Ahmet Nesin
Koronavirüs ölümleri aleni saklanıyor!..
Kimi durumlar vardır ki bu zamanlarda açıklama yapmak, demeç vermek, hele ki canlı yayına çıkmak çok zordur. Bu durumlarda söylemek istediklerinizle yada kendi doğrularınızla, uygulananlar arasında ciddi farklar vardır ve kimileyin istemeden yapmak zorunda kalırsınız ve bunu açıklamamanız gerekir. Bu her zaman iktidar ve muhalefet arasında olmaz, kendi bağlı bulunduğunuz parti yada sivil toplum örgütü içinde dahi olur. İç tartışmanızdır ve inanmadığınız halde onu kendi içinizde tutarsınız.
Ben bu durumlarda yazmamayı ve susmayı tercih ediyorum. Açlık grevi konusunda yazmadığım gibi. Yapılış tarzına inanmasam da faşizme karşı verilen bir mücadelenin biçimini tartışmayı doğru bulmuyorum. Umarım ikinciyi yaşamayız.
Önceki gece her zamanki mazoşistliğimle malum 2 kanalda koronavirüs tartışmalarını izliyordum. Ben genellikle bu gibi durumlarda kanal ve konuşanın adını veririm ama bu konuda birinde saçmalama başladığında çok zapping yaptığımdan bu kez kanal ve doktor ismi veremeyeceğim.
Konu istatistiklerdi ve neye göre olası hastalanma ve ölüm oranları konuşuluyordu. Ben bu konudaki ilk yazılarımdan birinde ölüm oranını 350 bin ila 500 bin arasında vermiştim. Bunun için istatistik yapmadım, Türkiye’yi tanıma oranıma göre bir orantı yaptım. Aynı babamın "Türkiye’nin %60’ı aptaldır" dediğinde bir istatistik yapmadığı gibi. Bu sayıyı bulmak için zaten bize verilen istatistikler var, yaklaşık 10 yıl öncesine göre Türkiye’de ilkokul mezunu sayısı nüfusun %75’iydi. Bugün diyelim ki 70’e düşsün. İkincisi de fakir mahallelerinde yıllardır sağ partilere oy çıkması ve orta sınıfın daha çok sosyal demokrat ve sosyalistlere oy vermesi gibi.
İlk yazılarımdan birinde bütün dünyada koronavirüsden dolayı ölenlerin sayısı belli olduktan sonra, başladığından 1 yıl önce ölenlerin vücutlarında bir otopsi yapıldığında bir artış olacağını yazdım. Nedenim çok basitti, virüs tespit edildiği gün başlamadığına göre bilhassa daha önce 60 yaş üstü kalp, şeker ve yüksek tansiyon ölümlerinin bir kısmı bundan olabilirdi ama hastalık adı konulmadığından, onlar kendi var olan diğer hastalıklarından öldü diye gömüldüler.
Önceki günkü programda bir profesör şöyle bir açıklama yaptı: "Başvuran bir kişiye yada hasta yakınına test yapıyoruz. Her zaman pozitif çıkmayabiliyor ama biz kendisine yine ama evde karantinayla ama hastahanede korona tedavisi uyguluyoruz. Bu kişi yada kişiler bu arada ölürlerse testleri negatif çıktığından kendilerine korona teşhisi konmadığından, öldüklerinde korona ölümleri listesine girmiyorlar."
Ne yalan söyleyeyim dondum kaldım. Türkiye ve dünya istatistiklerinde büyük bir oyun oynanıyor, hasta sayısı artmasına karşın ölüm sayısı aynı ayarda artmıyor, daha doğrusu artıyor da, devlet bunu engelliyor, doktorlar da buna uymak zorunda kalıyorlar.
Bu kadarını yazmadım ama ölüm sayılarının gizlendiğini yazmıştım. Bunu nereden biliyorum yada tahmin ediyorum, Türkiye’nin yoğun bakım ve entübe durumundaki hasta sayısından biliyorum. Önce sayıları vereyim, dünkü sayıya göre yoğun bakımdaki hasta sayımız 1381. Entübe hasta sayımız da 1326. Dünyada değişmeyen tek istatistik iki durumda da hastaların %50’sinin öleceği üzerine. İki sayı da birbirine yakın olduğundan 5-10 gün sonra 1300’e yakın ölümü 1 günde yaşamamız gerekiyor. Ama bu orantı Türkiye’de başından beri olmuyor yada tutmuyor. Ben bu olması gereken istatistiğe göre ölüm sayısının gizlendiğini iddia etmiştim. Toplu mezarlar da biraz bunu kanıtlar biçimdeydi, sonra kaldırır gibi yaptılar.
Ve dün doktor bunun nedenini TV’de programda açıkladı. Koronavirüs testi negatif çıksa da esasında belirtiler yada olasılık olduğundan tedavi uygulanıyor ama öldüğünde başka bir nedenden ölmüş oluyor.
Diyelim ki ben grip oldum ve doktora gittim. Doktor bana ilaç verirken aynı ilaçlardan eşime de vermez, en fazla önleyici bişeyler verir ama ne bileyim, tedavi amaçlı, bulaşır diye antibiyotik vermez. Bulaşıcı hiçbir hastalıkta acaba niyetine bütün evdekilere aynı ilaç verilmez.
Anlayacağınız Türkiye hızlı gidiyor ama yoğun bakım ve entübe hastalarına göre de geri gidiyor. Yani kandırılıyoruz, nasıl olduğunu da profesör TV kanalında ya ağzından kaçırdı yada gına geldi anlattı. Ben bu açıklamayı yapan kişinin yaptığı açıklamayı doğru bulduğuna inanmıyorum, belki de bilerek yaptı.