Ragıp Zarakolu
İyi ki varsınız
Seyahat dönüşü posta kutusunda Doğan Özgüden’in iki ciltlik Sürgün Yazıları’nı bulmak benim için büyük armağan oldu. (Toplam 1177 sayfa, İnfo-Turk Yayınları, Brüksel 2019).
Doğan Özgüden’in daha önce çıkan Vatansız Gazeteci adlı 2 ciltlik anıları da Info-Turk yayınları tarafından yayınlanmıştı. (Türkiye baskısı Belge Yayınları 2010,2011)
İkinci cildin benim Kandıra’da hapis olduğum sırada çıkması benim için bir başka armağan olmuştu.
Sürgün Yazıları’nın sadece bir seçki olduğunu hatırlatalım. Toplu yazılar derlense kaç cilt olur bilemem.
Eğer 'direniş kelimesinin en yakıştığı çift kim?' diye sorarsanız, bunu Doğan ve İnci Özgüden diye yanıtlarım.
12 Mart cuntasına karşı başlattıkları direnişi bugüne değin bir gün sektirmediler.
Özgüdenler İnsanlık Vatandaşları Ödülü aldığında
Güdümlü sözde kurumların raporlarında 70’li, 80’li yılları devirmelerine karşın onları hedef seçmesi tesadüf değil.
Çünki onlar bir gün bile ilkelerinden taviz vermediler, "Yetmez, Hayır!" dediler. Sistemin olanaklarından bir gün bile yararlanmayıp, kurumlarını, yayınlarını alın terleri ve sabahın köründe daktilonun ve daha sonra bilgisayarın başına oturarak inşa ettiler.
Hem de hiçbir kariyerist beklentileri olmadan.
Kendi yaşamlarını, geleceği de kapsayacak bir biçimde organize ettiler.
ANT’ın muhteşem arşivinin ne olduğu meçhul. Ama her kayıp, yenisinin yaşanmaması için bir ders olabilir.
Herkes beni yayıncı bilir ama, gazeteciliğimin 1969 Aralığında başladığının kanıtıdır! Resmi emekliliğim ise Özgür Gündem’de. Sonunda TGC bile gazeteci olduğumu kabul etti.
Bunun için son on yıldır, arşivlerini, süreli yayınlarını, bültenlerini, kitaplarını, belgelerini gelecek kuşaklar için güvenilir kurumlara teslim ettiler. Hiçbir şeyi kendi kaderine terk etmediler.
Bunu sağlayan ise onlardaki direniş ruhunun pes etmemesi oldu. İnat iyidir ve gereklidir!
Sürgün yazılarının, ANT’ın son sayısındaki yazı ile başlaması ne kadar iyi olmuş. O son yazıyı hatırlıyorum. Sıkıyönetim ilen edilmişti Nisan ayında, yanılmıyorsam Osmanlı Matbaasında, sabahlandı. Son sayı çıktı, arka kapakta Enternasyonal Marşı.
12 Mart cuntasının suratına şamar gibi inen bir cevaptı bu. Ve ANT THKO’ya, Deniz’lere sahip çıkan tek yasal sol dergi oldu.
Doğan Abi ve İnci asla mülteci olmadılar, Avrupa’da direniş için çalışır, bir çok farklı çevrenin bir araya gelmesi için çaba harcarken.
12 Mart ve 12 Eylül cuntalarının cinayetlerini onlar belgelediler, dünya kamuoyuna açıkladılar. Turhan Feyizoğlu’nun Avrupa Parlamentosunda muhbirlik tapması boşuna değildi!
Onlar bir yanda da Yunanistan’daki Albaylar Cuntasına karşı da çaba harcıyorlardı, Mme. Fleming’lerle birlikte. İsveç’te Güneş ve Barbro Karabuda’lar ile.
Enternasyonalist tanımlaması en çok Özgüden çiftine yaraşır. Sadece Türkiye coğrafyası açısından değil. Güneş Atölyeleri önünde çekilen iki resmin kapak olarak kullanılması çok anlamlı olmuş.
Belçika Asuri Enstitüsü, Brüksel Kürt Enstitüsü, Belçika Demokrat Ermeniler Derneği, Brüksel Halkevi ve Güneş Atölyeleri yöneticileri onlara "İnsanlık Vatandaşları" ödülü verdiğinde çekilen resim 1. Cildin kapağına denk düşmüş. İkinci kapakta ise, Rakel Dink ve kardeşi Mihail’in Güneş Atölyelerini ziyareti sırasında çekilen resim kullanılmış.
Güneş Atölyelerinin alternatif eğitim modeli olarak ilerde incelemelere konu olacağına inanıyorum.
Orada 42 buçuk milletin mensubu ortak sıralarda birlikte eğitim gördü. Bir Ermeni ile bir Azeri yan yana oturabildi, arka sırada oturan Süryani ve Kürt ile sohbet edebildi. Ruanda soykırımında katledilen bir bakanın eşi orada önce öğrenci, sonra öğretmen olabildi.
Onlar sadece coğrafyamızın farklı renklerini ilk kez biraraya getirmeyi, ortak tavır belirlemelerini sağlamadılar, onları başka çilekeş halkların mensupları ile de buluşturdular.
Safarad Yahudilerinin İspanya’dan kovuluşun 500. yılını anan ender sol çevrelerden biriydiniz.
Basın Konseyin eski başkanı, Mesudiyeli hemşerim Oktay Ekşi sağ olsun, hakkını yememiş anılarında Doğan Özgüden’in "Çok iyi gazeteci idi, ama Devrimciliği tercih etti" demiş.
Hayır, Oktay Bey, onlar gazeteciliği asla terk etmediler. 80’inde sabahın köründe bilgisayar başına geçip taze haberleri takip edip, yorumladığının tanığıyım. Ona ancak gazeteci+devrimci diyebilirsiniz.
Ve kurdukları İnfo-Turk ajansı, süreli bülten yayını, kısa ya da kapsamlı raporları ile Türkiye’deki politik gelişmeler, insan hakları ve azınlık hakları konusunda uluslararası çapta en güvenilir kaynaklardan biri olmuştur. Belçika basını uyurken, Brüksel’de aynı gün Kürt, Ermeni ve Süryani kurumlarına yönelik yangına varan saldırıların faillerini deşifre etmiştir. İşte buna gazetecilik derim ben!
Siz ise, ne yazık ki, adaşımın deyimi ile "apoletli medya" olmayı tercih ettiniz ve gazeteciliğin ruhunu öldürdünüz. Troll medyanın temelini sizler attınız.
Doğan Özgüden TİP’in oluşumuna ilk omuz verenlerden biriydi. Ama TİP’in gençliğe yönelik yanlış politikalarını eleştirenlerdendiniz. Bu nedenle ilk tasfiye edilenler oldunuz, daha TİP 1965’de parlamentoya girmeyi başarmadan. Yine TİP’e desteğiniz çekmediniz, Aybar/Aren-Boran bölünmesine değin ve ikisine de destek vermediniz.
1969 yılında, yeni bir yaklaşım içine giren ANT’ın editoryal çıkarımını biz gençlere bırakacak kadar mütevazi idiniz ve güveniyordunuz.
Bunu daha önce 1968 yılında, Yeni Ufuklar editörü Vedat Günyol ile yaşamıştık Masis Kürkçigil ile. Vedat abiye, Yalçın Doğan editörlüğünde Fransa’da 68 üzerine bir sayı çıkardığı için "yahu bir de bizim 68’imiz var" diye söylenince, Türkiye’de 68 sayısının çıkarımını bize teslim edivermişti.
Hasılı Doğan Özgüden liderliğinde bir TİP’in çok daha farklı bir biçimde organiz olacağına, TİP ile gençliğin kopmayacağına, bir dönem MDD’nin egemen olmasının engellenebileceğine inananlardanım.
Doğan Abi ve İnci, iyi ki varsınız!