Baskın Oran
Instagram'daki bir vefat ilanı üzerine
İlan aynen şöyle:
Canım babam
HÜSEYİN TÜRKER’İ
Son bir kez sarılamadan kaybettim.
Sonsuza dek kalbimde yaşayacak.
İlanı yayınlayan Dilek Dündar, gazeteci Can Dündar’ın eşi.
Hatırlayacağımız gibi C. Dündar, 2014’te “MİT TIR’ları” adıyla ünlenen olayı, yani tıbbi ilaçların altına saklanmış biçimde Suriye’ye silah ve mühimmat taşınmasını Cumhuriyet’te manşetten yayınlamış, “devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askerî casusluk amacıyla temin etmek” ve “silahlı terör örgütüne yardım etmek”ten toplam 27,5 yıl hapse çarptırılmış, 3 ay yattıktan sonra tutuksuz yargılanırken Adliye önünde silahlı saldırıya da uğrayınca Almanya’ya gitmişti.
İlandan anlaşıldığı kadarıyla Dilek Dündar, Suriye’den kaçmış insanların ülkelerine dönme haberlerinin yayıldığı bir ortamda, Türkiye’ye dönüp babasının cenazesine katılamamış.
Bu konuya, Türkiye’deki basının yaklaşık %90’ının Suriye haberlerine (yani ülkedeki yaygın ortama) bir göz attıktan sonra geri dönelim.
***
Beşar Esad’ın, Türkiye dahil çok sayıda ülkece terörist ilan edilen ve El Kaide’den kaynaklanan El Nusra kökenli HTŞ örgütü tarafından düşürülmesi, CB Erdoğan rejimine yakın gazeteler tarafından büyük sevinçle karşılandı.
Hürriyet: “Şam düştü, Esad kaçtı”. “Ülkeyi 61 yıldır demir yumrukla yöneten rejimin son lideri Beşar Esad devrildi”. “Sevinç sokağa döktü”. “Rejim her şeyi bırakıp kaçmış”. “En etkili ülke Türkiye oldu”. CB Erdoğan: “Halep, Şam asıl sahiplerinin eline geçti.”
Sabah’ta Hilal Kaplan: “Türk bayrağı Halep kalesine çok yakıştı”.
Yeni Akit, “Baas artıkları ihanette birleşti! Halep'e Türk bayrağı dikilmesinden rahatsız oldular”. “Özgür Özel, “Türkiye sonu belli olmayan maceralardan uzak durmalıdır” diyerek, Esad’a sahip çıktı” (https://www.yeniakit.com.tr/haber/baas-artiklari-ihanette-birlesti-halepe-turk-bayragi-dikilmesinden-rahatsiz-oldular-1903171.html).
Türkiye: “Özgür Suriye ÖZÜNE dönüyor! Esad ve Şia zulmü sona eriyor”. “Emevi Camii'nde şükür secdesi. Aynı gazetede Cem Küçük: “Görüldüğü üzere kimseye dokunulmuyor. Her şey güzellikle hallediliyor”.
İhlas Haber Ajansı: “Halep’te rejim parasının yerini Türk Lirası aldı”.
Akşam: “76 yıl önce yine bir aralık ayında Türkiye'ye katılmayı talep eden Halepliler, şehrin sokaklarında ‘Bizi ancak Türk idaresi rahat yaşatır’ diyerek yürüyüş düzenlemiş ve kaleye Türk bayrağını asmıştı”.
Yine Akşam’da çıkan Hikmet Genç imzalı, “Emperyalistler ve enikleri yenildi!” başlıklı köşe yazısı herhalde bunların en tipik olanı:
“ABD'ye, onu destekleyen vahşi Batı'ya, Rusya'ya ve İran'ın eniklerine rağmen 14 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu Suriye. (…) PKK/YPG ve DEAŞ'lı teröristleri inlerine gömdük. Önemli bir kısmı bize sığınan Suriyelilerden oluşan Suriye Milli Ordusu'na destek verdik. Eğittik donattık (...) Ortadoğu'yu işgal eden, bölgeyi kan gölüne çeviren onca emperyalist güce ve onların eniklerine rağmen oyunu bozduk”.
Devam ediyor: “Oyun bozup oyun kuran bir ülkeyiz (…) Erdoğan bir taraftan da, ‘ne işimiz var Suriye'de?’ diyen içimizdeki emperyalist uşaklarıyla, Suriyeliler üzerinden ırkçı ve faşist söylemlerle kin ve nefret kusan ahlaksız tıynetsiz siyasetçilerle uğraşmak zorunda kaldı (…)
Şöyle bitiriyor: “Tabii içimizdeki ırkçı, Esed'çi, nusayrici, İrancı, Hizbullahçı, Amerikancı, Natocu, 'çağdaş laik' aydınlanmacısı, ‘ne işimiz var Suriye'de’ diyen kaşalotu ve onca zıkkımın peki ağlaşıyor. Çok mutsuzlar çok! Beter olun e mi?!”
Şu anda Türkiye’de ortam böyle.
***
RTÜK’teyken "ortaya koyduğu eylem ve söylemler" gerekçe gösterilerek üyeliği düşürülen ve Medya Ombudsmanı başlığıyla yazan Faruk Bildirici bu haberleri ve yazıları şöyle yorumluyor:
“Tam da iktidar ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, Halep kalesine Türk bayrağı asılmasını ‘Halep iliklerine kadar Türk ve Müslüman’dır’ diye savunmasına denk düşen bir gazetecilik”.
Prof. Yasemin G. İnceoğlu da benzer bir uyarı yapıyor:
“Bu tür ifadeler, çatışma sonrası toplumda derinleşebilecek mezhep temelli ayrışmalara zemin hazırlayabilir. Barış gazeteciliği ise zafer ya da yenilgi yerine, çatışmanın neden olduğu insani bedellere odaklanmalı ve taraflar arasında barışın nasıl inşa edileceğini tartışmalıdır”.
***
İnstagram’daki vefat ilanına dönersek:
Türkiye’ye dönüp babasının cenazesine katılamamış olan Dilek Dündar, 8 yıl önce tutuksuz yargılandığı sırada Almanya’ya giden eşinin yanına gitmek istediğinde havaalanında pasaportuna el konulmuş, o da 3 yıllık bir bekleyişin ardından pasaportu verilmeyince ülkeyi pasaportsuz terk etmişti.
Uzun uzadıya yazmaya gerek görmüyorum; gazetecilerin saldırı, ev baskını ve tutuklama ortamında yaşadığı ve kayyımlama olaylarının belediye başkanlarından Alevi muhtarlara ulaştığı bir Türkiye’de bu dönme korkusu anlaşılabilir nitelikte.
Muhtemelen, CB Erdoğan’ın “Öyle bırakmam onu, bedelini ödeyecek” diye söz ettiği iki kişiden birinin (diğeri, 7 yıldır yatan Osman Kavala) Can Dündar olmasının da katkısıyla.
***
Şimdi Dilek Dündar’ın annesi kaldı, 93 yaşında. Can Dündar’ın annesi ise daha genç, 83’ünde.
Belki Türkiye de bir gün özgürleşirse, bu anneler çocuklarını cenazelerinden önce görebilirler.