Kamu çalışanlarının keyfi ihracı, kapkaranlık bir Türkiye demek

İhraç ve baskıların sadece hedef alınan kamu çalışanları ve ailelerinin hayatlarını değil, bütün bir toplumu derinden sarsacak sonuçlar doğuracak olması.

Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’de 100 binden fazla kamu çalışanının keyfi olarak ihraç edildiğini belgeleyen bir rapor yayınladı. "Gelecek Karanlık: Türkiye'de ihraç edilen kamu çalışanlarına yönelik sonu gelmeyen baskılar" başlıklı rapor, aralarında doktorlar, polis memurları, öğretmenler, akademisyenler ve askerlerin de bulunduğu on binlerce kişinin "terörist" olarak yaftalanarak kamu görevinden ihraç edilmesiyle, hayatlarını sürdürmekte büyük zorluklar yaşadığını ortaya koyuyor.

Raporda altı çizilen önemli bir husus, ihraç ve baskıların sadece hedef alınan kamu çalışanları ve ailelerinin hayatlarını değil, bütün bir toplumu derinden sarsacak sonuçlar doğuracak olması.

Akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’nın ihraçlarını protesto etmek için başlattıkları açlık grevi 75. gününe girerken yayınlanan Af Örgütü raporu, yaşanan haksız ve hukuksuz uygulamaları mercek altına alıyor.

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü İdil Eser, açıklamasında "İnsanlara ‘ya muhalif kimliğini bırak, geçmişini inkâr et ve sus... Ya da görevinden ol, işsiz güçsüz hayatını sürdürmeye çalış’ seçenekleri sunuluyor ki buna da seçim denemez. Ayrıca her insanın temel hakkı olan eğitim ve sağlık gibi hizmetlerde nitelikli personelin topyekûn ihraç edilmesi ciddi bir deneyim kaybına da yol açıyor. Bunun uzun vadede Türkiye’nin gelişimi üzerinde de etkisi olacağı aşikâr" dedi.

İHRAÇ EDİLMENİN AÇIK DELİLİ YOK

Af Örgütü bu raporu hazırlarken ihraç edilenlerin ve sivil toplum temsilcilerinin yanı sıra devlet yetkilileriyle de görüşmüş. Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’da toplam 61 kişiyle yapılan görüşmeler temelinde hazırlanan rapor, okuyana ‘hakikaten gelecek karanlık’ dedirtiyor.

Her şeyden önce ihraç edilenler, neden ihraç edildiklerini halen bilmiyor. Bilindiği gibi 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, 22 Temmuz itibariyle yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname’lerle (KHK) ‘milli güvenliğe tehdit oluşturan veya Fethullah Gülen Terör Örgütü’ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı’ olduğu değerlendirilen kamu personeline görevden çıkarma yetkisi verildi.

Fakat şimdiye kadar çıkarılan toplam 9 KHK’da hep muğlak ifadeler kullanıldı ve bireysel kanıtlara yer verilmedi. Af Örgütü’nün görüştüğü kişilerin hiçbiri, genel iddialar dışında ihraç sebeplerini öğrenemediğini aktardı.

Açık delillerin olmaması, ihraçların meşruiyetini ciddi biçimde gölgeliyor. İhraç gerekçeleri arasında kamu çalışanının iktidar partisine muhalefet ettiği düşünülmesi, sendikacılık faaliyetleri, hatta ‘yerelde intikam alma isteği’ yer alıyor... Hak bu mu, hukuk bu mu?

‘BİRİ SENİ SİLMEK İSTİYORSA GÜLENCİ DİYOR’

İşin trajikomik yanı, rapor için görüşülen Adalet Bakanlığı yetkililerinin ‘terör örgütüyle bağlantı’yı, suç teşkil eden bir fiil olmasa da "töhmet altında bırakan hareket"lere dayanarak gerçekleştiğini söylemeleri.

Mesela, Ekim 2015 sonrası Gülen’e bağlı medya kanallarının Digitürk’ten atılması üzerine yapılan çağrılar üzerine abonelikten ayrılmak... Veya Bank Asya’ya para yatırmak! Evet, Adalet Bakanlığı yetkilileri, Af Örgütü’ne başka bir gerekçe sunamamış. Sağlık Bakanlığı ise neden 6 binden fazla çalışanın ihraç edildiğine dair açıklama yapmamış.

Düşünün; ihraç edilmenin açık gerekçesi olarak sayılmasa da greve katılmak, sendikalı olmak ve barış imzacısı olmak da ihraç edilmeye neden olabiliyor. Görüşmecilerin bazıları, Gezi isyanına katılmak, hükümete muhalif görüşlerini dile getirmek, Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturulmak gibi gerekçeler nedeniyle ihraç edildiklerini tahmin ediyor.

Haliyle raporda, ihraçlarda gücün kötüye kullanımı ve ayrımcılığın yaygın olduğuna işaret ediliyor. İhraç edilen bir yerel hükümet yetkilisinin rapora yansıyan şu ifadeleri, meseleyi özetliyor: "Eğer birileri sizi kurumdan silmek istiyorsa, adınızı Gülenci olarak vermeleri yeterli." Yani muhbirlik müessesesi tıkır tıkır işliyor, hakikaten suç teşkil eden eylemlerde bulunanların tespiti ise bu şekilde imkansız.

İHRAÇ EDİLENLERİN HAYATI NASIL TARUMAR OLDU

Uluslararası Af Örgütü Türkiye Araştırmacısı Andrew Gardner’ın ifadesiyle, "Türkiye’de darbe girişimi sonrası uygulanan baskının yol açtığı sarsıntılar, sadece işlerini kaybetmekle kalmayan, aynı zamanda mesleki ve aile hayatları da paramparça olan on binlerce kişinin hayatını tahrip etmeyi sürdürüyor. ‘Terörist’ olarak yaftalanan ve geçim kaynakları ellerinden alınan pek çok kişi kariyerlerini devam ettiremezken, alternatif çalışma imkânları da engellenmiş durumda."

İhraç edilenler dava açsa da mahkemeler süregelen OHAL nedeniyle isteksiz davranıyor. Bu kişilerin emeklilik haklarının ne olacağı ise meçhul.

Sosyal sigorta dahil olmak üzere her türlü destekten yoksun kalan ihraç kamu çalışanları, şimdilik aile-arkadaş desteği, sendikaların az da olsa dayanışma katkıları veya birikimlerini kullanarak ayakta kalıyor. Zira ihraç edilmiş olmak, her türlü kamu hizmetinden men edilmekten öte, özel sektörde iş bulmayı imkansız hale getiriyor. İhraç edilenler, korkudan eş dostun yanında da çalışamıyor; öyle ya onların da başına ‘bela’ getirebilirler...

Bazılarıysa temizlikçilik gibi düşük gelirli işler yapmak zorunda kalıyor. Daha geçen hafta KHK ile ihraç edilen Bünyamin Aydoğan adlı öğretmen, Afşin’de çalıştığı inşaatta iş cinayetine kurban gitti.

İhraç edilen kamu çalışanlarının hayatı sadece yurtiçinde bitirilmiyor; yurt dışında çalışabilme olanakları da engelleniyor, çünkü pasaportları iptal. Kiminin yurtiçinde de seyahat özgürlüğü de ihraç nedeniyle kısıtlanıyor.

Dahası, bu ihraçlar kamuoyuna açık bir biçimde gerçekleştiği için büyük zorluklar yaşanıyor. Önceden toplum tarafından ‘kahraman’ olarak görülen asker bugün ‘hain’ diye damgalanıyor. İhraç edilenlerin çocukları, okulda da sataşmalara maruz kalıyor.

OHAL KOMİSYONU ÇALIŞMAYA BAŞLASA DA SÜREÇ ÇOK UZUN

100 binden fazla ihraca karşılık 1300 kişi görevlerine iade edildi, ancak hangi kıstasa göre bu kararın alındığı da belli değil.

Üstelik kamu çalışanlarının ihraç kararına itiraz etmek için başvurabilecekleri etkili bir hukuk yolu yok. İdare mahkemeleri davaları sonuçlandırmazken valiliklere yapılan itirazların kısmen değerlendirildiği anlaşılıyor. Raporda, işe iade kararlarının tanıdık siyasiler aracılığıyla, lobi yaparak alındığı ihtimali de yer alıyor.

İdil Eser, "OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu hemen çalışmaya başlasa, hatta komisyona destek olacak bir sekretarya kurulsa bile süreç, basit bir matematiksel hesapla, ihraç edilenler neredeyse emekli olana kadar sonuçlanacak gibi görünmüyor. Bu tasfiyeler muhalif sesleri kamudan uzaklaştırmakla kalmıyor, bu kişilerin mesleki kariyerlerini de katlediyor" diyor.

Etkili bir hukuk mekanizmasının derhal işletilmesi çok önemli. Eser’in ifadesiyle "Yetkililerin ihraç edilenlerin hızlı ve etkili bir hukuk mekanizmasına erişim hakkını tanımamaları durumunda, toplumun adalet ve hukuka olan inançları daha da zayıflayacaktır. İfade özgürlüğünün olmadığı bir ortamda ne ekonomik, ne insani gelişim sağlanabilir, bütün vatandaşların daha iyi bir hayat sürme hayalleri de berhava olur."

Andrew Gardner, "100 bin kişinin çalışma hakkına erişimini engellemek, insanların mesleki yaşantısı açısından kitlesel çapta bir kıyım uygulamak anlamını taşıyor" diyor ve şöyle ekliyor:"Bunun da siyasi muhaliflere veya siyasi muhalif olarak algılanan kişilere yönelik daha geniş kapsamlı bir siyasi tasfiyenin parçası olduğu açık"...

Not: Perşembe akşamı Artı Kritik’te Af Örgütü raporunun ayrıntılarını konuşacağız. Ancak bu satırlar yazılırken Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın evleri basılarak gözaltına alınmıştı. İşlerine iade edilmek ve ihraçların hukuksuzluğuna dikkat çekmek için açlık grevi yapan Gülmen ve Özakça’nın gözaltına alınması kabul edilemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehveş Evin Arşivi