Koray Düzgören
Kürt belediyelerine ya ‘itirafçı’ başkan ya da kayyım!
Mart 2019’da yapılması gereken yerel seçimlerle ilgili muhtemel adaylar ya da ittifaklar üzerine yapılan tartışmalar devam ederken, kayyım atanmış belediyelere yönelik devlet planı da şekilleniyor.
Koalisyon’un fiili ortağı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamalarına bakılırsa devletin, el konularak kayyım atanan Kürt belediyelerini bırakmaya hiç niyeti yok.
Bu kararlılık, beka sorunu olarak değerlendirilen kayyım atanmış belediyelerin, halkın özgür iradesi ile kendi yöneticileri seçmesine izin verilmeyeceği anlamına geliyor.
Saray’ın kalemlerinden A. Selvi son yazısında bu planın kesinleşmekte olduğunu müjdeledi!
Plan geleneksel devlet reflekslerinden yola çıkılarak hazırlanan bilinen taktikleri içeriyor.
Kürtlerin bölünmesi ile oyların parçalanarak ‘İyi Kürt’lerin, aslında ‘itirafçıların’ devletin bütün olanakları da kullanılarak başkan seçtirilmesi amaçlanıyor.
Osmanlı'dan bu yana devletin oyunları hiç değişmiyor. Döne döne aynı şeyler tekrarlanıyor.
Normal şartlar geçerli olsa, Mart ayındaki seçimde el konulan 94 belediyenin tamamının, fazlası ile yeniden asıl sahiplerine geçeceğini devleti yönetenler ya da AKP-Devlet Koalisyonu’nun tepesindekiler bilmez mi?
Çok iyi biliyorlar. Bu nedenle daha başından beri bu göstermelik olmaya mahkum yerel yönetim seçimlerinde, Kürtlerin son iradelerini de umutlarıyla birlikte kırıp, "Boyun eğmekten başka çareniz yok" demeye hazırlanıyorlar.
Bu konuda daha önce de Artı Gerçek’te, ‘Ülkeye el koyanların belediyelere de el koyacaklarını’ yazmıştım. (İktidara el koyan belediyeleri bırakır mı? 5 Eylül 2018)
DEVLETİN KAYYIM KARARI ÖNCEDEN İLAN EDİLDİ
AK Parti’nin yeni dönemin ilk grup toplantısında konuşan Genel Başkan Erdoğan, "Mart seçimlerinde birçok yerde yaptığımız gibi devletin, milletin parasını Kandil’e gönderdiğini tespit ettiğimiz belediye başkanını o görevde tutmayacağız" dedi.
İlk açıklamayı MHP Lideri Bahçeli bir ay kadar önce yapmıştı. Yerel seçimlerde ‘cumhur ittifakı’nı öne sürerken gerekçelerinden biri de -hatta en önemlisi- kayyım atanan belediyelerin tekrar PKK’nın eline geçmemesiydi.
Bahçeli açıkça, o belediyelerin yeniden HDP’nin (İktidar israrla HDP ile PKK arasında bir fark görmediğini vurguluyor) eline geçmesine izin vermeyeceklerini söylemişti.
AKP ve MHP temsilcileri ittifakı görüşmek üzere bir araya geldiklerinde tartıştıkları temel mesele, hangi şehirlerde kimin kimi destekleyeceği falan değildi.
El konulan Kürt belediyelerinin asıl sahiplerine geri verilmemesi için alınması gereken tedbirlerdi.
Saray’ın kalemi Selvi’nin bu konuda bazı ipuçlarını kamuoyuna yansıtmakla görevlendirdiği anlaşılıyor.
"AK Parti ne yapacak? HDP’nin belediye başkan adaylarının Kandil tarafından belirlenip belirlenmediğine mi bakacak, yoksa seçimden sonra bir süre izleyip kayyım mı atayacak?" diye sorup ardından cevabını veriyor:
"Cumhurbaşkanı’nın bu sözlerinden kayyımla yönetilen belediyelerle ilgili özel bir çalışma yapacakları sonucunu çıkardım. Düşünülen tedbirlerden birinin PKK ile bağlantısı tespit edilen belediyelere yeniden kayyım atamak olduğu anlaşılıyor."
Bu lafların tercümesi şu:
HDP’nin göstereceği adayların peşinen Kandil tarafından belirleneceği ön kabulü ile hareket edilecek. Bu konuda ellerinde somut bir kanıt olamayacağına göre, (Tutuklanan eş başkanlardan hiçbiri böyle bir suçlama nedeniyle mahkum olmuş değil) önce bu konuda bazı tedbir alacakları anlaşılıyor.
Saray’ın kalemine göre, Erdoğan’ın sözleri, kayyım ile yönetilen belediyelerle ilgili devlet tarafından özel bir çalışma yapıldığının habercisi.
DEVLET YANLISI KÜRT AŞİRETLERİNİ KULLANMAK
Aslında bu çalışma, bu plan 20 Eylül’de gazetecilerle bir toplantı yapan Devlet Bahçeli tarafından ayrıntısı ile açıklandı.
Hazırlanan plan bir sır falan değil. Osmanlı'dan bu yana devletin gerektikçe uyguladığı yöntemlerden biri.
Kayyım bölgesiyle (Böylece Bölge ile ilgili yeni bir kavramla daha tanışmış oluyoruz) ilgili önerilerinin ne olduğu sorulan Bahçeli, kayyım atanan yöreler ve beldelerde halkın tekrar belediyelerine sahip çıkacağını bildiği için, "Bunun önüne geçmek lazım" diyor.
Bunu engellemek için düşündükleri, Kürtlerin hiç yabancısı olmadığı bir uygulama:
Devlet yanlısı Kürt aşiretlerini kullanmak.
"Bunu önleyebilmek (için) terörün dışında, Kürt kökenli, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan aşiretlerin iradesiyle adaylar belirleyerek PKK’yı siyasi boyutta da yok edebilecek birliktelik oluşturmak gerekir."
Bahçeli bu müthiş (!) devlet planını açıklamaya devam ediyor:
"O bölgede yaşayan Kürt kökenli geniş, büyük ailelerin iradesini oluşturmak. Yani onlar demeli ki, ‘Biz artık PKK’lı bir belediye başkanı istemiyoruz, huzur istiyoruz, güven istiyoruz, yaşamak istiyoruz. İhtiyaçlarımızın karşılanmasını istiyoruz’. Bunu neyle yapacak? Biz de diyoruz ki, ‘Bunu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yapanlarla beraber yapabilirsiniz. Öyle bir niyetiniz olursa biz de gerekli desteği veririz.'"
Yani devlet yine Kürtleri bölerek bu meseleyi halledebileceğini düşünüyor. Kendi ‘İyi Kürdü’nün yerel yönetimlerin başına geçmesini istiyor. Bunun için malum, havuç ve sopa yöntemi kullanılacak.
Önce devletin cömert eli devreye girecek. Rüşvetler, çeşitli devlet olanakları vb. avantalar dağıtılacak. Üç sene önce devletin hendek ve çukurlar gerekçesiyle yakıp yıktığı Bölge’de yaşayan yoksul halkın içinde bulunduğu feci yaşam koşullarından istifade edilecek.
Bu olmazsa izlenecek yol belli. Yüzyıldır devlet aynı yöntemi uyguluyor. Baskı ve zulüm. Gerekirse yeni bir şiddet dalgası neden olmasın?
Bölgede nasılsa ilan edilmemiş ağırlaştırılmış bir sıkıyönetim uygulanıyor.
Böylece adeta, bölgede el konulup kayyımlara teslim edilen yerel yönetimlere devletin, ‘İyi Kürt’lerinin, yani bir anlamda ‘İtirafçıların’ belediye başkanı seçilmesi yolu denenecek gibi görünüyor.
Tabii bunu sağlamak için sandık ve seçim güvenliği konularında ne gibi uygulamaların yapılabileceğine ilişkin bol miktarda örneği 24 Haziran seçimlerinde gördük, yaşadık.
Ben bunlarla yetinilmeyeceğini, ek tedbirlerin de alınacağını zannediyorum.
KÜRTLER YİNE KENDİ TEMSİLCİLERİNİ SEÇERSE?
Peki, bütün bu çabalara, alınacak tedbirlere ve hatta Yüksek Seçim Kurulu’nun Anadolu Ajansı ile girişecekleri ortak operasyonlara rağmen HDP’yi destekleyen Kürtler direnip bazı yerlerde kendi adaylarını seçerlerse ne olacak?
Onu da Erdoğan ilan ediyor zaten:
"Onlar peşinen Kandil’in adayı olarak kabul edildiğine göre, hemen görevden alınıp yerlerine yeni kayyımlar atanacak"
Bakın devletin sesi Bahçeli bu ihtimal için ne diyor:
"Bunların tekrar sonuç alması hali terörle olan mücadeleyi sıfırlar. Türkiye’nin varlığı, toprak bütünlüğü tartışmaya açılır. Ve bölücü faaliyetler tekrar cesaretlenir. Kuzey Irak’ta, Suriye'de bu konuda da büyük iddialar ortaya konur ve bundan da yararlanan küresel güçler olur. Bu sebepten dolayı bu kayyum atanmış belediyeler mutlak suretle PKK ve FETÖ kontrolünden çıkarılmalıdır."
Böylece başta söylediğimize dönersek; devletin bu kayyım uygulamasını bırakmaya hiç niyetinin olmadığı gün gibi aşikar.
Göstermelik bir seçim yapılacak olsa bile devlet, Kürtlerin gerçek iradesinin ortaya çıkmasını asla istemiyor. Böylece Kürtlerin yerel anlamda iktidara ortak olmalarına, yaşamları ve kültürleriyle ilgili kısmen de olsa bağımsız kararlar alması uygulamasına bir son vermek istiyor.
Tamamen sembolik bir süse dönüşen Meclis’te de durum aynı.
HDP’li milletvekillerine elde kalan tek denetim yolu olan soru sorma imkanı bile tanınmak istenmiyor.
HDP sürekli dışlanıyor ve siyasetin dışına itiliyor. HDP’li üyelerin vekilliklerinin düşürülmesi için yeni fezlekeler hazırlanıyor.
Neticede Kürtler, siyasi iradelerine ipotek konulmuş, temsilcileri zindanlara atılmış, özgürlükleri kısıtlanmış, büyük bedeller karşılığında elde ettikleri kazanımları geri alınmış, haklarını dahi arayamaz bir azınlığa dönüştürülmek isteniyor.
Oynanmak istenen tehlikeli oyun ortada.
Bu oyuna karşı sadece, "Kürt halkı belediyelerini geri alacak kararlılığı gösterecektir" demek yeterli olur mu?
Belki de, "Alın, İçişleri Bakanlığı’nın yerel büroları haline getirdiğiniz belediyeleriniz, kayyımlarınızla birlikte sizin olsun. Biz halka dönüyoruz" demenin tam zamanıdır.