Koray Düzgören

Koray Düzgören

Kürtler derken ülkeyi çökertme

Türkiye ‘Çökertme Planı’ adı verilen planı inatla uygulamaya çalışıyor. Bu planın sökmediği ve sökmeyeceği anlaşıldığı halde.

İki gün önce Şırnak yakınlarında düşen ve içinde biri general 13 askerin yaşamını yitirdiği helikopterin, PKK’liler tarafından yerden açılan ateş sonucu vurulduğu ileri sürüldü.

Bu açıklamayı PKK’nin askeri kolu HPG yaptı.

Şırnak Valiliği ve Genelkurmay da olayın hemen sonrasında helikopterin, yüksek gerilim hatlarına çarpması sonucu içindeki cephanenin infilak ettiğini açıklamıştı.

Fakat devletin bu açıklamaları pek de tatmin edici bulunmadı.

"Acaba bu helikopter de düşürüldü mü?" sorusu bir kez daha kafalarda dolaşmaya başladı.  

24 Şubat 2008’de ve daha yakınlarda, 15 Mayıs 2016’da düşen iki helikopter için de PKK, benzer iddialarda bulunmuş ama yetkili makamlar bunu inkar etmişlerdi. Örgüt daha sonra video kayıtlarını yayınlayınca, helikopterin vurulduğunu kabul etmek durumunda kalmışlardı.

Bu olayda da bir video kaydı var mı, henüz bilemiyoruz.

12 Aralık 2016’da ise bir F-16 savaş jeti, Diyarbakır havaalanından havalandıktan hemen sonra düşmüş, sağ kurtulan pilot, "saldırıya uğradıklarını" söylemişti.

Bu olayların 2008’de olanını bir tarafa bırakırsak diğerleri son iki yıl içinde;

yani, 7 Haziran genel seçiminden sonra oldu.

Kürt meselesinin çözümünde savaş konseptine dönüldükten ve

‘Çökertme Planı’ denilen savaş planının başlaması ile birlikte meydana geldi...

Tek adam rejimini kurabilmek için Erdoğan, Kürtlerin muhalefetini kendisine en büyük engel olarak görüyordu. Devlet de başından beri Kürtlerle siyasi bir çözüme karşı olduğunu çeşitli vesilelerle ortaya koyuyordu.

 

MGK’da kabul edilen Çökertme Planı

2014 yılında Kamu Düzenliği Müsteşarşığı’nın hazırladığı " Kürtleri Çökertme Planı" bunların en bilineniydi. Sonunda Erdoğan, aslında başından beri hiç kurulamayan "müzakere masası"nı devirdi. Ardından başlayan süreç artık herkesin malumu. Erdoğan başkanlığındaki MGK, 2014 yılında hazırlanan  ‘Çökertme Planı’nı Haziran seçimlerinden hemen sonra 2015 Temmuz’undan itibaren uygulamaya soktu.

Plan aslında çok eski. Devletin hiç değişmeyen Kürt paradigmasına göre Kürtlerin her kazanımı Türkiye devleti için bir tehdit olarak görülüyor. Hele Suriye’de iç savaş başladıktan sonra Kuzey Suriye’de Kürtlerin kazanımları devlet için büyük bir tehdit algısına dönüştü.

Suriye’de Kürtlerin diğer halklarla eşit bir statüye kavuşup kendi yönetimlerini oluşturma ihtimali, Türkiye’de devletin ve devletle özdeşen Erdoğan’ın kabusu haline gelmiş durumda. "Ya Türkiye Kürtleri de bu kazanımları görüp aynı haklara sahip olmak isterse ne olur?"  Bu aynı zamanda Türkiye’nin de demokratikleşmesi anlamına geleceği için devlet tarafından kabul edilir bir şey değil.

Böylece savaş politikalarına yeniden dönüldü.

Evet, geçtiğimiz 90 yıl boyunca savaşla, zorla, baskıyla, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerle çökertilemeyen, boyun eğdirilemeyen  Kürtlerin bu sefer büyük bir plan dahilinde çökertileceği zannedildi. Erdoğan da devlete tümüyle hakim olduğu inancıyla bu savaşa büyük bir hevesle girdi.

Bu plan, iki yıldır ‘terörle mücadele’ adı altında uygulanıyor. Ülke kan revan içinde. İki yılın kesin bilançosu henüz çıkmadı ama binlerce sivil yaşamını yitirdi. Ölen güvenlik görevlisi sayısı da binin çok üzerinde. PKK’nin kayıpları ve Kürt şehir ve kasabalarının yıkımı sırasında çatışmalarda öldürülen gençlerin ve onlara destek verenlerin sayısı da binlerle ifade ediliyor.

Bu şiddet operasyonları sonucunda onbinlerce konut ve işyeri yıkıldı, yerle bir edildi. Hala da Sur ve Şırnak’ta olduğu gibi yıkımlar devam ediyor.

Şehirlerin, kasabaların, mahallelerin kültürel ve tarihi dokuları hızla yok ediliyor. Yerine zor kullanılarak ucube, ranta dayalı AKP mimarisi konulmak isteniyor.

Bu yerleşim yerlerinden 500 bin kadar insan zorunlu göçmen oldu, yani yaşadıkları yerleri terketmek zorunda bırakıldı.

Kürt illeri yeniden altüst edildi. Yüzbinlerce insanın hayatı sıfırlandı. İşsizlik, yoksulluk ve hatta açlık çok ciddi boyutlarda. Bölgede halkın seçtiği yerel yönetimlerin hemen hepsine el konuldu, bir bölümü de işgal edildi. Devlet ‘Çöktürme planı’ doğrultusunda, "kayyum" denilen kendi adamları eliyle bölge halkına kan kusturuyor. Daha önce iyi kötü yoksullukla, sefaletle mücadele eden, sosyal hizmet götüren, dayanışmayı örgütleyen yerel kurumlar birer birer yok edildi. Yöre insanı çok değişik çıkarcı örgütlerin ve karanlık tarikatların eline bırakıldı. 

 

Savaşın ağır bilançosu tartışılmıyor

Bölgedeki savaş ülke ekonomisini de etkiliyor. Türkiye üretemeyen, borçla yaşayan ve krizlere dayanıksız bir ekonomi ile hergün geriye gidiyor.

Bilanço inanılmaz ağır. Ve ülkeyi yönetenler dönüp ağır bilançoyu tartışmıyorlar bile. Daha iki gün önce infilak eden helikopterde yaşamlarını yitiren yüksek rütbeli subayların cenaze törenleri sırasında yine ölümleri normal karşılayan, şehitliği kutsayan hamasi açıklamalar dinledik.

Hükümet ve destekçileri son iki yılın ağır hasarlarına bakmadan hala, "Terörle mücadele ediyoruz. Terörle mücadele ederken bu bedeller ödenir" anlayışında.

Oysa sadece ekonomik anlamda değil toplumsal olarak da çok ağır bir faturanın oluşmakta olduğunu görmüyorlar.

Bu politikaların ülkeye bütünlük değil ayrıştırma getireceğini hala anlamış değiller.

İki yıl sonra durup baktıklarında, savaşın ülkeye maliyetini anlayamadılar ama Kürtlerin, neredeyse bütün ulusal, yerel politikacıları zindanlara doldurulduğu halde diz çökmemiş olduğunu, büyük bir hayal kırıklığı içinde görüyorlar.

Kürtler önce Newroz’da bütün yasaklara, engellere rağmen yine yüzbinler olarak meydanlara çıktılar.

"Biz buradayız ve geri adım atmadık" dediler.

Sonra da OHAL altında, hatta fiili askeri işgal şartlarındaki referandumda geri adım atmadıklarını gösterdiler. Bütün yasa dışı uygulamalara, baskılara rağmen iradelerini çok yüksek oranlarda hileli sandığa yansıttılar.

Geçtiğimiz yılın sonlarından itibaren devlet yetkilileri, " HDP’yi de PKK’yi de bitireceğiz. İlkbaharda terörün kökünü kazımış olacağız" diyorlardı.

İlkbahar geldi, Kürt illerinde büyük operasyonlar yapıldı ve hala da yapılıyor. Savaş uçakları hemen her gün Kandil’i ve ülke içinde PKK hedefi olduğu söylenen yerleri bombalıyor.

Ama onca tutuklamalara rağmen ne HDP’yi bitirebildiler ne de onca operasyon ve bombardımana rağmen Kandil’deki ve ülke içindeki PKK’yi.

Sonuç mu, ülkenin insan hakları karnesi yerlerde sürünüyor. İktidar ve devlet, Kürt karşıtlığının yarattığı ihlalleri örtmek için yasaklara sarıldı. Ülke koca bir hapishaneye dönüştü. Artık mızrak çuvala girmiyor, ihlaller gizlenemiyor. Erdoğan’ın korumalarının Washington’ın ortasında yarattığı dehşet nedeniyle PKK’ye karşı kullanmak üzere ABD’den istenen silah ve mühimatın satışına Kongre’nin izin vermeme ihtimali belirdi.

Ve Türkiye ‘Çökertme Planı’ adı verilen planı inatla uygulamaya çalışıyor.

Bu planın sökmediği ve sökmeyeceği anlaşıldığı halde.

Düşen halikopterler, düşürülen savaş uçağı, tahrip olan zırhlı araçlar, savaşa harcanan ve boşa giden milyarlar...

Ölen askerler, gerillalar, siviller... Yakılan, yıkılan kentler, kasabalar, göç eden, çadırlarda yaşayan yüzbinler...

Savaş nedeniyle işlenemeyen topraklar, yok olan hayvancılık...

Bunların hepsi bu ülkenin kaybı.

"Kürtleri çökerteceğiz" derken ülke çökertiliyor.

Savaşın zararı sadece Kürtlere değil bütün ülkeye...

Ülkeyi yönettiğini zanneden zevat ve onların peşinden gidenler bu gerçeği ne zaman anlayacak?

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi