ayşe düzkan
kaza
kadının ne derdi ne de işi biter. dört bir yanımızı sarmış çakallar ve onları bize nimetimizmiş gibi gösteren her şey, bal gibi de başka türlü olabilecek bu dünyayı öteki dünya ile açıklayanlar, kendi suçlarını kaderimiz gibi gösterenler biz kovalamadan gitmeyecek.
ayşe düzkan
"Üretim istenilen seviyede değil diye gerekçe gösteren Gemlik Yazaki, biz eski işçileri iki haftalığına Sakarya’daki fabrikasına gönderiyor. Fakat bu süre iki hafta değil, bir buçuk ayı geçiyor. Gönderilen arkadaşlarımız arasında çok küçük bebekleri olan, evinde hastası olan, eşinden boşanmış çocuklarına bakmak zorunda olan kadınlar da var. Bu göndermeleri bizim hiç haberimiz olmadan uygulayan Yazaki gitmek istemeyen arkadaşlarımıza, ‘Gitmek istemiyorsan kapı orada, istifanı yaz, işi bırak’ diyorlar. Biz işçilere hiçbir seçenek bırakmıyorlar ve binbir zorlukla bu durumu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Nedeni mi? Çocuğunu okutan, kredi borcu olan, kirada oturan, geçim sıkıntısı yaşayan biz işçilerin gitmekten başka seçeneği yok. Sakarya’da ayarlanan bir otelde kalan işçiler bu duruma oldukça öfkeli. Fabrikada daha önceleri doğumdan dönen kadınlar çocuklarını emzirdikleri için bir sene vardiyalı çalıştırılmazdı. Fakat şimdi kadınlara, bebeklerine bir an önce anne sütünü bıraktırmaları için baskı yapılıyor. Fabrika yönetimi işçilere sürekli OHAL’i gerekçe göstererek ‘Ülkede sıkıntılar var, bu duruma hiçbir şey yapamazsınız’ diye baskı yapıyor."
bu satırlar yazaki’de çalışan kadınların bir süre önce, ekmek ve gül dergisine gönderdiği mektuptan. yazaki, 8 mart kutlaması için bursa’dan yola çıkıp ankara’ya giderken trafik kazasında ölen 7 kadının çalıştığı fabrikalardan biri. yine ekmek ve gül’e göre, otobüsteki diğer kadınların çalıştığı delphi’de işçilerin yüzde 68’i kadın ve fabrika yönetimi, onları fazla mesaiye zorlamak için iş bitiminde servislere binmelerine izin vermiyor. (emekçi kadınların hayatını yansıtma ısrar ve başarısı için ekmek ve gül’e bin teşekkür.) işte o kazayla son bulan, her gün bu fabrikalarda 12-14 saat, sonra evde kim bilir kaç saat çalıştıkları, çocuklarına, uykuya, dinlenmeye doyamadıkları hayatlar.
bir süre önce, bir başka işyerinde, migros’ta, ağır koşullarda gece vardiyasında çalışan genç bir kadın, amirine whatsapp’tan "çok yoruldum, artık kaldıramıyorum abi" diye yazdığında, "kaldıramıyorsan kaldırırlar gülüm" cevabını aldı! "abi" bunu dediği için işinden olmayacağını biliyor. "abi" muhtemeldir ki, kendi kızını ya da bacısını, kendisi gibi bildiği "erkeklerin arasına" çalışmaya göndermek istemez. onu bırakın, kim bilir kaç baba, kaç abi, kaç koca "ailesi"ni "erkeklerin arasına" çalışmaya göndermeyecek, bunu bahane ederek. kaç kadın, erkeklerin tacizi sebebiyle ücretli çalışmaktan alıkonulduğu için, çocuklarıyla birlikte ölümden beter bir evliliğe mahkûm olacak. kaç kadın, çocuklarının hatırı için tacizi sineye çekecek.
leyla çiçek, refika barışsever, özlem inan, fatma hacıoğlu, güleydan sezer, elvan mutlu, leyla yalçın ankara’ya, 8 mart için gidiyordu. asgari ücret civarında dönen ve yorgunluktan ibaret hayatları içinde arkadaşlarla yapılacak böyle bir yolculuğa kim bilir nasıl heyecanla çıkmışlardı, nasıl güzel hatıralar kalacaktı geriye. bu kadar kolayca ölünen topraklarda tesadüfen yaşanıyor.
giderken akılları çocuklarda kalmıştır, dönerken çocuklarını özlemiş olacaklardı en çok. böyle kutlamalara gidilen otobüslerde şarkı türkü söylenir, hatta ayağa kalkıp oynayanlar olur, inşallah öyle mutlu, neşeli bir anda göçmüşlerdir. şimdi çocukları özleyecek onları. son anlarını, arkadaşlarıyla, neşeyle, ümitle geçirmiş olmaları ihtimali, o ufacık, zayıf ışık da öfkemizi yatıştırmıyor.
kadının ne derdi ne de işi biter. dört bir yanımızı sarmış çakallar ve onları bize nimetimizmiş gibi gösteren her şey, bal gibi de başka türlü olabilecek bu dünyayı öteki dünya ile açıklayanlar, kendi suçlarını kaderimiz gibi gösterenler biz kovalamadan gitmeyecek.
gündüzlerinde mutlu olunan, gecelerinde huzurla uyunan, güvenle sevilen, kazasız belasız yaşanıp sıralı ölünen dünya ne kadar mümkün ve kolay aslında. böyle gelmiş ama böyle gitmeyecek, devranlar dönecek, sevgililerin koca, babaların zorba olmadığı, patronsuz ve tabii pezevenksiz bir hayat gelecek.