Koray Düzgören

Koray Düzgören

Mahkeme Elçi’ye hak verdi: 'PKK terör örgütü değil'

Belçika yüksek mahkemesi devam eden savaşın terör değil bilimsel tanımıyla, ‘silahlı anlaşmazlık’ olduğunu vurguladı. Mahkemeye göre PKK’nin faaliyetleri Türkiye’nin iç anlaşmazlığı.

İngiliz yayın kurumu BBC, dün çok ilginç bir haber geçti.

Belçika Temyiz Mahkemesi, PKK’nin bir terör örgütü sayılamayacağını karara bağlamıştı. Mahkeme bu kararı, ‘PKK’nin silahlı faaliyetlerinin Türkiye’nin iç anlaşmazlığı’ olduğu gerekçesine dayandırmıştı.

Yüksek mahkeme, bu konuda alt mahkemenin bir süre önce aldığı kararı onaylamıştı.

Kararı okur okumaz aklıma, "PKK terör örgütü değildir" dediği için katledilen insan hakları savunucusu Tahir Elçi geldi.

İki ay sonra Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesinin üzerinden iki yıl geçmiş olacak.

Cinayet dosyasında bu kadar zaman içinde bir milim gelişme olmadı. Bütün bulgular, Elçi’nin kimliği bilindiği halde özenle saklanan bir polisin açtığı ateşle öldürüldüğü noktasında birleşiyor.

Hafızalarımızı tazelersek Tahir Elçi’nin neden öldürüldüğünü de hatırlarız.

Elçi, cinayetten yaklaşık bir ay önce katıldığı CNN’deki bir TV programında, programın yöneticisi Ahmet Hakan’ın provokasyon kokan kasıtlı bir sorusu üzerine, "PKK bir terör örgütü değildir" dediği için milliyetçi, ırkçı ve militarist çevrelerce hedef haline getirilmişti.

Tahir Elçi, gerek programın içinde gerekse programdan sonra kendisine yönelen terör destekçisi suçlamalarına aldırış etmeyerek inandığı görüşü savunmaya devam etmişti.

Elçi, PKK’nin terör örgütü olmadığını" söylerken sözlerinin gerekçesini şöyle açıklıyordu:

"Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, toplumda çok ciddi bir desteği olan bir siyasi harekettir."

Daha sonra teröristlikle suçlandığı ve linççi yaklaşımların hedefi haline getirildiği halde bu görüşünden asla vazgeçmemiş, sapmamıştı.

Ve bu nedenle de devlet içindeki güçler tarafından katledilmişti.

Oysa Elçi, PKK’li olmadığı halde meseleye bilimsel ve gerçekçi bir yaklaşımla bakmayı tercih etmişti.

Toplumsal desteği azalmak bir yana 1984’ten beri giderek büyüyen PKK’yi devlet de bir terör örgütünün ötesinde bir yapılanma olarak kabul ediyor.

DEVLET  GEÇMİŞTE PKK İLE GÖRÜŞTÜ

Devletin değişik dönemlerde örgütle ateş-kesmek, silah bırakmak, Kürt meselesinin çözümü için barış masası kurmak gibi değişik nedenlerle görüştüğü, konuştuğu, pazarlıklar yaptığı, İmralı sürecinde İmralı-Kandil-HDP arasındaki görüşmeler ve yazışmalarda devlet MİT eliyle aracılık yaptığı, bu görüşmelere destek verdiği herkesin bildiği bir sır artık.

AKP yönetiminin barış masasını tekmelemesinin ardından ise son iki yıldır yeniden savaş yöntemlerine döndü.

Ama aslına bakılırsa bu savaş değişik dönemlerdeki kesintiler, barış süreçleri vb. durumlara rağmen 33 senedir devam ediyor. Savaş nedeniyle neredeyse 50 bin kişi yaşamını yitirdi. Bunların yaklaşık 30 bini PKK militanı.

1984’ten bu yana bu savaşı yürüten değişik komutanların, güvenlik yetkililerinin gerek çalıştıkları dönemde gerekse emekli olduktan sonra yaptıkları açıklamalara baktığımızda şu gerçeği vurguladıklarını görüyoruz.

"Biz PKK’ye her seferinde büyük darbeler vuruyoruz. Binlerce, onbinlerce militanını öldürüyoruz ama PKK yine karşımıza aynı sayıyla hatta daha da kalabalık çıkıyor." (Fikret Bila’nın Komutanlar Cephesi kitabı bu sözlerin yeraldığı kaynakların sadece birisi)

Eski komutanlar da aslında halkın bu ölçüde desteklediği böyle bir örgütün terör örgütü sayılamayacağını bir anlamda itiraf etmiş oluyorlar ama açıkça ifade edemiyorlar.

O yüzden İçişleri Bakanı,  Sezgin Tanrıkulu’nun "PKK ile savaş’ lafına çok içerlemiş, "Bu savaş değil, terörle mücadele" diyor.

Terörle mücadelenin  F-16’larla, savaş helikopterleriyle ve bir ülkenin bütün silahlı kuvvetleri ve özel güvenlik güçleriyle yapıldığı nerede görülmüş.

Buna uzmanlar aslında savaş diyor. Bu nedenle İçişleri Bakanı, "Ne savaşı?" diye bağırıyor.

MAHKEME ‘SİLAHLI ANLAŞMAZLIK’ DİYOR

Belçika yüksek mahkemesi’nin kararı ise daha bilimsel. "Silahlı anlaşmazlık" (Armed Conflict) diyor. Bu kavram, uluslararası hukukun en tartışmalı meselelerinden birini ifade ediyor. Kavramla ilgili yoğun tartışmalar olsa da bu kavramın daha çok ‘iç savaş’ ı ifade etmek için kullanıldığı biliniyor.  

Nitekim Belçika yüksek mahkemesi de bu duruma işaret ediyor. Ve devam eden savaşın terör değil bilimsel tanımıyla, ‘silahlı anlaşmazlık’ olduğunu vurguluyor.

Bu nedenle mahkemenin kararı büyük önem taşıyor.

Çünkü mahkemenin kararıyla örgütün değişik alanlardaki yapılarının ve üyelerinin terörizmle ilintili olduklarına ilişkin iddialar en azından Belçika makamları nezdinde boşa çıkmış oluyor.

Karar, Avrupa’da son birkaç yıldır çok değişik ortamlarda ve uluslararası toplantılarda tartışılan bu konu için bir emsal teşkil edebilir.

Tabii Belçika, Avrupa’nın merkezi sayılsa bile esas olarak Alman mahkemelerinin bu konuda nasıl bir yol izleyecekleri merak ediliyor.

Son yıllarda Suriye’deki iç savaşta PKK çizgisinde olduğu bilindiği halde YPG-PYD güçlerinin IŞİD’e karşı yürüttükleri başarılı savaş ve Rojava’da oluşturulan yeni yönetim ve yaşam modeli Avrupa’da ilgiyle izleniyor. Bu ilgi ve sempatinin  

Avrupa’da PKK’ye yönelik algıyı olumlu yönde değiştirmeye başlandığı biliniyor.

Hükümetler ve devletler nezdinde olmasa bile bazı kurumların PKK’nin Kürt özgürlük mücadelesini temsil ettiği tezi, kabul görmeye başladı. Yapılan mücadelenin bir terör faaliyetinden çok silahlı bir anlaşmazlık olarak kabul edilmesi gerektiğine ilişkin kanaatler de yaygınlaşıyor.

Bunların yanı sıra AKP iktidarının 15 Temmuz darbesinden sonra ilan ettiği OHAL ile özellikle Kürt siyasi hareketi, Kürt belediyeleri ve sivil toplum örgütlerine ilişkin baskı ve tutuklama icraatı Avrupa’da tepkiyle karşılanıyor. Bu da Avrupa’da Kürtlere ve Kürt siyasi hareketine yönelik ilgi ve sempatiyi giderek arttırıyor.

Bu yaklaşımların ve mahkemenin kararında belirttiği tespitin yaygınlaşması  Türkiye’yi yönetenleri uyarır mı?

Bu meselenin şiddetle, baskıyla, işkenceyle, zindanla, F-16’larla, SİHA’larla, tanklarla, yeni ve modern silahlarla falan halledilmesi mümkün değil.

33 yılda 50 bine yakın insan kaybından sonra bunun artık kabul edilmesi lazım.

Yoksa yıllardır iktidarların dayanağı olan köhnemiş baskı ve savaş yöntemlerinin birer birer çöktüğünü, işlevsiz hale geldiğini göreceğiz.

Şimdiye kadar PKK’ye terör örgütü, onu destekleyen ya da sempati duyan milyonlara da terörist demenin pratik bir sonucu oldu mu?

Milyonlarca destekçisi olan terör örgütü hiç görülmüş mü?

Değerli dostum Tahir Elçi de bunları söylediği için savaş yanlılarının kör kurşunu ile katledildi.

Türkiye’yi yönetenlerin Belçika Yüksek Mahkemesi’nin kararına tepki göstermek yerine bunun anlamı üzerinde düşünmelerinde yarar var.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Koray Düzgören Arşivi