Mehveş Evin
Korku imparatorluğunda yeni bir eşik aşıldı
Pazartesiyi salıya bağlayan akşam, bir grup avukat, milletvekili ve gazeteci, Çağlayan Adliyesi’nin labirent gibi koridorlarında dolaşarak bekleşiyoruz. Hak savunucularının yakınlarından oluşan daha kalabalık bir grup ise, saat 17’den sonra Adliye boşaltıldığı için çevrede açık kalabilen mekanlarda toplanmış. Herkesin eli telefonda; bilgi kırıntılarından yola çıkarak ne olduğuna, olacağına dair tahminler yürütülüyor.
Öte yandan, hukuk, genel akıl ve mantık üzerinden yürütülen tahminlerin artık bu ülkede anlamı kalmadığını da biliyoruz. 10 hak savunucusunun, Büyükada’da "veri güvenliği ve stresle baş etme" çalıştayında sivil polislerce basılıp, saatlerce haber alınamadan alıkonması ve 12 gün gözaltında tutulduktan sonra savcılığa getirilmesi, zaten yeterince absürt bir durum.
Hukuktan, adaletten, haktan, hakikatten yola çıkarak mantık yürütemiyoruz, zira daha gözaltının ilk günlerinde Akşam, Türkiye ve Star gibi sahibinin sesleri, onları çoktan ajan, vatan haini olarak damgalayıp korkunç bir kumpasın parçası olarak lanse etmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise dosyanın hakimi edasıyla kesin hükümlerde bulunmuş, toplantıyı "15 Temmuz darbe girişiminin devamı" ilan etmiş...
Oysa dosyada ne ajanlık, ne darbe girişimi, ne ‘Gezi benzeri kalkışma’ gibi bir suçlama yer alıyor! Ama bu noktadan sonra geri adım atmak zor. Hem, ikisi yabancı asıllı ve saygın aktivist hazır ele düşmüşken bu ‘fırsat’ kaçar mı?
TUTUKLAMA KARARI ÇOKTAN VERİLMİŞ
Önce baskın, saatlerce alıkoyma ve gözaltı. Evleri, malum manşetlerin atılmasından günler sonra aranıyor... Hak savunucuları savcılıkta sorgulanırken avukatların dosyadaki kısıtlılığın kaldırılması talebi de reddediliyor.
Sabaha karşı altısı tutuklanıyor. Dördü ‘adli kontrol’le serbest bırakılıyor.
Bu arada "Terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etmek"le suçlanıyorlar ancak hangi örgüt olduğunun adı dahi dosyada yok! Toplantı gerekçe gösterilerek alınıyorlar, fakat tutuklanma gerekçesinde toplantı da yok! Süreç, avukat Meriç Eyüpoğlu’nun belirttiği gibi "kararın en başından verildiğini" doğrular nitelikte.
Düşünün; mesleğinizin gereği olarak bir eğitim toplantısına katılıyorsunuz... Veri güvenliği, herkesin hakkı. Özellikle heklenmeye, kötü niyetli 3. kişilere karşı korunmak için günümüzde hemen her sektörde, dünyanın her yerinde, her meslek alanında bu eğitimler sıklıkla veriliyor. Söz konusu toplantıda kapılar kapalı değil, telefonlar açık, her şey ve herkes ortada.
Karanlık planlar yapmak için bir toplantı yapsanız, böyle bir ortamda mı toplanırsınız? Dışarıdan herhangi bir tercüman çağırır mısınız?
UYDURUK ‘KANIT’A BİLE GEREK YOK ARTIK
Avukatlar, ilk açıklamalarında ‘Bu dosya, yeni bir kırılma noktası’ dedi. Gerçekten öyle. Peki neden?
Çünkü yalan yanlış belgelerle,kişinin yazdığı haber veya ifade ettiği görüşü üzerinden, yahut bir bankada hesap sahibi olmak veya bylock’u olanlarla konuşmak, sübliminal mesaj vermek, örgüt kokteyli uydurmak gibi ‘bahane’lerle insanları hapse tıkma politikasında bir eşik atlandı.
Tüm bunlar zaten haksızlığa, hukuksuzluğa delaletken, çıtayı daha da yukarı çektiler.
Tutuklanan hak savunucularının hiçbiri için uydurmadan olsa dahi bir örgüt, kalkışma, plan bulunamamış.
Hak savunucularının kamuoyunu bilgilendirmek için yaptıkları çalışmaların hepsi ortada. Hiçbiri, hiçbir şeyi gizlememiş. Zaten neyi gizlesinler? İşleri, ömürlerini vakfettikleri kavram, hak savunuculuğu!
DÜNYAYA MESAJ: BURADAKİ VATANDAŞLARINIZA HAYATI DAR EDERİZ
Filistinli’nin, Roman’ın, engellinin, çocukların, kadınların haklarını savunmak için ömrünü vakfedenlere reva görülen bu muamele, hepinize şu mesajı veriyor:
Uluslararası kurumlarla çalışmayın!
Haksızlıkları, hukuksuzları, kötü muameleyi sorgulamayın!
Korkun, çok korkun! Çünkü istediğimiz zaman, hiçbir gerekçeye, belgeye, tvite filan gerek duymadan sizi kodese tıkabiliriz!
Dünyaya verilen mesaj da şu: "Bizi eleştirmeye, köşeye sıkıştırmaya, istediklerimizi yapmamaya devam ederseniz, Türkiye’de bulunan vatandaşlarınıza bunu ödetiriz..." (Bakınız Almanya-İncirlik, Almanya-Deniz Yücel ve Almanya-konuşma yapma gerilimi, AP Konseyi kararı, ve elbette Suriye savaşında gelinen yer...)
Evet, korku imparatorluğu, medyasıyla, muhbirleriyle, şantajlarıyla, rehin almalarıyla bir eşik atladı.
Ancak şunu iyice kavrayalım:
Haktan, hukuktan yoksun, her alanda tek adamın emirlerine bağlanan bu düzen, sadece muhaliflerini değil, kendi yandaşını da yakacak. Kendi içine kapanan, rehin siyasetiyle dünyaya meydan okumaya kalkan bir Türkiye, bazı mevzilerde ‘başarı’ kazanacağını sansa da eninde sonunda kaybeder, telafisi çok zor olacak büyük zarar görür.