Mehveş Evin
Kürt, Türk fark etmez: Fakirlere ölüm
Memleketin her köşesinden acı, yıkım, şiddet haberleri fışkırıyor. Manşetlerse yalan haberlerle, toplumda korkuyu iri ve diri tutacak komplo teorileriyle, 'böyyük' devlet adamlarımızın haşin ve iddialı açıklamalarıyla dolup taşıyor.
İhraç edildiği için intihar eden anneler, babalar; Sakarya'dan Konya'ya Suriyeli göçmenlere yönelik giderek sayısı artan saldırılar, tribünlerde yükselen nefret söylemi ve ırkçılık, OHAL'de gözle görülür biçimde artan kadın ve iş cinayetleriyle çekirgelere rahmet okutan bir doğa talanı ve nihayet, 'İşimi geri istiyorum' diyen iki insanın açlık grevinde sona yaklaşması...Bunlar elbette (!) CHP kurultayında içki içilip içilmediği, Türkiye'nin muhteşem başarıları veya Batı'ya salvoların yanında 'haber değil'. İki satırla geçiştirilen, iç sayfalara gömülen, konuşulması, tartışılması istenmeyen konular bunlar. Aman ha, Reyiz kızar sonra!
Haliyle Hasankeyf'te patlatılan dinamitler, Cerattepe'de kanunlar, kurallar iç edilerek girişilen madencilik faaliyeti, Söke'de açık uranyum madeniyle baş başa yaşamak zorunda kalan köylüler ve Diyarbakır'ın Sur mahallesindeki kentsel yıkım gibi yüzlerce vahim sosyal hadise, şanlı yerli ve milli medyanın umuru değil. Eh zaten nasıl olsun, iktidarın icraat alanını eleştirecek değil ya. Yazamaz, haber yapamaz, konuşamaz, ancak çarpıtabilir, karalar, suçlar...
2015-2016 arasındaki operasyonlar sırası ve sonrasında Sur’un altı mahallesi dümdüz edildi, iki mahallesi(Lalabey ve Alipaşa) 'kentsel dönüşüm' adıyla boşaltılıyor, yıkılıyor. Halkın tuttuğu nöbetlere, sivil toplumun çağrılarına karşılık merkez medya, her zamankinden de sağır ve dilsiz.
Sanki Diyarbakır başka bir ülkenin sınırlarında yer alıyor, Sur’un hiçbir değeri, anlamı yok... Kürtler, galiba seçimlerin haricinde vatandaş kategorisinde bile sayılmıyor. Eh o zaman vurun kepçeyi, kalanlar da gitsin! Tarihmiş, kültürmüş, dünya mirasıymış kimin umurunda?
İstanbullu haftada iki kez elektriği-suyu kesilse haklı olarak ortalığı ayağa kaldırır, ama Sur halkının evlerini yıkmak için aylardır sular, elektrikleri kesiliyor. Ramazan dahil, Sur halkına bu muamele reva görüldü. Acaba kendini ‘mümin’ addedenlerin içi hiç mi sızlamıyor?
Evleri yıkmak, insanları uzaklaştırmak için kanalizasyonu tıkamak gibi akıl almaz yöntemlere başvuruldu. Resmi olarak sokağa çıkma yasağı yok, ama fiilen yasak var: Dışarı çıkan, bir daha giremeyeceği korkusunu yaşıyor.
Alipaşa mahallesi, 2 haftaya aşkın zamandır polis ablukası altında, kepçeler birer birer dalıyor evlere. Yüzde 80’i imha edilmiş bile.
25 yıldır Sur’da yaşayan Fesih Bey’in Evrensel gazetesine söyledikleri manidar: "Türkiye, denizin altından Kıbrıs’a su götürüyor. Bizim burada 20 gündür suyumuz kesilmiş. Türkiye, Filistin’e, Güney Afrika’ya yardım ediyor. Ama buradaki vatandaşını mağdur ediyor."
Devlet bunu BANA nasıl yapar?
Fesih Bey haksız mı? Değil. Kürtler, diğer kesimlere nazaran şiddet, nefret, yok sayma, yerinden edilme ve maalesef ölümü daha yoğun, daha farklı yaşıyor. Ama sadece Kürtler değil, Türkiye’nin her yerinde ekonomik basamakların en altındakiler mağdur ediliyor, daha da dibe doğru iteleniyor.
Farklı olan, toplumun kimi kesimlerinin bu şiddetle yeni yeni tanışıyor olması. Mesela Soma... Maden katliamı sonrası sokakta gösteri yapanlara çevik, -İstanbul veya Diyarbakır’da şahit olduklarıma kıyasla, kibarca- su sıkarken vatandaşın ‘Biz terörist miyiz?’ diye şaşırdığına şahit olmuştum. Aynı şekilde, Cerattepe’deki Hacı amca da madene hayır dediği için evinin çatısına gaz bombası yediğinde şoke olmuştu: Devlet bunu bana nasıl yapar?
Oysa sen istediğin kadar hak/hukuk de, işin içinde rant varsa her şey mübah. Büyükşehirlerin varoşları kentsel dönüşümle, Ege, Akdeniz ve Trakya köyleri kah enerjiydi, kah ocaktı diye çimdik çimdik talan edilir, köylüler tarım yapamaz, yaşayamaz hale getirilirken onların sesini duyan da yok mesela. Belki tek istisna, ne yapılırsa yapılsın ‘devletimiz büyük, Reis ne yaptığını bilir’ demekten vazgeçmeyen Orta Anadolu...
Velhasıl, hızla tek adam rejimine kayan Türkiye’de benzeri yıkımları, şahsa/şirkete özel uygulamaları maalesef daha sık göreceğiz. Siyaset, sermaye, medya işbirliği ve ah, kendini hala ‘dokunulmaz’ zannedenlerin bencillikleri, önyargılarıyla ne olmasını bekliyorduk? Fakir yok olsun, orta sınıf göç etsin diye diye gelinen yer burası işte.
Sur’dan ‘dayanışmaya gelin’ çağrıları yükselirken, bu defa sadece Batı’ya değil, Diyarbakır’a da yönelik bir serzeniş de hissettim. Kerameti kendinden menkul merkez medyadan zaten herkes ümidi kesmiş, son KHK’lerle kalan son birkaç Kürt yayını da kapatıldı, zaten haber akışı yok denecek kadar az. Hal böyleyken Sur’un, Hasankeyf’in, Şırnak’ın sesini giderek daha az duyacağız. Duymak isteyenlerdenseniz tabii. Büyükçe bir grup var ki, ‘Ben üç yıldır medyayı takip etmiyorum’ diyerek güya kendini koruyor. Bu sendromu ayrıca yazacağım
Peki Sur’u yalnız mı bırakacağız? Her şey olup bittikten sonra ahlanıp vahlanmak kolay. Sözü olan şimdi söylesin, yarın öbür gün Diyarbakır’da ciğerciye gidip Sur nostaljisi yapmaya kalkmasın...