İnci Hekimoğlu
Kürtlerden vazgeçen laikliği de teslim eder
Alıştıra alıştıra, adım adım ilerlediler. İslamcı/ırkçı diktanın son hamlesi için "koşulların olgunlaştığı" kanısındalar.
Yıllara yayarak tırpanladıkları inanç ve yaşam biçimi özgürlüğünü, düşünce ve ifade özgürlüğünü, kişi hak ve özgürlüklerini, kadın-erkek eşitliğini, örgütlenme özgürlüğünü, grev ve protesto hakkını fiilen yok saymayı yeterli bulmuyorlar.
Bütün kurumlarını yıkarak yeniden tasarladıkları devletin kağıt üstünde de olsa kalan son hukuki bağlayıcısı, anayasasını da 2023 hedefine uygun hale getirmek için zemin hazırlıyorlar.
"Yeniden kuruluş anayasası" ifadesi, eski cumhuriyeti yıktıklarının itirafı olduğu gibi, Ayasofya'ya baş imamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın gibi ‘borazancıbaşılar’ın ağzından verilen "Laiklik kalksın, devletin dini İslam olsun" mesajlarıyla ideallerindeki cumhuriyeti tarif ediyorlar.
Kendi tabanları dahil, din devletine itiraz edecek yüzde 70’e yakın kitleyi zorla/zorbalıkla susturabilecekleri resmi-sivil silahlı güçlerine mi yoksa tam tersine iktidarı korumanın tek yolu olarak görmelerinden mi takiyeyi kenara bıraktılar; yoruma açık. Belki ikisi de. Ama sonuçta konu gündem değiştirme amacından çok, iktidarın gerçek gündemini işaret ediyor. Hem de epeydir… 2015 yılından beri.
Bunu anlamak için Akit’i izlemek gerek. Diğerleri kara propaganda unsuru olarak iş görürken, Akit iktidarın yol haritasını, menzilini apaçık tarif edip duruyor.
Kimilerine göre inanılması güç gelse de gerçek şu ki; Akit’in temsil ettiği marjinal/radikal zihniyet artık iktidarda. Uzun süredir 2023 hedefini anlatan SADAT’çı aletin manivelası Abdurrahman Dilipak örneğin 2016’da "ABD Irak’a girerken Baba Bush, Amerika işgal ordularına ‘Mesih’in ordusu’ adını vermişti. Yani PYD şemsiyesi altında aslında bir ‘Haçlı ordusu’ gizleniyor" diye yazmıştı. Dilipak, çeşitli aralıklarla aynı konuyu ele aldığı yazılarından birinde de 2020-2025 yılları arasında bir tür Mesih ve Mehdi orduları savaşı olacağını ve yeni bir düzenin kurulacağını iddia etmiş, çatışmanın merkez noktaları arasında cihatçıların yoğunlaştığı Hatay, Antep, Maraş ve Urfa’yı işaret etmişti.
2015 yılında Akit’te tam sayfa "Bisimit" rumuzuyla yazan şahıs "2023 Erdoğan’ın kafadan ortaya attığı bir tarih değildir. Bu bir Rabbani işarettir. Her 100 yıl bu ümmetin şahlanacağı ve geçmişte de kendini bulduğu gerçeğini artık onlar da biliyorlar" demişti.
Yine SADAT komutanı emekli tuğgeneral Adnan Tanrıverdi "Mehdi gelecek. Ortamı buna göre hazırlamalıyız" açıklamasıyla gündeme gelmişti.
Tanrıverdi’nin yönetim kurulu başkanı olduğu ASSAM’ın 2017’de gerçekleştirilen ilk kongresinin ardından İslam Ülkeleri Konfederasyonu Anayasası adıyla bir taslak hazırladığı, "Hâkimiyet şeriatındır" yazılı anayasa taslağında "ASRİKA (ASYA-AFRİKA) İslam Devletler Birliği" adı verilen konfederal cumhuriyet tanımı yapıldığı, başkent olarak da İstanbul’un belirlendiği ortaya çıkmıştı. Kongrenin önemli misafirleri arasında Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati ile Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş başta olmak üzere bürokratlar, rektörler, çeşitli özel ve kamu kuruluşu yöneticileri, AKP’li belediye başkanları vardı. Bu arada söz konusu kongreye THY, Aselsan, Havelsan gibi devlet kurumları sponsor olmuştu.
Bu anayasa tarifinin 1921 Anayasası’nın kimi hükümlerine son derece uygun olduğunun altını çizmek gerek.
Akit’in oynadığı önemli rol bunlarla sınırlı değil. Hatırlayacaksınız, Danıştay üyelerini hedef gösteren manşeti Ergenekon davaları için işaret fişeği olmuştu. Yine nafakanın ve İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması konularını da ilk gündeme getiren Akit’ti.
Bunlara rağmen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, iktidarın laikliği kaldırma niyeti olduğuna inanmaması şaşırtıcı değil. Onlar milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına onay verirken de, kendi milletvekillerinin cezaevine gönderileceğine ihtimal vermiyorlardı. Kılıçdaroğlu ‘devletin zirvesinin’ önünde suikast girişimine uğrayacağına da muhtemelen hiç ihtimal vermemişti.
"Yeniden kuruluş anayasası" talebinin, yıkılmış cumhuriyet gerçeğini ifade ettiğini de görmüyorlar ya da görmemezliğe geliyorlar.
Dilipak’ın PYD’yi Haçlı ordusunun kamuflajı olarak tarif etmesiyle, İktidarın Kürtlere açtığı savaşın "2023" hedefiyle örtüşmesine de kafa yormuyorlar belli ki.
Bazı emekli askerlerin bile sınırda IŞİD yerine seküler Kürtlerin olmasını tercih etme sebebi ise muhalefetin teğet bile geçmediği konulardan.
Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı zulmü anlatmak için parti kürsüsüne Uygur kadını çıkararak Çin’in iç işlerine karışmakta sakınca görmeyen İYİP’ten CHP’ye hepsi milli çizgide hizaya girdi. ABD’li senatörlerin insan hakları konusunda Türkiye’ye baskı yapılmasını istediği mektubu "Türkiye’nin iç işlerine karışmak"mış.
Demek Millet İttifakı da iktidara gelse AKP-MHP bloğu gibi Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi gibi iç hukuku da dış hukuku da kapsayan bütün sözleşmeleri rafa kaldıracak. Öyle mi?
Bu arada bir de CHP Milletvekili Utku Çakırözer bir açıklama yaptı ki evlere şenlik. Türkiye’nin El Kaide’ye IŞİD’e karşı kahramanca mücadele ettiğini saydı döktü. Eski gazeteci de olsa insan en azından meslektaşlarının yargılandığı MİT tırları davasını hatırlamasını bekliyor di mi…
Belki de ben yanılıyorum. İktidar din devletini hayata geçirmeye çalışırken ne gücüne ne güçsüzlüğüne, asıl olarak muhalefetin aymazlığına güveniyor sanki.
Kürt halkı üzerinde yarattığı dönüşümle, yapılanmasıyla, kadın mücadelesiyle ülkenin en seküler kesimini temsil eden HDP’yi tasfiye etmeye çalışmalarının nedeni "bölücük" iddiası falan değil. Laik cumhuriyetten İslam cumhuriyetine dönme yolunda, HDP’yi önlerine çıkacak en kararlı ve örgütlü siyasi yapı olarak görmeleriyle doğrudan ilgili.
Türkler bilmeli ki çok yakın süreçte mecbur kalacakları laikliği koruma mücadelesinde güvenilir müttefik sadece Kürtler olur. Bugün Kürtleri gözden çıkaran, yarın laikliği teslim eder.