Eser Karakaş
Kamu borçlarında bir sorun var mı?
Hem var, hem yok.
İsterseniz bardağın dolu tarafından başlayalım.
Kamu iç borç stoku tanım olarak aylık bütçe açıklarının birikimli hali; aylık bütçe açıkları çok önemli değiller, hatta dönem dönem aylık fazlalar veriliyor, bu açıdan bakarsanız kamu borç stoku kaynaklı bir kriz çok kısa vadede görülmüyor diyebilirsiniz.
Ancak, kanımca, bardağın boş tarafı dolu tarafından daha hacimlice.
TÜSİAD, Koç Üniversitesi ve EAF (Ekonomik Araştırma Forumu) beraber çok önemli bir çalışma yapıyorlar (Merkezi Yönetim Bütçesi İzleme Raporu), Raporu Sayın Ferhat Emil yazıyor.
Bir gazete yazısında detaylara giremeyeceğim ama Raporda özellikle dönemlerarası kaydırmalar yaparak harcamaların belirli dönemlerde düşük gösterilebileceğine yönelik saptamalar da var, önümüzdeki dönem durum daha netleşir.
Ama, kamu iç borçlarına yönelik başka ve daha da önemli bir tehlike kapıda.
Devlet borçlanma kağıtlarının TL faizleri yüzde yirmiyi geçti; önümüzdeki günlerde nasıl evrileceği de tam belli değil.
TÜFE ise (tüketici fiyatları enflasyonu) yüzde 15’i aşma eğiliminde.
Bu tablodan, çok kaba bir hesaplama ile, yüzde beşi biraz aşan bir reel faiz çıkıyor.
Büyüme oranı ise, frene mutlaka basılacağını da düşünürsek, yüzde dört ya da biraz altında gerçekleşebilir 2018 senesinde.
İktisatçılar bilir ki, reel faiz büyüme oranını aşıyor ise, bu sevimsiz durumun bir dizi sonucu olur ama en önemlilerinden biri de kamu iç borç stokunun artmaya başlamasıdır.
Önümüzdeki dönemde de reel faizlerin büyüme oranının bir süre üzerinde seyredeceğine yönelik tahminler güçlü.
Reel faiz-büyüme oranı açığı şimdilik çok muazzam görünmüyor ama iktisat politikası tercihlerinde yanlışlıklar yaşanır ve özellikle de hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarıyla işletilmeye başlamasında bariz gecikmeler, anlamsız tercihler devreye girerse zaten bıçak sırtında yürüyen ekonominin başına neler geleceğini kestirmek için kehanete gerek yok.
Yüzde yirmiyi aşan kamu iç borçlanma kağıtları nominal faizi pimi çekilmiş bir bomba gibi ekonominin ortasında duruyor.
Bu çok yüksek nominal ve reel faiz Türkiye’nin hem iç hem dış imaj ve performansının, sadece iktisadi de değil, siyasal, hukuki performansının da bir göstergesi.
Önemli sonuçlar doğurabilecek krizlerle mücadele etmenin, önlemenin yöntemleri çok belli.
Başta hukuk olmak üzere bu önlemler ısrarla alınmıyorlar ise her şeye hazırlıklı olalım.
13 Temmuz günü Sermaye Piyasası çok büyük bir skandala imza attı ve dünyanın hiçbir ülkesinde olamayacak bir karar aldı.
Basına da yansıyan tepkilerin bir sonucu olarak muhtemelen bu skandal karar geri alındı.
Geri alındı ama bu arada hem biz hem Borsaya yatırım yapan yabancı yatırımcı burada neler olabileceğini gördü maalesef.
31 Ağustos’a kadar inside trading’i yani iç bilgi sahiplerinin işlem yapabilmesini anlayamadığım bir nedenden serbest bırakırsa Sermaye Piyasası Kurulu, Borsadan para çıkışlarına neden şaşıyoruz, ben de bunu anlamakta çok zorlanıyorum.
Sermaye Piyasası Kurulu yaptığı işin doğru olduğunu düşünüyor ise neden geri aldı?
Yanlış ise neden yaptı?
Sermaye Piyasaları çocuk oyuncağı değildir, bunu kimse unutmasın.
Sermaye Piyasası Kurulunun bu kararı ve kararı geri alışı Türkiye ekonomisinin geleceğine ışık tutuyor maalesef.
Hukuk diye ısrarla yazıyorsak Sermaye Piyasası Kurulu nedenini ortaya koydu doğrusu.