Karanlığın en koyu olduğu anda aydınlık için hazır mıyız?

Halkların, inançların ve sınıfların gücüne ihtiyaç var. Zaman varken emek odaklı sömürünün arttığı bu süreçte, masaların dışında, yerellerde yan yana gelmenin koşullarını oluşturalım. Çok geç olmadan.

‘’Sahip olduğumuz görece özgürlük kamuoyuna bağlıdır. Hukuk korunma sağlamaz. Hükümetler yasaları yapar, fakat bunların hayata geçirilip geçirilmediği ve polisin nasıl davrandığı ülkenin genel nabzına bağlıdır. Eğer geniş insan kitleleri ifade özgürlüğüne ilgi gösterirse, ifade özgürlüğü, her ne kadar yasalar onu yasaklasa da olacaktır; eğer kamuoyu rehavet içindeyse, sakıncalı bulunan azınlıklara, onları koruyan yasalar olsa dahi zulmedilecektir’’

George Orwell’in (Park’ın Özgürlüğünde)

Belediye seçimleri yaklaşırken, “Ne olacak bu muhalefetin hali?” sorusu sanırım muhalefete gönül veren her seçmenin aklında. Genel seçimler sonrasında, genelimizde umutsuzluğun eşlik ettiği bir yılgınlık var. Eminim sizler de “Ne olacak veya ne olmalı?” diyerek günlük hayatımızda beyin fırtınası yapıyorsunuz. Konu dönüp dolaşıp muhalif yapıların durumuna geliyor çünkü herkes muhalefetin tavrı ve geleceği hakkında netlik bekliyor.

Ana muhalefet partisi CHP’nin parti içi sorunları neredeyse magazin dünyasında yer alacak kadar gündemde. (CHP’ye gönül veren dostlar bana kızmayın lütfen.) Özellikle sol bir ruh taşıyan herkes bu halden rahatsız. Bu hal, en çok son seçimlerde Altılı Masa etrafında toplanmış muhalif seçmeni etkiliyor ve iktidarın dayattığı iki kutuplu siyaseti benimseyen muhaliflerin umudunu topyekûn zedeliyor. Sol ruha sahip seçmenler, daha etkili bir şekilde muhalefet yapılmasını bekliyor fakat tünelin ucunda bir ışık görmüyorlar.

İYİ Parti ise kendisine yakışan sistemin sağ refleksleriyle hareket ediyor. Bu durum, aslında sola gönül veren ve biraz politikayla ilgili olan herkesin tahmin edeceği bir durumdu. Yaptığı tutarsız siyasi çıkışlar kendi tabanını da etkilemiş görünüyor. Okuduğumuz kadarıyla partinin belirsiz politik tutumu nedeniyle yöneticilerin ve üyelerin istifası artıyor. Şu anki siyasi tercihleriyle muhtemelen parti içinde sorunlar derinleşecek.

Diğer sağ muhalif yapıların, genel sağ yapılardan önemli ölçüde farklı bir çekicilik yaratmadığı ortada. İşin aslına bakarsanız, farklılıktan çok benzerlik gösteriyorlar. Bu yüzden seçmenler arasında heyecan yaratmıyorlar. Vaziyet böyleyken, İbn-i Arabi’nin ‘’Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır’’ sözü aklıma geliyor. Bu zorlu dönemde umutsuzluğun doruk noktasında olduğumuzu her düşündüğümde bana ilham veriyor.

Ülke ekonomisi, hukuk sistemi, adalet anlayışı, insan hakları, eğitim sistemi, ekoloji ve basın dibe vurmuş durumda. Toplumun günlük hayatında mutluluk kaynağı olan sporun, özellikle futbolun, siyasi bir arenaya dönüştüğü ve üzerinden yüksek perdeden yapılan kavgaların gündem olduğu bir süreçten geçiyoruz. Spor, normalde birçok insan için bir kaçış ve mutluluk kaynağıdır fakat sporun siyasileşmesi gerçekten endişe verici. Kadına yönelik şiddetin, dezavantajlı kesimlerin ötekileştirilmesinin ve emek gaspının arttığı bir sürecin kuşkusuz doruk noktasındayız. İktidarın, kapitalizmi güçlendirmesiyle sorunlar daha da derinleşiyor.

Tüm bu zorluklarla birlikte, dünya genelindeki savaş politikalarının da etkisi altında olduğumuz bu dönemde ne yazık ki coğrafyamızın artık zifiri bir karanlık altında olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır.

BİR HİKAYE

Bu fotoğraf, geçmişte dinlediğim, belki de çoğunuzun bildiği bir hikâyeyi hatırlattı. Bir ayakkabı firması, satıştan sorumlu bir çalışanını geri kalmış bir ülkeye yollar. Hikâye bu ya, satıştan sorumlu çalışan geri döndüğünde firmasına, “Bu ülkede hiç kimse ayakkabı giymiyor. Ayakkabı satışının burada bir pazarı yok” minvalinde bir rapor verir.

Firmanın yöneticileri bu raporu teyit etmek için daha sonra başka bir çalışanı aynı ülkeye gönderme kararı alır. Giden kişi pazar araştırması yapıp döndüğünde yazdığı raporu, “Ülkede kimse ayakkabı kullanmıyor. Bu yüzden firmamızın ayakkabı üretiminin satışı için büyük bir pazar potansiyeli mevcut. Gerekli tanıtım ve çalışmalarla firmamızın büyümesi için büyük bir fırsat olacaktır” sözleriyle tamamlar.

Bu hikâyeden sonra diğer başlığa geçmenin tam da sırası;

3. YOL ZAMANI

Yaşadığımız siyasi süreçte gerçek sol muhalefetin, yani 3. Yolun ya da bazılarının söylediği gibi 3. Kutbun fikriyatının büyümesine elverişli bir zeminin var olduğunu net. Bu nedenle, stratejik ve içten dayatılan iki kutuplu siyasetin alternatifinin 3. Yol olabileceği söylemini, somuta büründürmek ve halklar ve inançları desteğine inandıracak gerçekçi bir şekilde yol almak elzem. Bu zemin ülkeden öte coğrafya açısından çok önemli.

KENDİLİĞİNDEN MUHALEFET BÜYÜMEZ

Kabul edelim ki özellikle son süreçte muhalif yapılar, iktidarın başarısızlıkları üzerinden muhalefet hattı örme kolaycılığına kaçtı. Hepimiz hatırlayalım, genel seçimlerde artık iktidarın güçten düştüğü ve kendiliğinden iktidarı kaybedeceği algısı kamuoyunda oluşmuştu. Bakanlıklar başta olmak üzere birçok konum sanki seçim kazanılmış gibi paylaşılmıştı. Bu yaklaşımlar sonucunda, yani muhalif, özgürlükçü ve kitlesel bir söylem oluşturmayan muhalefetin iktidar olmasının hayalden öteye gidemeyeceği bir kez daha ders olarak karşımıza çıktı. Sadece iktidar eleştirisi yapmak yeterli gelmedi. Muhalefet, şu anda en çok yoksulluk ve yerel sorunların görülmemesi üzerinden eleştiriliyor. Peki Altılı Masa aktörleri bu konuda dersini aldı mı? Bu soruya çoğumuz “Hayır, almadı” cevabını verecektir.

YEREL SEÇİM VE YEREL YÖNETİM

Doğru bir muhalefetin örgütlenmesinin, yüksek politikadan öte yerel siyasetlerin topluma ulaşmasıyla oluşturulacağına hep inandım. Yerel seçimleri bu anlamda çok önemli gördüğümü eklemek isterim. Belediye seçimleri öncesinde yürütülecek doğru çalışmalar, gelecekte 3. Yol fikriyatının halklara ve inançlara, sınıflara ulaşma zeminini yaratacak fırsatını sunacaktır. Belediye başkanı çıkarılmayacak yerlerde dahi güçlü bir çalışma yapmak, gerçekçi ve özgürlükçü muhalif bir hattın oluşmasına vesile olacaktır. 3.Yol fikriyatının yerinden yönetim şeklini her kesime ulaştırmanın imkânı kullanılmalı.

Deprem bahanesiyle el konulan mülkler, konut sorunu, betonlaşan yeşil alan, kirlenen sularımız, kesilen ağaçlarımız gibi konulardan ranttan beslenmeyen iktidar seçmeni bile rahatsızlık duyuyor. Eğer muhalif yapılara gerçekçi çözümle gidilip ikana edilirse, geçen seçimlerde kerhen oy veren Ak Parti seçmeninin bu süreçte desteğini çekmesi gayet mümkün.

KENT İNİSİYATİFLERİNİN ÖNEMİ

Bu nedenle özelikle belediye seçimleri öncesinde sadece siyasi partilere değil, kent inisiyatiflerine de çok büyük görev düşüyor. Kentsel sorunların muhatabı olan bu tarz STK’lar, platformlar ve benzeri yapılar, çözüm odaklı yaklaşımları belirleyici olduğu ve seçimde aday çıkaracak siyasi yapıların seçmenleri üzerinde etki sahibi oldukları için önemli bir role sahipler. Özellikle yeni toplumsal hareketlerin teorik olarak etkisi yok sayılamaz. Bu etki, belediye başkanı, meclis adayları ve hatta muhtarlara ve ihtiyar heyetlerine kadar uzanabilir.

Yerel seçimler kapıda. Seçim tarihine kadar seçmene oy vermekten daha fazlası düşmekte. Bu açıdan, ortak bir özgürlükçü anlayışla bizlere dayatılan her şeye karşı yerel hattı kuvvetlendirmenin yolunu hala vakit varken bulmak gerekir. Bu hat, dönüştürücü mühleti siyasal anlamda besler. Herkesin malumu, siyasetin yerel seçimlerden önce iktidar eliyle daraltılacağı ortada. Bu yüzden, hala zaman varken, halkların, inançların ve sınıfların gücüne ihtiyaç var. İş gücünün emek odaklı sömürüsünün arttığı bu süreçte, masalardan öte yerellerde yan yana gelmenin koşullarını oluşturalım. Çok geç olmadan yan yana gelme zamanıdır.

BAŞARABİLİRİZ!

XXXXXXXXXXXX

AYM’nin Can Atalay için hak ihlali kararı

Anayasa Mahkemesi, cezaevindeki TİP Hatay vekili Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiği yönünde oy çokluğuyla karar verdi. Bu kararın nasıl uygulanacağı bu siyasi ortamda belirsizliğini koruyor. Ancak tahliyenin gerçekleşmesi ülkenin geciken demokrasisi açısından çok önemli ve değerli. Depremin en ağır biçimde hissedildiği Antakya’da halkın seçtiği vekili rehin almak kabul edilemez. Bu bağlamda, geçmiş dönemde rehin alınan siyasileri ve demokrasi aktivistlerini bir kez daha arkadaşım CAN ATALAY’A ÖZGÜRLÜK çağrısıyla selamlıyorum.


Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murad Mıhçı Arşivi