İnci Hekimoğlu
Kod adları F35-S400
Ülkenin haline bakın…
Paramparça, çelişkiler yumağı, kördüğüm…
Yargı reformu yapılacakmış, üstünde uzun uzuun tartışmalar. Zaten 5 yıl içinde aşama aşama uygulanacakmış, zaten bahsedilenlerin çoğunun uygulanması önünde engel yok, zaten önceki paketlerin her birinden sonra yargı daha da kötüye gitti. ‘Kuvvetler ayrılığının ellerini bağladığı’ propagandası yapanlar niye reform yapsın, yapsa da niye muhaliflere yaratsın?
Sonunda kendi kitlesini de vuran adaletsizliği düzelteceği vaadiyle, sandığa gitmeyen seçmen ile yönünü Ekrem İmamoğlu’na çevirmiş eski seçmenine göz kırpmaktan başka anlamı yok, o binbirinci paketin.
Belki bir kısım FETÖ’cüye yarar, çeteciye yarar, göstermelik bir iki aydın ve gazeteciyi de beraberinde bırakırlar, derken gündemden düşer gider.
Hem sonra reform falan derken olanlar nasıl açıklanabilir?
Üç binden fazla hâkim ve savcının yerinin değiştirilmesi (kimlere yer açıyorlar acaba? Eski kadrolar olabilir mi?) Kürt coğrafyasında sokağa taşan işkenceler, elektrik verme, tecavüz ve tecavüzle tehdit etme, copla taciz, siyasi nedenlerle insan kaçırma, kaybetme, cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin artması, tutuklu ve hükümlülerin hiçbir hakkı kullanamaz hale getirilmeleri, hasta ve ölüm orucu eylemcilerinin tedavi hakkının engellenmesi, fiilen ölüme terk edilmeleri…
Askerlik yasası falan derken de peş peşe videolar düştü gündeme.
Hakikaten dehşet uyandırıcı videolar.
Ordu-siyaset ilişkisini de geçtik, doğrudan bir mafya liderine biat eden askerlerin görüntüleri…
Acaba Rusya Ulusal Muhafızları'nın komutanından feyz alan jandarma komutanlığı Saray’a özel muhafız ordusunu bunlardan mı oluşturacak, sorusu akla takılıyor mecburen. Askerliğin kısmen ‘özel’leştirilmesi de satır aralarına sıkıştırılmışken! (Bu da yeterince tartışılmamış önemli konulardan)
Bir yandan AB’ye bir yandan Orta Doğu diktatörlüklerine, öte yandan hem Rusya’ya hem ABD’ye salvolar yapan bir yönetimin elindeki ülkenin paramparça manzarası budur.
Memlekette birbirine taban tabana zıt bunca olayın aynı anda yaşanır olması çok tuhaf değil mi?
Yönetim erklerinin yarattığı bu kaotik fotoğrafın bir açıklaması olmalı.
Belki de aranılan yanıtların önemli bir kısmı Vatan Partisi’nin organize ettiği Türkiye-Çin İşbirliği toplantısında ortaya çıkan fotoğraftadır.
Toplantıya katılanlar arasında, Erdoğan’a aşkıyla ve aldığı devlet ihaleleriyle ünlü Ethem Sancak, Yıldız Holding Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Okan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Okan, Onur Air Yönetim Kurulu Başkanı Cankut Bagana, Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Gamze Yalçın, Aydın Sanayi Odası Başkanı Mehmet Yunus Şahin, Birecik Belediye Başkanı AKP’li Mahmut Mirkelam, Adana Kozan Ticaret Odası Başkanı Mustafa Kandemir, Türk İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Eyüp Alemdar, eski Orman Bakanı Arif Sezer gibi isimler var.
Murat Ülker toplantıda yaptığı konuşmada "Hepimiz Çin tarafındayız. Bu çok mühim bir inisiyatif. Mutlaka hava, kara, deniz yollarının gelişmesi ve İpek Yolu’ndan böylece istifade etmemiz lazım" derken Ethem Sancak da "Sayın Genel Başkan’ın (Doğu Perinçek) eski bir yoldaşıyım, yeni girişimciyim. Türkiye ve Çin birbirine mecburdur" diyor.
Sancak sonrasında "İnsanlığın yeni bir uluslararası sistemin inşasına ihtiyacı var" sözleriyle Çin’le kurulacak ilişkinin çerçevesini çizmekle kalmıyor. Nihayet Doğu Perinçek’in en çok duymak istediği sözleri dillendirerek "Doğu Perinçek’in devlet nezdinde sorumluluk üstlenmesini" dilediğini de ekliyor.
Hatırlanacağı gibi Perinçek, bu toplantıdan bir süre önce iktidar güçlerinden görev talep etmişti.
Çin’in dahil olduğu Avrasya kampında saf tuttuklarını açıkça dillendirmeye başlayan yandaş sermayeye karşın TÜSİAD’ın kurumsal olarak aynı görüşte olmadığını ise farklı zamanlarda yapılan açıklamalarında ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski’nin Fortune Dergisi’ne verdiği röportajda görüyoruz.
Kaslowski, kendisine sorulan dokuz sorunun kadın istihdamı, eğitim sistemi gibi konular da dahil tamamında halen uygulanan politikaların tam tersini tarif etmesinin yanı sıra doğrudan AB’yi işaret ederek şunları söylüyor:
"En önemlisi hukuk devleti ve demokrasi. Bunları güçlendirmeden güçlü kuramlara sahip olamıyoruz. Oysa pek çok araştırma uzun vadede kalkınmanın temel bileşiminin güçlü kurumlar olduğunu bunların ise ancak devletin kendini hukukun kurallarıyla bağladığı güçlü demokrasilerde gelişebildiğini gösteriyor."
S400- F35 kod adlarıyla anılan Avrasya–Batı kamplaşmasının sermaye kesiminde açık hale gelmesi, devlet katında yaşanan gerilimin, bazen üleyman Soylu, bazen Sedat Peker’ci askerler, bazen Halfeti’deki işkenceler ve tabii İstanbul seçimlerinde YK’daki ayrılık ve aykırılıklar gibi sonuçlarıyla topluma yansıyor.
CNBC’nin 22 Mayıs’taki haberine göre ABD’nin Türkiye’ye S-400’lerle ilgili son kararını vermesi için tanıdığı iki haftalık sürenin bitmesine günler kaldı.
Türkiye’nin vereceği karar yalnız İstanbul seçimlerinin gidişatını değil Türkiye’nin kriz türünü de belirleyecek. Daha açık dillendirmek bile korkutucu.
Yani Türkiye hangi kararı verirse versin ağır bir bedel ödemek zorunda kalacak ve ne yazık ki bu bedeli aslen biz ödeyeceğiz.
Evini barkını, parasını pulunu çoktan ülke dışına çıkarmış sermaye sahipleri de, güç sahipleri de değil.