’ Aldous Huxley