Pelin Cengiz
Kanal İstanbul ahlaken de yanlış bir projedir
Muktedirin sahip olduğu gücü kaybetmemek için yapmaktan ve söylemekten kaçınmayacağı pek birşey kalmadı. Gerçeklik algısıyla nasıl oynandığına, kitlelerin nasıl kandırılmak istendiğine dair önemli bir örnekten bahsedelim.
Kanal İstanbul projesinin gerek İstanbul gerekse yakın coğrafyasında yaratacağı ekolojik tahribatları farklı boyutlarıyla zaman zaman ele aldık.
Ancak, projenin çok daha farklı, hem bilimsel çalışmalarda çok az değinilen hem de az bilinen sosyal boyutuna da değinmek gerekiyor.
Çünkü, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, büyük bir aymazlıkla "Kanal İstanbul projesinin sadece bir kişinin değil 81 milyonun, dünyadaki mazlumların ve mağdurların projesi olduğunu" söyledi.
Ağızdan çıkanı kulaklar duymayınca, üzerine "Bakan Bey hayırdır siz ne diyorsunuz" diyen de çıkmayınca söz söylendiği yerde kalıyor, kitleler seçim sürecinde ahlaksızca etki altında bırakılmaya çalışılıyor.
Malum, ilk olarak 27 Nisan 2011 tarihinde duyurulan ve ondan sonra seçim meydanlarında "çılgın proje" olarak lanse edilen Kanal İstanbul'un güzergahı bu yılın başında yine Bakan Aslan tarafından açıklandı.
Açıklanan bu güzergahla birlikte Kanal İstanbul, Marmara Denizi'ne Küçük Çekmece Gölü'nden açılacak. Sazlıdere Baraj havzası boyunca devam ederek Sazlıbosna Köyü'nü geçecek, sonra Dursunköy'ün doğusuna ulaşıp Baklalı Köyü'nü geçerek Terkos Gölü'nün doğusunda Karadeniz'le birleşecek.
Yani, Avcılar, Küçük Çekmece, Başakşehir, Arnavutköy ilçelerini kesen 45 kilometre uzunluğunda yapay bir boğaz yapılmak isteniyor.
Kanalın, 7 kilometresi Küçük Çekmece, 3,1 kilometresi Avcılar, 6,5 kilometresi Başakşehir ve 28,6 kilometresi de Arnavutköy ilçeleri sınırları içinde. Bu 45 kilometrelik güzergahta İstanbul'un çeperlerinde kalan son verimli tarım arazilerinin, ormanların, dünyada örneği nadir kalmış coğrafi varlıklardan Küçük Çekmece lagün ve kumul alanlarının, İstanbul'un içme suyu ihtiyacının bir kısmını karşılayan Sazlıdere Barajı'nın, havza alanlarının bulunduğunu bir kez daha hatırlatalım...
Şimdi gelelim, dünyanın bu projeden faydalanacak mağdurlarına ve mazlumlarına...
Türkiye'yi geçtik, sınır aşan şekilde dünyadaki hangi mazlumların, hangi mağdurların projesiymiş bu? Anlatın da bilelim. Bu çapta, bu büyüklükte, böyle bir tahribat alanına sahip bir proje olsa olsa yeni yeni mağdur ve mazlumlar yaratır, bunu görmemek için ya muktedir sınıfındasınızdır ya da yandaş sınıfında...
Kanal İstanbul'un ÇED başvuru dosyasına göre, projeden etkileneceği belirtilen toplam nüfus 823 bin 834 kişi. Bunların çok büyük bir bölümü Küçük Çekmece ilçesinde Altınşehir ve Şahintepe mahalleleri...
Ayrıca bu güzergahın, Baklalı, Tayakadın ve Terkos arasında kalan arazilerde yerleşim merkezi olmasa da dağınık halde bulunan bazı haneler ve yazlıklardan da geçmesi bu yerleşimlere doğrudan ve kalıcı etki gösterecek.
Geçen martta yapılan halkın katılımı toplantısında, projenin İstanbul'daki dört ilçe sınırları içinde, 37 mahallede bulunan 273 bin hanedeki 996 bin kişiyi ilgilendirdiği ifade edildi.
Yani, ortalama 1 milyon civarında kişi Kanal İstanbul projesinden etkilenecek... Burada tarımla, ormancılıkla uğraşan nüfus hem yerinden edilecek hem de geçim kaynakları ellerinden alınacak.
İstanbul'un kuzeyindeki bu bölge, yoksul emekçilerin ve yerinden yurdundan edilerek İstanbul'a göç etmiş Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerler...
Projenin amacı İstanbul Boğazı'ndaki riskli geçişleri azaltmak için yeni bir su yolu yaratmak filan değildir, geçiniz...
Bu proje kentin böyle bir genişlemeye ihtiyacı olduğu algısıyla yeni bir kent merkezi oluşturularak, buradaki araziler gasp ve işgal edilerek, yeni yerinden edilmelerin yolunu açmaktır.
Bu şekilde İstanbul'un toprağının değişim değerinin kısa zamanda katlanması sağlandı, şimdi sırada İslam tandanslı, muhafazakar üst gelir grubuna hitap eden, lüks ve büyük ölçekli projeler inşa edilerek, kentin bu kısmını soylulaştırma operasyonu var.
Türkiye Veri İşleme Merkezi TUVIMER, yaptığı bir çalışmada, Kanal İstanbul bölgesinde yedi kez el değiştiren tapuların olduğunu tespit etmiş.
Metrekare fiyatları, 1550 TL ile 4750 TL arasında değişiyor. Arsa fiyatlarının ise metrekaresi 300 TL'den başlıyor, Gümüşpala gibi mahallelerde 7200 TL'ye kadar çıkıyor.
Geçen ay Türkiye'de 3.5 yıllık konut stoğu biriktiği, bunun da 2 milyon 130 bin civarında konuta tekabül ettiği açıklandı. Hükümet, gayrimenkul sektörü, bankaları da işin içine katarak bu konutları eritme seferberliği başlattı.
Ama bakıyoruz, Türk Hava Yolları (THY) ve Emlak Konut GYO, daha dün İstanbul Yeni Havalimanı yakınında "yeni bir yaşam alanı kurmak" üzere el sıkışıyor.
Projenin yeri tam neresi?
Şöyle tanımlanmış: THY ile Emlak Konut GYO, 29 Ekim'de açılacak İstanbul Yeni Havalimanı'na 5 dakika mesafesindeki 350 hektar alanda, çoğu konut olmak üzere yeni bir şehrin temellerini atmak üzere anlaşma imzaladı. Proje, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul Yeni Havalimanı ve Kanal İstanbul gibi projelerin hayata geçirildiği Arnavutköy bölgesinde kurulacak.
Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Kanal İstanbul triosunun ulaşım projeleri olmadığı, kentin kuzeyinde yeni bir kent inşa edilmek istendiği defalarca yazıldı, çizildi, bu konuda endişe gösterenlere söylenmedik laf kalmadı. Gelinen noktada, durum ortada...
İşin acı tarafı, alınan kararlarda, devasa gayrimenkul spekülasyonunda burada yaşayanların hiçbir söz sahibi olmaması, fikirlerinin sorulmaması, genel anlamda ise kent hakkında verilen kararların hiçbirinin bu kentte yaşayanların ihtiyaçlarını çözmeye yönelik olmaması...
Bu haliyle bir kez daha görüyoruz ki, kanal hem siyasetçilerin hem gayrimenkul sektörünün at oynattığı bir spekülasyon alanından başka birşey değil. Kanal İstanbul projesi, ekonomik ve sosyal olarak ne kadar yanlışsa, ahlaki açıdan da bir o kadar yanlıştır, sorunludur, gündemden tamamen düşmeli, iptal edilmelidir...