Kabil'e çökemeyenler bizim kilise ve mezarlara çöküyor

Ermeni'nin, Süryani'nin, Rum'un, Yahudi'nin dirisine saygısı yokken ölüsüne saygı beklenmez tabii bu devletten. İlk olarak sahipsiz mezarlar tahrip ediliyor.

• Diyarbakır protestan ve Katolik Ermeni kiliseleri Kültür bakanlığına devredildi (kirayla)

• Van Tuşba'daki Ermeni mezarlığı yerle bir edildi

• Mardin'de Süryani kadın Müslüman oldu (!)

• Malatya'daki Ermeni kilisesi müze olarak restore edildi ve bu haftasonu açılıyor

• Diyarbakır'da kilisenin taşlarını çalmaya giren hırsızın, üstüne düşen taş için açtığı tazminat davası devam ediyor

Nasıl haftanın gündemi oldukça neşeli değil mi?

Kabil'deki havalimanından apar topar kaçanlar belli ki dışarıda çökemedikleri malların hesabını içeride görmeye çalışıyorlar. 

Artık kimin malına çöküldüğü, 'malın Müslüman'a mı, yoksa Hristiyan'a mı' ait olduğu önemsiz. Sömürü en üst seviyeye gelmiş durumda.

Bunda toplumun da katılımcı rolü, isteyerek görmezden gelmeci tavrı da tabii ki önemli rol oynuyor.

Yoksa; Sur'daki katliamlara ‘dur’ deseler, Van'da define aramasalar, Malatya'da 'bu kilisedir bir el atalım kilise kalsın' deseler ya da Mardin'de her 2 ayda bir Süryani katletmeseler, emin olun bu memlekette ne iktidar ne de derin devlet el süremezdi.

Tabii bu aşamada 'tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?' gibi düşünebilir ve ikisinin de birbirini beslediğini söyleyebilirsiniz.

Haklısınız. 

Ancak soykırımlar toplumun büyük bir kesiminin 'sessizlik' ve 'istemeden onay' mekanizmasını işlettiği aşamalardan geçerek yapılıyor. 

Bu 'sessizlik' ve 'istemeden onay'ın da zemini hazırlanıyor. Çoğunlukla da ekonomik bir zemin bu.

'Hristiyanlar memleketi alıyor, yönetiyor, çok kazanıyor, adalarda modalarda oturuyor' diye başlamadı mı her şey?

Kimse 'Ekonomi neden kötü?' demedi.

Kimse 'E Hristiyanları bürokrasiye almazsak, askerliğe, memurluğa kabul etmezsek, ticaret yapacaklar, E ticaret yapınca da kazanacaklar' diye düşünmedi.

Memur olabilseydik, silah tutabilsek, Atatürk'ün kızı olmadan uçak kullanabilsek belki başka olurdu hayatımız şimdi.

Korsanlık üzerine, mala çöküp, savaşın tefeciliğine soyunan iktidar da başa sarılmış bir kaset gibi aynı yere döndü. 

Ama kaset zaten sarmıştı başa. O şimdi üstüne kayıt yapıp, eski kayıtları siliyor.

Soykırım aşamalarından biridir kültürel varlıkları yok etmek veya dönüştürmek.

Dirisine saygı yokken ölüsüne saygı beklenmez

Ermeni'nin, Süryani'nin, Rum'un, Yahudi'nin dirisine saygısı yokken ölüsüne saygı beklenmez tabii bu devletten. 

İlk olarak sahipsiz mezarlar tahrip ediliyor. Van Tuşba'daki sadece bir örnek. Türkiye'nin dört bir yanı tahrip edilmiş, üzerine okul, sinema veya MHP il binası yapılmış Ermeni mezarlığı dolu.

Hiç düşündünüz mü?

Ne kadar çok mezarlık haberi çıkıyor son dönemde. Ne kadar çok Ermeni varmış ki bu memlekete, bu kadar çok mezar var.

Tarihinde ne kadar çok Ermeni olduğunu gizlemenin bir yolu da mezarlarını yok etmektir. Zira bu şekilde eskiden ne kadar kalabalık olduğunu da unutacak / unutturulacaktır Ermenilere. E bizler unutursak zaten dünya da birkaç on yıl sonra unutacaktır.

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun gündeme getirdiği Ermeni mezarlığı da bu vakalar arasında sadece bir tanesi. Her ne kadar gündeme gelse de bu mezarlıklar hiçbir zaman yenilenmez. Korunmaz. 

Ben son 20 yılda Ermeni toplumunun kendi emeği olmadan onarılan ve korumaya alınan bir mezarlık görmedim. Yani devlet hiçbir zaman kendisi 'gel şunu koruyalım' demedi.

Devlet ancak: 'Gel bunu bize ver biz müze yapalım o zaman koruruz' der.

Van Ahtamar Adası'ndaki Surp Haç Kilisesi'nin restorasyon sürecinin öncesini yakından takip etmiş biri olarak, oranın nasıl müze olacağı ve nasıl izin verileceği konusunda atılan onca taklayı hatırlıyorum. '1' gün ( yazıyla bir) de verilmeyecekti ya, neyse.

EMANETE HIYANET VEYA ALDIĞIMIZI BULDUK

Diyarbakır'daki Protestan ve Katolik kiliselerinin durumu da böyle. Sur'daki yıkımdan ve katliamlardan sonra bu kiliseler sahipsiz kaldı. Ne sahipleri girebildi içeriye ne de rapor yazmak isteyenlere izin verildi.

Zaten 1983 yılından bu yana üzerinde tartışmaların yürüdüğü Protestan kilisesi de bu arada üzerine çökmeye meyilli gözüktü. 

Hırsızın, yağmacısının eline kaldı.

Belediyeye kayyum atanınca, kilise yönetimleri mecburen başvuru adresini kaymakamlık, bakanlık gibi bürokratik devlet kurumlarında aramak zorunda bırakıldı.

Ermeni Protestan Cemaati Ruhani lideri Krikor Ağabaloğlu: "1983 yılında şartlar uygun olmadığı, terörün yoğun olduğu dönemlerde, oranın yetkilileri devlete teslim etmişler orayı. Malımızı biz koruyamayacağız siz koruyun. Hata mı yapmışlar. Şimdi devlet de aldığını bulduk sayar hesapta. Madem bize verildi artık mal bizimdir diyor ve adeta bize veya başkasına kiraya vermek istiyor."

Krikor Ağabaloğlu

Diyarbakır'daki Ermeni Derneği Yönetim Kurulundan Arat Karagözyan da kilisede restorasyon çalışmaları yapıldığı sırada kilisenin bakanlığa tahsis edildiğini duyduklarını söylüyor: "2016 yılında yaşanan yıkım sonucu bu kültürel çeşitliliğin mihenk taşları kiliseler de maalesef nasibini aldı. Yüzyıllardır birlikte yaşayan herhangi bir dinsel, dilsel, etniksel ayrımcılığın olmadığı bu mozaikte, halen restorasyon çalışmaları devam eden Ermeni Protestan Kilisesi ve Ermeni Katolik Kiliselerinin 10 yıl süreyle Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis edilmesini şaşkınlıkla öğrendik." 

Hali hazırda restorasyonu devam eden 'binanın tapusu yok mu?' derseniz. 

Var. 

83 yılında bakılsın, korunsun diye başvurulan vakıflar genel müdürlüğü önce malı mülhak vakıflara geçiriyor,  sonra da el koyuyor. 

Yani emanete hıyanet. 

Ama takan mı var?

Yok.

Karagözyan: "Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi, kiliselerin asıl sahiplerini  gözardı ederek fütursuzca herhangi bir bildirim yapmadan; izin alınmadan sahipsiz yapılarmış gibi bir takım protokol şartları hazırlayarak üstelik takdir komisyonu kurarak anılan yerler için aylık 1.000 tl kullanım bedeli ile Diyarbakır İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nce 10 yıl süreyle kütüphane olarak kullanılmasına oy birliği ile karar kılmış. Bu komisyonda olan 12 üyenin 10'u bu karara imza atmış."

Peki bu karar hangi gerekçeyle ortaya çıkmış?

Halen giriş çıkışları halka yasak olan bölge 2023 yılına kadar kapalı. 

Karagözyan "Buna rağmen alelacele tahsis kararının çıkarılmasının altında yatan nedenleri merak ediyoruz" diyor.

Arat Karagözyan

'VAKIF BEDDUASI ALMAYIN’

Konuyla ilgili mülkün sahibi Ermeni Protestan Vakfı, İstanbul'daki Gedikpaşa'daki Ermeni Protestan Kilisesi Vakfı Başkanı Krikor Ağabaloğlu da şaşkınlığını gizlemiyor.

"Her insanın bir ibadet etme hakkı vardır. Orası bir cemaat malıdır. Ermeni Protestan cemaatinin malıdır. Ben daha önce de bu yerin bize verilmesi talebinde bulundum. Daha önce de Kaymakamlığa verilmişti ve halıcılık kursu olarak faaliyet gösteriyordu." diyor.

Ermeni Protestan Kilisesi mülklerinin iadesi ile ilgili yasal yollara başvuracak. Her yasal yolun iktidarın elinde olduğu bir dönemde adaletin nasıl tecelli edeceğini hep beraber göreceğiz. O 'adalet' tecelli edene kadar belli ki Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün kapısından girişte yazılan Vakıflar Bedduası'ndan bayaa toplanacak bu iktidarın boynuna.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu hafta "Hayırlı Cumalar" mesajını yine el konulan Kars Merkez'deki 12 Havariler kilisesi fotoğrafı ile (Şimdi Kümbet camii) veriyor olması zaten bu çökme ve vakıf bedduası mevzuuna bakışa, yeterince açıklık getiriyor.

"Yapılacak en ahlaki şey bu gibi kararlardan vaz geçimeli ve cemaate geri verilmelidir. Orası Cemaatin malıdır. Vakıf malıdır. Vakıflar genel Müdürlüğünün kapılarının içeri girerken görüyorsunuz ki vakıf duası var. vakıf bedduası var. Beddua almayan. Dua alın ve vakıfın malını sahiplerine verin ki onlar da orada kendi rablerine iman etsin, dini vecibelerini yerine getirsinler. Kararı kınıyoruz. İtirazını yapacağız ve elimizden hukuki mücadeleyi sürdüreceğiz."

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aris Nalcı Arşivi