Mehveş Evin
Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!*
Üç gündür, onlarca meslektaşımla birlikte Cumhuriyet davasını izliyoruz. Dün, arkadaşımız Ahmet Şık'ın savunması, zirveydi; 'Cumhuriyetçiler davası', basın ve hukuk tarihine şanlı harflerle girdi.
Bu davada dinlediğimiz her savunma, tanık olduğumuz her heyet sorgulaması tek bir gerçeğe işaret ediyor:
Gazeteciliği yargılıyorlar. Basın yasasını, en azından kaba hatlarıyla bilmesi gereken mahkeme, basın ve ifade özgürlüğünden bihabermişcesine sorular soruyor. Ne yapsınlar? Dosyada, hepsi çürütülen 'bylock kullanıcılarıyla iletişim' suçlamasından başka ortaya 'delil' diye konan saçmalıklar, gazeteciliğe dair! Haber, yargılık bir durum varsa, ancak basın kanununa göre yargılanabilir, 'terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım' gibi zırvalarla değil!
Bu ülkede gazetecilerin, gazetecilik yaptıkları için yargılandığını, tutuklandığını, kötü muameleye maruz bırakıldığını biliyoruz. Ne de olsa durup dururken dünyanın bir numaralı gazeteci hapishanesi olunmadı.
Ama Cumhuriyet davası, daha fazlasını, faşizmi ifşa ediyor: Haberin nasıl yazıldığından tutun, fotoğraf seçimine... Bir gazeteciyi, kimin işe aldığından yönetimin yazıişlerine telkin verip vermediğine... Atılan başlıktan tutun manşet seçimine... Gazeteciliğin 'namusu' sayılan her şeyi, ama her şeyi 'suç', halkın haber alma hakkınıysa hiçe sayan bir zihniyet karşımızda yükseliyor.
YAZININ ANCAK TALİMATLA YAZILDIĞINI ZANNEDİYORLAR
Cumhuriyet davasında meslektaşlarımıza, gazeteyi yöneten vakıf üyelerine sorulan sorular, aslında gücü elinde tutanların gazeteden, gazetecilikten ne anladıklarını, neye çevirmek istediklerini de ortaya koyuyor:
Onlara göre bir yazı, bir haber, bir fotoğraf ancak siyasi bir amaç uğruna, en tepeden gelen talimatlarla yayınlanabilir. Ya da gazeteciliği böyle göstermek işlerine geliyor.
Yöneticilerin ya da bir takım güçlerin emriyle, sansürle, baskıyla, propaganda yayıncılığı yapılmasına alışanlar, Cumhuriyet gibi bağımsız, ilkeli bir gazetenin var olabileceğine inanamıyor...
Zaten hakikati, bağımsızlığı, meslek ilkelerini, demokratik değerleri savunan bir gazetenin var olması işlerine gelmiyor.
Bir telefonla patron ağlatan, bir fotoğraf veya haberi beğenmediği için gazeteci fırçalayan, hapse attıran bir sultanın hükmünde yaşayanlardan, bunları artık 'norm' sayanlardan ne beklenebilir ki?
Ahmet Şık, savunmasında basın, ifade ve yargı bağımsızlığı dersi verdi. Tamamını okumadıysanız mutlaka okuyun, buraya sadece bir bölümünü aktarayım:
'Cumhuriyet gazetesinde aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor. Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün yalanlarını gerçekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip kötülüğün yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt propagandası yapıyor.'
TAHLİYE OLURLAR MI?
Cumhuriyet davasında bugün-yarın bir kararın çıkması bekleniyor. Herkesin merak ettiği, tahliye olurlar mı sorusuna cevabım: Zaten hiç tutuklanmamaları, gülünç denecek suçlamalara muhattap olmamaları gerekirdi.
Eğer mahkeme heyetinde bir nebze tarafsızlık, bağımsızlık varsa... Eğer Türkiye'de bir damla adalet kaldıysa hepsi tahliye edilir. Ama yoksa, en çok birkaç tahliye kararı verilip tutukluluğun devamına karar verilir. Ancak bu davada tek bir tutuklunun bile bırakılması, Ahmet'in savunmasında söylediği, savunduğu her şeyi dünyaya kanıtlar:
'Bizlere yönelik bu operasyon; düşünce ve ifade hürriyetini, basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka birşey değildir. Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun linççileri olma görevini üstlenmiştir.'
Ama:
'Ne ben, ne de dostları olmaktan gurur duyduğum Dışarıdaki Gazeteciler, her kim olursanız olun hiçbirinizden korkmuyoruz. Çünkü zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu biliyoruz.
Ve zorbalar bilsin ki hiçbir zalimlik, tarihin akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.'*
NOT: Eğer Cumhuriyet'e, bu şanlı duruşa ve gerçek gazeteciliğe sahip çıkmak istiyorsanız, lütfen bulşit gazetelerden vazgeçin. Her gün bir gazete alın. İyilik yapmak için değil, sahip çıkmak, gerçek bir okur-yazar olmak ve evet, hürriyet için.