Kişi başına gelir, milli gelir

Milli gelirin artması için iki temel koşul var: Güçlü bir hukuk devleti ve başarılı bir eğitim sektörü. Ama Erdoğan ikisini de sevmiyor.

Türkiye G-20 üyesi bir ülke.

Şimdi çok sınırındayız milli geliri en yüksek yirmi ülke sıralamasının, muhtemelen bir süre sonra ilk yirmiden de çıkarız ama TÜİK allem eder, kallem eder bir yolunu bulur orada kalmamız için.

Kişi başına gelirde ise Dünya Bankası sıralamasında çok daha gerilerdeyiz.

Hollanda gibi, Norveç gibi, İsveç gibi büyük refah devletleri, vatandaşlarının zengin olduğu ülkeler G-20’de yoklar çünkü nüfusları bizle mukayese edilemeyecek kadar düşük olduğu için nüfus ile çok yüksek kişi başına geliri çarptığınız zaman bizim yanımıza yaklaşmak kolay olmuyor.

Türkiye ise kişi başına gelirini on iki bin beş yüz (12500$) dolardan dokuz bin doların (9000$) altına düşürme mucizesini başarmış bir ülke (yönetim) ama yine de nüfus seksen beş milyonu bulduğu için sınırında da olsak G-20 içindeyiz şimdilik.

Hangisi daha önemli?

Milli gelirin toplam büyüklüğü mü?

Kişi başına düşen milli gelir mi?

Nereden baktığınıza bağlı herhalde.

Vatandaşın refahı, zenginliği temel belirleyicidir diyorsanız, tabii ki kişi başına gelir önemli.

Norveç G-20 üyesi değil ama açın Türkiye ile Norveç’in sınırlarını, iki ülke vize uygulamasını kaldırsın, bakalım nüfus hareketleri nereden nereye doğru oluyor?

Yanıt belli değil mi?

Ancak, özellikle son yıllarda görüyoruz ki milli gelirin toplam büyüklüğünün önemli olduğu yerler var.

Devlet bütçesinin bizde milli gelirin dörtte biri olduğunu varsayalım, bu varsayım, ki doğrudur, iki yüz milyar dolarlık bir bütçe büyüklüğü veriyor.

Personel harcamalarını çıkarsanız dahi yine de önemli bir büyüklük.

Örneğin, Yunanistan’ın milli gelirine yakın bir bütçemiz var.

Bu bütçe büyüklüğü özellikle uluslararası firmaların girmeye talip olduğu ihaleler üzerinden merkezi yönetime önemli bir uluslararası pazarlık gücü veriyor, bu bir.

İkinci önemli konu, aslında birincisinin türevi, milli gelirinizin toplam büyüklüğüne paralel bütçe büyüklüğünüz üzerinden asker sayısı çok büyük bir ordu besleyebiliyorsunuz ve bu personel büyüklüğü yüksek ordunun silah donatımını yapıyorsunuz.

Bu silah donatımının önemli bir bölümü de ülke dışından ve zengin ülkelerden silah alımı biçiminde tezahür ediyor.

Türkiye mesela Almanya’dan büyük meblağlarla anılan silah alımı yapıyor ise dış politika konusunda, insan hakları ihlalleri konusunda Almanya bize destek vermese bile pozisyonlarında bir ölçüde nötralize olmuş, edilmiş oluyor.

Erdoğan Türkiye’si için az şey mi bu?Erdoğan da sekiz yüz milyar dolarlık milli gelirinin, iki yüz milyar dolarlık bütçesinin bu yönünün keyfini çatmıyor değil doğrusu.

Ancak, keşke milli gelirimizdeki büyüme nüfus üzerinden değil de artan kişi başına gelir üzerinden olsa idi.

Bunun için de iki temel ön koşul var.

Çok güçlü bir hukuk devleti.

Başarılı bir eğitim sektörü.

Bu iki temel konuda da sınıfta kaldığımız hatta tasdikname alma durumuna geldiğimiz için kişi başına gelirin artışı yani refah kısa ve orta vadede mümkün değil.

İşe de önce hukuk devleti ve eğitimin ekonominin en önemli iki girdisi olduğunu anlayarak başlamak lazım.

Meselenin vahim yönü Erdoğan’ın hukuk devleti ve nitelikli eğitimden hem korkması hem de hiç sevmemesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eser Karakaş Arşivi