Eser Karakaş
Koronavirüs uyuşturucuyu unutturmamalı
Gündem salgın, buna kuşku yok.
Ama, bazı temel konuları da, doğrudan salgın ile ilişkisi olmasa bile, unutmamak lazım.
Aslında iki konu, salgın ve uyuşturucu konuları, özellikle mesela Van özelinde çok da alakasız konular değiller galiba.
"Suç ekonomisi" kavramına akademik anlamda çok meraklıyım, hem akademik gelişmeleri hem de suç ekonomisi çerçevesinde somut uyuşturucu ticareti gelişmelerini izlerim, basında bir uyuşturucu haberi çıktığında internette bir folder’a atarım, sonra toplu olarak birbirleri arasında ilinti kurmaya gayret ederek okurum.
Son indirdiğim uyuşturucu haberi 15 Mart tarihli yani koronavirüs felaketinin patlamasından epey sonra.
Narkotik Şube Van’da 187 kilogram 660 gram eroini İpekyolu ilçesinde bir kargo firmasında ele geçiriyor.
Uyuşturucu söz konusu kargo firmasında 330 paket "Dalin Islak Havlu" etiketli paketlerde ele geçiriliyor.
Uyuşturucuya ilişkin dört kişi, B.E, H.Ç, R.Ş, ve M.A. gözaltına alınıyorlar ve sonra da tutuklanıyorlar.
Uyuşturucu tacirlerinin isimlerini ancak inisiyalleri ile okuyoruz ama uyuşturucuyu koklayarak yakalatan narkotik köpek Zeyna’yı ismiyle biliyoruz.
* * *
Bunlar gazete haberlerinden bildiklerimiz.
Ancak, bilmediklerimiz bildiklerimizin çok ötesinde.
Eroinin kalitesi kilo fiyatını belirliyor, ele geçen 187 kilo eroinin de kalitesini bilmiyoruz yani bu miktar eroinin piyasa fiyatını detaylı olarak söyleyemiyoruz ama miktar çok büyük, muhtemelen ederi de çok büyük; İstanbul fiyatı on milyon doları aşabilir.
Bu haberlerin ortak özelliği narkotik köpekleri ismen tanımamız, uyuşturucunun taşındığı araçların şoförlerinin isimlerinin inisiyallerini öğrenmemiz.
Ancak, sıradan bir okur olarak öğrenemediklerimiz de şunlar:
- Bu büyük miktar uyuşturucu nereden geliyor, nereye, kime gidiyor, şoförlerin, narkotik köpeklerin isimleri dışında bu konuları neden bilemiyoruz?
- Hammadde çok büyük ölçüde Afganistan kökenli olduğu için yurt dışından geliyor ama Türkiye’ye nereden, mesela hangi sınır kapısından, nasıl giriyor?
- Bu sınır kapılarında görev yapan memurların, en yüksek kademesinden en düşük kademeye kadar, servet bildirimleri üzerinde seneler içinde çalışılıyor mu, etkin bir kontrol yapılıyor mu?
- Bu bilgiler, şayet araştırılıyor ve bir sonuç elde ediliyor ise neden kamuoyu ile paylaşılmıyor?
- Türkiye’ye ham olarak giren uyuşturucu hangi kaçak laboratuvarlarda işleniyor, bunları neden hiç öğrenemiyoruz?
- Basına dahi yansıyan bazı çok ilginç uyuşturucu haberlerinin fikri takibi neden, mesela basın tarafından, yapıl(a)mıyor?
- 6. soruma bir örnek: Burhan Kuzu’nun dahi adının geçtiği Naci Şerif Zindaşti meselesinde bildiğim iki önemli aleni cinayet var, biri Bakırköy’de bir lokantada, diğeri güpegündüz Bağdat Caddesinde; izleyebildiğim kadarıyla bu iki cinayetin de failleri halen yakalan(a)madı, sokak kameralarının bu kadar yaygın olduğu bir ortamda, ilişkilerin bilindiği cinayetlerde nasıl oluyor da bu cinayetlerin failleri hâlâ yakalanamıyor?
Burhan Kuzu konusu da var ama hadi bugün girmeyelim buraya.
Bir de CHP İzmir Milletvekili Mahir Polat’ın üç ay önce toplumu bilgilendirdiği çok ilginç bir başka konu daha var, Külliye ve bir sınır kapısı ile ilgili ama yukarıda belirttiğim gibi bu konuda da muhalefet partisi bile fikri takip yap(a)mıyor.
* * *
Basına sızan haberlere göre, İçişleri Bakanı yalanladı ama hemen arkasından videolar yayınlandı, salgının çok yaygınlaştığı İran sınırından göçmenler kaçak olarak(?) Türkiye’ye giriyorlar; bu durum salgını kontrol etmeyi çok zorlaştırıyor.
Ancak, meselenin bir boyutu da kaçak göçmenlerin kontrol edilemediği bir sınırda uyuşturucu ticaretinin nasıl kontrol edilebileceği.
Üstelik, uyuşturucu piyasada çok yüksek fiyatlara kolayca alıcı bulabiliyor iken kontrol çok daha zorlaşıyor.
Türkiye’nin, gençlerimizin, dünya gençlerinin iyiliği için bir uyuşturucu yazısında yazıyı kaleme alan kişi, ben ya da başkası, bu kadar çok soru işareti kullanmak zorunda olmamalı diye düşünüyorum.