Ömer Faruk Gergerlioğlu
KHK boyun eğerek biter mi?
Türkiye'de bir garip olay daha yaşandı. Açlık grevi yapanlar "suç işleme ihtimallerinden" dolayı tutuklandı. Açlık grevi sonrasında "Gezi benzeri olayların olma niyeti" şüphesiyle "adaletin işleyişine engel olacaklar" ithamlarıyla doldurulmuş bir kararla grevciler tutuklandı. Ardından Yüksel caddesinde açlık grevi yapılmasını engellemek için insan hakları anıtı gözaltına alındı. En çok insan haklarına ihtiyacımız olduğu dönemde insan hakları anıtı gözaltına alınmış oldu. Başka ne bekliyorduk, hukuk mu? Bunca yıldır "insan haklarını ihlal ediyorsunuz" derdik, inkar ederlerdi, bu sefer somut olarak anıtı bile gözaltına alarak inkar ettiklerini ispat etmeye çalışmışlar.
70 küsur gündür "hükümet niye açlık grevcilerini duymuyor" diye soruyorduk, demek duymaları tutuklama şeklinde olacakmış. İyice dibe vurduğumuzu ispatladık. Açlık suçu da varmış öğrendik. Aç insanları 'niye aç kalıyorsun' diye tutukladıkları utanç ülkesi olduk. Bu kadar vicdansızlığı nasıl başarıyorsunuz?
Hükümetin OHAL oyalamacası devam ediyor. Hukuk yollarının tıkanmasından sonra Venedik komisyonunun eleştirisi üzerine 23 Ocak'ta komisyonun 1 ay sonra kurulacağı vaad edilmişti. Ancak 4 ay geçtikten sonra ancak komisyon üyeleri belli oldu. Muhtemelen en az 6 ayı bulacak fonksiyonunu icra etmesi. Zira KHK ile bir opsiyon sunuluyor. "Komisyon tarafından başvuruların alınmaya başlanacağı tarih, bu maddenin yayımlandığı tarihten itibaren altı ayı geçmemek üzere Başbakanlık tarafından ilan edilir." (KHK, G.md.1/2). Niyeti oyalamak olanın her türlü uzatma taktiğini kullanacağı bellidir.
KHKlılar genellikle beklemeyi tercih ediyor. Hukuk yollarının tıkanmasından sonra vaad edilen OHAL komisyonu bir beklenti oluşturdu ama bunun bir oyalamaca olduğu, AİHM'in iç hukuk yollarını geçersiz saymasını engelleme amaçlı olduğu anlaşılıyor. Beklemeyip açlık grevi yapanlar ise tutuklanıyor. Peki KHK lılar ne yapsın, ölsünler mi?
Yargı, vicdan sızlatıyor, ağır derecede hastaları tahliye etmeyen, engelli çocukları olan babaları tutuksuz yargılamaya niyeti olmayan Yargı, Kadir Topbaş'ın damadı Kavurmacı'ya gelince zorlama raporlarla tahliye kararı veriyor. Bu, kamu vicdanını sızlatan bir olaydır. Zaten bu ülkede hukukçuların bile yargıya güveni kalmamışken alınan bu karar büyük tepki nedeni oldu. Erdoğan'ın açıklamaları bile sızlayan vicdanların sızısını dindiremedi. Bazılarının sesini kesti ama.... Herşeyde ağızlarına pelesenk ettikleri "FETÖ" damgasını kullanan İslamcılarımız bu bariz iltimas karşısında kıvranıp duruyorlar, kararın geri alınmasını bekliyorlardı. Erdoğan'ın bu açıklamasıyla ha bire eleştiren İslamcılarımız almışlardır cevabı..!
Anlaşılan şu ki uzun süreli bir OHAL'i sürdürme niyetiyle karşı karşıyayız. Bu hali devam ettirmek isteyenler tansiyonun daha da yükseltilmesini göze alarak OHAL'i uzun süre devam ettireceklerdir. T.C. tarihinin 42 yılı OHAL ile geçmiş, devletimize çok yabancı bir yönetim şekli olmadığı için yöneticilerimiz "Allah'ın lütfu" hali devam ettireceklerdir. Önemli olan demokratik bir refleksin artık bu kandırmacaya, kısır döngüye karşı durabilmesidir. Mutlaka barışçıl direnişler devam etmeli, bu gidişata razı olunmadığı gösterilmelidir. Zira boyun eğildikçe daha fazlasının geleceği ortadadır. "FETÖ" operasyonlarının siyasi ayağı belli ki açıklanmak istenmemektedir, bu konuda baskı yapmak gerekir. Yüzbinlerce kurbana acınmamakta ama bazı kişiler hasıraltı edilmeye çalışılmaktadır. Herkes sonunda faturanın güçsüze çıkacağını görmektedir.
KHK boyun eğerek biter mi? Boyun eğerek bitmeyeceğini, ihsan bekleyerek hukuksuzluğun bitmeyeceğini bilelim. Bütün bu yaşananlar bir musibettir, "bir musibetin bin nasihattan iyi" olduğunu bilenler bu musibetlerden bir ders çıkaracaksa kötülükleri yenmiş olacaklardır. Yoksa her musibeti kendi zaviyesinden görme hastalığı devam eder ve herkes için bu musibetler gerçekten sadece ve sadece kötülük olarak kalır.