Murad Mıhçı
İstikrarın kaybolduğu bir ülkede 'anı yaşamak'
Tek istikrarlı devlet, tüm insanların yasa öncesinde eşit olduğu devlettir. Aristotele
Bu haftaki yazımı anı yaşamak üzerine yazmam gerektiğini düşünüyorum. Meteorun dahi çarpma ihtimali olan gezegenimizde her gün her şeyin bir anda değişebileceği bir ülkede anımızı nasıl yaşıyoruz üzerine bir şeyler yazmak istedim. Eminim bu yazımı okuyan herkesin kendi özelinden ekleyeceği çok ama çok değerli katkılar olacaktır.
29/01/2022 tarihinde Sn Sağlık bakanı FAHRETTİN KOCA Beyin attığı bir tweet beni bu yazıyı yazmaya sevk etti. Sayın Koca, 210 kişinin Covid belasından dolayı bu alemden göç ettiği bir günde ‘’Virüs eski gücünde değil. Artan sayılar sebebiyle endişelenmeye mahal yok. Büyüklerimizi ve kronik hastalıkları olanları koruyup, kişisel tedbirlere uyarak normal hayatımıza devam edeceğiz. Aşılarımızı ihmal etmeyelim. Kendi gücümüz Turkovac var.’’ yazarak bir paylaşım yaptı. Artan sayılar yüzünden endişe duymama tavsiyesi aslında memleketin tam da özeti. Sn Koca, 210 kişinin bu dünyayı terk etmiş olduğu günde endişe duymak insani bir tavırdır. Siz endişe duymuyorsanız bence ciddi olarak mesleki deformasyon yaşıyorsunuz demek içimden geçiyor. Fakat bunu bir şekilde diyemiyorum.
Atasözü paylaşımından ya da bilmem kaç yıl evvel yapılan bir şarkıdan büyük kıyamet çıkarılan sözde demokratik ortamda bir şeyleri yazarken de söylerken de çok dikkat etmek gerekiyor.
Sayın Koca’nın bu paylaşımından sonra yaşadığımız anların, aldığımız nefesin ve yaptığımız her şeyin tadını daha da fazla çıkarmamızın önemini fark etmemiz gerektiği sanırım ortak kararımız.
Ülkedeki ekonomik zorluklardan dolayı sağlık, eğitim ve sanat başta olmak üzere toplumu mutlu eden her şey artık çok daha zor ve imkânsız bir hale dönüştü. Bu koşullarda yakaladığımız anı yaşamaya çabalamak çok gerçekçi ve yapılacak en iyi şey.
Halihazırda konserveleşmiş gıdalardan bozulan sağlığın ve yaşamsal fonksiyonların, ekonomik koşulların daha da kötüye gitmesiyle bizleri ciddi etkiyeceği ortada. Ne kadar sağlıklı bir neslin gelecekte var olacağı sadece Covid türevi hastalıklarla ilgili olmayacak. Beslenmemizin ve aldığımız nefesin kalitesinin düştüğünü göz önünde bulundurunca durumun vahim olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.
Facebook gibi sosyal medya sitelerinde gün içinde konuştuğumuz konuyla ilgili reklamların karşımıza çıktığını sanırım hepimiz fark ediyoruz. Bir telefonda görüşmesinde Marmaris üzerine konuştum ve hemen akabinde önüme Marmaris’te erken rezervasyonla erken tatil imkanı diye reklam çıktı… Bu tarz planlamaları uygar ve istikrarlı ülkelerde yapmak çok anlaşılır bir durum. Şu anki konjektörde memleketimizde bu ne kadar mümkün? Ertesi günü bile planlamak çok zor.
Ülkede elektrik kesintisi ihtimali konuşuluyordu. Bu kesinti bazı çevrelerde klasik muhalif yapıların abarttığı bir durum olarak algılanmış olabilir. Benim de çalıştığım bir organize sanayide, 1 hafta içinde 2+1 gün olarak haftanın başında bilgilendirilmesi yapılan bir elektrik kesintisine gidildi. Düşünün üretim yapan bir firma için şimdilik 3 günlük aksaklığı. Özellikle bu ülke şartlarında... Anlaşmaya vardığınız, üretim sözü verdiğiniz ve resmi sözleşme yaptığınız müşterilere veremediğiniz ürünün bedeli dahi hesaplanamadan kesintiye gidildi. Belki de bu elektrik kesintileri sadece başlangıç. Daha sonrasında doğal gaz için de bu kesintilere devam edileceği söyleniyor.
Ya da yine yapımı çok tartışılan 3. Havaalanı. Kar yağışında orada trajik manzaralar izledik. Belki de yazıyı okuyan dostlardan bunu yaşayanlar vardır. Ben bir panel için gittiğim Ankara Esenboğa’da mahsur kaldım. Uzun bir süre bekledikten sonra İstanbul’a döndüm. Yine de şanslıydım, çok fazla mağduriyet yaşamadım. Uçuşların iptal edilmesi ayrı mesele. Esas 3. Havaalanı’nda çöken dam ne kadar konuşuldu? Bu çöken damı yapanlar kimlerdi ve çökmesinden ne kadar sorumlu? Tesadüfi olarak çöken damın altında olan bireyin durumu nedir? Hiç konuşulmadı bu bireyin durumu. Yetkililer ölen yok dedi ve konu kapandı. Ya ölseydi? Allah verdi, Allah aldı demeye getiren bir anlayışla üstü kapanacaktı. Tesadüfi bir yaşamın içindeyiz.
Buna karşın özellikle Ak Parti’nin son seçimlerde "İstikrar için AK PARTİ" vurgusu vardı. Yaşanan süreçler tam tersi bir hale vesile oldu. Gariptir ki şimdi de tüm bu sorunların çözümünün kendilerinde olacağı söylemi de tam bir siyasi algı çalışması ve bir paradoks…
Ekonomide dövizin ve faizin an be an değişimlerine gelelim. Gece yarısı bakanların teşekkür ederek istifa ettirilmesi ve sonrasında geçmişte görevden alınan kişilerin bakan yapılması tam anlamıyla günü kurtarma politikası. Benzer durumları dış siyasette de görebiliyoruz.
Siyasette ve ülke yönetiminde ‘’Anı Yaşayarak Değişim’’ asla toplumlara ve halklara huzur getirmedi, getirmez de. Birey olarak anı yaşamak belki de çoğumuzun ütopyası. Bunu yapanlara imreniriz. Ömrümüz kısa ve ne zaman başka bir boyuta göç edeceğimizi bilemediğimiz için bu tarz bir yaşam oldukça anlaşılabilir ve anlamlı. Fakat var olan coğrafyada bizden sonraki nesillerin de yaşayacağı bir planlamayı yapmak bizi yönetenlerin asli görevidir. Anı yaşamak bireylere özgüdür, devlete değil.
Yönetilmenin bir tapınma haline dönüştürüldüğü düzenin oluşması da kapitalizmin yan etkisidir. Kabul edelim ki her kesim şu anda memleketin idaresinden dolayı olumsuz etkileniyor. Buna rağmen iktidara direnen kesimin sayısının az olması sadece korkuyla açıklanamaz.
Özellikle Covid sürecinde toplumu oluşturan bireylerin birbirinden kopuk yaşaması, sorunların sadece kendi dünyasında var olduğunu zannetmesi tepkilerin sönmesine vesile oldu.
Arkanıza yaslanın ve düşünün. Son 2 senede yakınlarınızın çocuklarının ne kadar büyüdüğünü ya da dostlarınızla paylaşımlarınızın ne kadar azaldığını fark ettiniz mi? Geçmişte katıldığınız paneller, çalışmalar ya da bir sanat gösterimi sonrası dışarıya çıktığınız arkadaşlarınızla bir yerde oturarak ettiğiniz sohbetlerin değerini hiç düşündünüz mü? Yeni değişen düzende firmaların şubelerini ve ofislerini kapatmasıyla evinde çalışan kitlelerin ruh hali ciddi anlamda kaygı verici bir duruma getiriliyor.
Ortak yaşam alanlarının ekolojik olarak tükenmesinin yanı sıra asosyal bireyler olmanın bize dayatılması teknoloji aldatmacasıyla devam ediyor. Her ne kadar düzenin kölesi olmak istemesek de ne acıdır ki şu an kölesiyiz.
Tekrar yazıma vesile olan Sayın Bakan Koca’nın paylaşımına geliyorum. Yakın bir süre önce bir arkadaşımın babası anjiyo nedeniyle hastaneye yattı. O arkadaşımın babası hastanede aldığı Covid mikrobu yüzünden ne yazık ki bu dünyadan göç etti. O arkadaşımın babası her akşam açıklanan istatistiklerdeki bir rakam değildi. Bir rakamdan çok daha fazlasıydı. Endişe ediyorum, ediyoruz ve edeceğiz. Sayın Bakan, sen de biraz endişe et lütfen…
Yazımın sonunda özellikle 3. Havalimanı’nın yapımı sırasında sayısını ve adları dahi tam bilinmeyen ve aslında iş cinayetleri olarak kaybettiğimiz canları saygıyla anıyorum. Elbet buna vesile olanlar yargı karşısında hesap verecek!