Madımak’ta önce sistem ve devlet yargılanmalı…

Mesela İtalya kendi derin devletiyle hesaplaşırken, gladyosunu yok ederken biz niye hâlâ onlar tarafından (Ergenekon) yönetiliyoruz ve hesap soramıyoruz.

Sadece Madımak’ta değil, devletin ve derin devletin parmağının olduğu bütün cinayet ve katliamlarda kişiler değil, sistem ve o sistemi uygulatanlar yargılanmalı. Ben bu olayın psikolojisini o kadar uzun, doğduğumdan beri, hatta doğmadan önce yaşamaya başladım ki, anlatmakla bitmez. Hep kişileri dinledim, bu gibi durumlarda devlete dava açanını görmedim.

Sabahattin Ali’nin öldürülmesinden size arta kalan nedir diye düşündüğümde, kendisini öldüren Ali Ertekin’i biliriz, başka bişey bilmeyiz. Tan Matbaası’nın yıkılması ve Sertel ailesinin yurt dışına çıkışı, 6-7 Eylül ve Aziz Nesin’le Kemal Tahir’in idamla yargılanmaları ve bu yüzden sadece Hürriyet Gazetesi muhabiri Gökşin Sipahioğlu’nun suçlanması ve onun da yurt dışına çıkmak zorunda kalması. Belki de Mustafa Suphi’lerin katliamından başlamalıyız yada kardeşlerini katleden padişahların bize niye kahraman olarak sunulduklarını sorgulamalıyız. Hüseyin Üzmez diye sorduğumda, kendisini genç bir kıza tacizde bulunan gazeteci olarak biliriz de, esas olarak gazeteci Ahmet Emin Yalman’a suikast düzenlediğini ve ona rağmen gazeteci olabildiğini bilmez yada sorgulamayız.

Ve esas önemlisi, bu emirleri kimler verdi, bu insanları kim ve nasıl yetiştirdi, nasıl bir toplumun belli bir kısmı gözünü kırpmadan insan doğrar noktasına geldi, bunu sorgulamayız. Bana ne Adnan Menderes’in, Deniz Gezmiş’in, Erdal Eren’in ayağının altındaki tabureye tekme atan adamdan, kim birilerinin idam edilmesine karar verdirtti ve ülkeyi, insanları bu noktaya getirdi, bunu sorgulamadığım, yani o sistemi sorgulayıp, yerle bir etmediğim sürece ben demokrat olarak yapmam gerekenleri yapmış sayılmam ki… Ama yok, onlarla uğraşamam, işin kolayı var, hatta kolayın da kolayı var, mesela bir plan dahilinde aynı gün yurt dışına giden başbakan Tansu Çiller yerine vekaleten bakan Erdal İnönü’yü bu katliamdan suçlu bulmak.

90’lardaki faili meçhul cinayetler dediğimizde aklımıza ne geliyor, Yeşil, Mehmet Ağar ve bikaç kişi. Bu insanlar birdenbire bir araya gelip de "Hadi Kürtleri katledelim" mi dedi, yoksa bu ta başından beri polis devlet diye tutturduğumuz ama aslında asker devlet olan bir faşist ve ırkçı bir sistemden mi geliyor, bunu niye sorgulamayıp, 3-4 isim üzerinden gittik.

Mesela İtalya kendi derin devletiyle hesaplaşırken, gladyosunu yok ederken biz niye hâlâ onlar tarafından (Ergenekon) yönetiliyoruz ve hesap soramıyoruz. Tam söylemek istediğim şu esasında, biz neden devlete dava açmıyoruz, yoksa bir şekilde bizler de devleti beynimizin biyerinde temize çıkartmaya mı çalışıyoruz.

Dersim Katliamı’ndan önce İsmet İnönü’nün istifa etmesi, yerine Demokrat Parti’nin kurucusu Celal Bayar’ın başbakan olması ve genelkurmay başkanının da daha sonra MHP’nin başlangıcı olacak olan Millet Partisi’ni kuran Fevzi Çakmak olması ve bundan dolayı hâlâ CHP’nin suçlanması ve Dersimlilerin çoğunlukla Kemalist olması, normal midir acaba?

Saymakla bitmiyor ki, ülkedeki demokrasi mücadelesine bakın, faili meçhulleri devam ettiren Meral Akşener, Madımak Katliamı’nda "Gazanız mubarek olsun" diyen Temel Karamollaoğlu. Belki 10 kez Madımak’ın sorumlusunun Doğu Perinçek olduğunu yazdım ama tek açıklama yapan olmadı, soruşturma isteyen olmadı.

Esas yazım bu değil esasında ama geçen yazımı beğenenler çoğunlukta olsa da, o kadar gereksiz ve ağır eleştiriler geldi ki, bu uzun girişi yapmak zorunda kaldım.

1 yıl önce bir avukat arkadaşım aradı. Madımak Katliamı’ndan dolayı TC’yi dava edecektik, Fransa’daki bir yasa vasıtasıyla böyle bir hakkımız vardı ve benim "EVET" demem gerekiyordu. Arkadaşıma yakınlarını kaybedenler varken neden beni seçtiğini sordum, Fransız oturumum olduğu için ancak ben açabiliyormuşum, onlar açamazmış.

Arkadaş çalışmalara başladı, ben haber bekliyorum, araya yaz tatili de girdi, arasıra konuşuyoruz filan derken her şeyin yerinde olduğunu, başvuruyu yaptığımızı söyledi. Devlete dava açacaktık, madem insanların can ve mal güvenliğini korumakta mecburi olan devlet idi, o zaman sokaktaki adam çok da önemli değildi benim için. "Yeter" dememiz gereken kişiler değil "Devlet"tir diye düşündük.

Ancak, teknik bir sorun çıktı, bu davayı açabilmemiz için Fransa’da ikamet eden bir sanık olması gerekiyordu ama bulunamadı, hepsi Almanya’daydı. Bu arada hâlâ zorluyoruz, gelişmeleri bekliyoruz. Şimdi bu yasayı çevirteceğim ve aynı yasanın Almanya’da olup olmadığını araştıracağım, eğer var ise Almanya’dan devlete dava açacağım.

Bu yasayı bilseydik, esasında hemen sonrasında dava açabilirmişiz, çünkü itfaiye merdivenlerinde Aziz Nesin’in kafasına vuran, yaran, yani öldürmeye çalışan dönemin Refah Partisi belediye meclis üyesi Cafer Erçakmak Fransa’da yaşıyordu. Ancak sonra bize göre gizlice ama AKP döneminde bence aleni bir şekilde aranırken Türkiye’ye gitti ve evinde yaşamını yitirdi.

Yeşil de, Mehmet Ağar da, Cafer Erçakmak da, mutlaka zararlı kişiler, tehlikeliler ama beni ilgilendiren onları maşa gibi kullanan ve yıllardır bizim ölüm emrimizi vermiş bir devlet ama yarı ama tam, sonuçta bişeylerin böyle gitmesine neden olan bir devlet var karşımda, onun ortaya koyduğu bir sistem var ve benim yegane hedefim de o sistemi değiştirmek, medeni ve demokrat duruma getirmek için çaba göstermek.

2002’yi düşünün, Yeni Türkiye Partisi, Yurt Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, AKP ve Genç Parti diye 5 yeni parti kurulmuş ve koalisyonun 3 ortağı meclise girememiş, meclise giren yeni parti AKP anayasayı değiştirecek vekil çıkarıyor. Bu seçimi kafanızda iyi tartışın, benim derdim bisürü partinin meclise girmesini engelleyen Cem Uzan, İsmail Cem, Saadettin Tantan ve Hüseyin Baş değil, onları bu noktaya getiren ve hatta bu emri veren sistem. Polisin eli artık bilgisayarda programlanmış gibi nasıl jopla beraber aynı anda kalkıyor ve aynı anda iniyor, prototip polis nasıl oluştu, yani derin devlet. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ahmet Nesin Arşivi